24 Aralık 2012 Pazartesi

OLMAZ MI?


OLMAZ MI?

Ay analar gülümsedim gülmedim
Karanlık mı ak mı dünya bilmedim
Avucumda haram ekmek bölmedim
Huzura varınca gülsek olmaz mı?

Doğruluğun kuyusunu kazmadım
Dost görünüp kuş yuvası bozmadım
Yol üstünde karıncayı ezmedim
Huzura durunca bilsek olmaz mı?

Hile hurda okunurken yüzlerden
İlmeğini saydım türlü bezlerden
Bellolurmuş kara kışlar güzlerden
Huzura erince gelsek olmaz mı?

Efelendi kimi kimide vurdu
Unutuldu helal harama durdu
Lanetli yolların ağını kurdu
Huzura verince silsek olmaz mı?

Çoban Çeşmesi’yim içim ağladı
Derin baktı sözü öze bağladı
Derdi derde vurdu derman sağladı
Huzura serince salsak olmaz mı?

Halil Oral/Tavşanlı 24.12.2012

AĞLADIM


AĞLARIM

Daha dün giymiştim üstüme allar
Önümde var idi uzunca yollar
Bedenler taşırken omuzda sallar
Bir gidene bir kalana ağladım.

Mevsim kışa akmış güllerim solmuş
Gecenin içine karanlık dolmuş
Renkleri kaybolmuş karası bolmuş
Bir gidene bir kalana ağladım.

Uzun uzun çaldı saatin zili
Yelkovan delirdi tükendi pili
İçime aktıkça gözlerin seli
Bir gidene bir kalana ağladım.

Saatler çıldırmış vermiyor mola
İçimi dökerim sona beş kala
Işıklar kaybolmuş nem de ne ola
Bir gidene bir kalana ağlarım.

Çoban Çeşmesiyim daraldı içim
Bu mevsim bu vakit olur mu seçim
Hayaller düş olmuş bozulmuş biçim
Bir gidene bir kalana ağladım.

Halil Oral/Tavşanlı 24.12.2012

TOPRAK



Köyden köye aştım düşünce yola
İçimde sevdalar örüyor toprak
Umudu bağladım her yeşil dala
Tenini tenime sürüyor toprak.

Dilimde destanlar az gelir ona
Ekmektir lokmadır noksansız cana
Dönüşler mutlaktır topraktan hana
Yatağı döşeği seriyor toprak.

Allah'tan dileyen toprak dilesin
Ağaçlar diktikçe aşka gelesin
Giderse gelemez bunu bilesin
Rüzgârla yağmurla yürüyor toprak.

Dağ desem göl olup çıkar karşıma
Şiirde dil olur sevda marşıma
Bereket kattıkça gönül çarşıma
Sevdayı önlere seriyor toprak

Onda serpiliyor sümbülle suna
Gün olup girilir yakasız dona
Gelişim ondandır gidişat ona
Günahı ayıbı bürüyor toprak..

Kıyamet kopsa da fidan dikilsin
Tavını buldukça tohum ekilsin
Çevrenin pisliği ayrı çekilsin
Atıkla ilaçla çürüyor toprak.

Asırlar boyunca sürer bu dava
Kurusu yem olur yeşili hava
Vermese dolar mı ocakta tava
İnsanın aczini görüyor toprak.

Dökülür dilimden bir toprak lafı
Üstünde dolanır yaparım gafı
Çaresize vatan hem de en safı
İhanet edeni dürüyor toprak.

Kendine emrolan yoldan sapamaz
Açlığa kıtlığa gözü kapamaz
Onun yaptığını kimse yapamaz
Birini katlayıp veriyor toprak..

Çoban Çeşmesi’yim boyum ufacık
Toprak deyip lafı kesmem kısacık
Ona sahiplenen çekmez tasacık
Sıcağı soğuğu deriyor toprak

Halil Oral/Tavşanlı 26/5/2012

12 Aralık 2012 Çarşamba

ÇOCUK VE ZAMAN


Herhangi bir hareketin kendinden önce ve sonra gelen hareketlerle bağlantılanmasına kural denir. Yazılı olmasa da sokakta yürümenin bile toplumsal kuralları vardır. Herhangi bir hareketin başka bir hareketle, herhangi bir sözcüğün bir başka sözcükle arasındaki bağlantısının karşılaştırılması da bir muhasebe işidir. Muhasebe yapabilmek için beyin organının çok fazla devreye girmesine bile gerek yoktur. Hareket ve sözcükler somut olunca bağlantı kurmak için gerekli alt yapı zaten hazır olur. Rakamlar arasındaki bağlantı da öyledir.
Bağlantı olayı arttıkça anne karnındaki bebeğin bile bulunduğu yere ve mesafeye daha fazla sahiplenmesi olur. Bu mesafe ve zaman çoğaldıkça bebek bulunduğu yer ve mekâna inanıp güvenmeye başlar. İçinde bir inanç oluşur. Sevilip sayıldığını gören çocuk da kendiliğinden bir güven oluşur. Başkasına ait yer ve zamana ihtiyaç duyan çocuk sürekliliğine inandığı amca, dayı hala, teyze vb. ait yerlere inanır. Bu daha sonra tecrübe ve becerilerle toplumda bulunan insanlara doğru gider. İnandıkça ve toplum tarafından sevilip sayıldıkça karşısındakilere karşı güveni artar. Karşısında bulunanların da güvenilir olduğunu düşünür.
Böylesine bir girişten sonra asıl gelmek istediğim nokta futbol müsabakaları. Buna bağlı olarak Tavşanlı TKİ Linyitspor taraftarıyla, Kütahya Spor ya da sporseverlerin davranışlarının muhasebesini yapmak. Son günlerde taraftarların sergilediği hareketler ister istemez bu alanda yazmaya mecbur kıldı.
Spor adına bir araya gelen insanlar karşılıklı sevgi ve saygıyı öne çıkarmazlarsa birbirlerine olan inanç ve güvenleri ortadan kalkar. İnanç ve güveni sarsılan insanın sporun güzelliği adına hangi yer ve zamanı kazanabilir.
İnsan çocukluğundan itibaren maddelerden çıkan sesleri bile tanımaya çalışır. Çarptığı, sürtündüğü, dokunduğu maddelerden çıkan sesleri bile anlamaya gayret eder. Tanıdıkça özelliklerini kavrar. Maddeye göre tepki vermesini öğrenir.
Bu öğrenim ve kavrayışla sertliğe sertlikle cevap vermeye kalkışır. Sertin sertle çarpışmasından kıvılcım çıkması muhtemeldir. Çarpışmanın ardından yangınların çıkması beklenen bir şeydir. Bu yangın çarpışan maddelerle kalmayıp çevreyi de yakar.
Çevreyi yakmaya, sevgi, saygı, hoşgörü, güven, inanç gibi kavramları o yangınla tüketmeye kimsenin hakkı olamaz. Herkesin muhasebe yaparak kuralları gözden geçirmesi gerekir.
Kibir de kendini beğenmişle aynı ailedendir. Bugün üst gruplarda oynayan bir takımımız varsa, alt grup ve kümelerde oynayan takımları küçük görmek, aşağılamak gibi bir davranışı olamaz. Eğer olursa bu kibirlenmektir. Bugün alt kümelerde oynayan takımımız yarın üst kümelerde olabilir. Altta veya üstte her nerede olursa olsun hepsini sevgiyle kucaklamak erdemin ta kendisidir. Alttaki üsttekini taşlıyorsa(!) bunun adı da kıskançlıktır. Kibir de kıskançlık da insana, dolayısıyla topluma zarar veren, yiyip bitiren şeylerdendir. Huzur içinde yaşamak istiyorsak bu kavramları yüreğimizden söküp atmalıyız.
Linyit spor takımı da bizim, Kütahya Spor da. Tavşanlı da bizim Kütahya da. Tarihe hangi sıfatlarla geçmek istersiniz? Hangi ayrılık rüzgârlarının kucağındasınız. Kız bizim, oğlan bizimken düşmanca tohumlar ekenler kim? Oyuncusundan, yöneticisine, taraftarından, yazıp çizenine herkes sorumluluğunu bilmelidir. Tarihin elleri yakalarında olur yoksa.
Herkes en kısa zamanda muhasebesini yapmalıdır. Milletvekili, Kaymakam, Vali dâhil herkes attığı twite bile dikkat etmelidir.
Taraftar grubu içinde yer alanlar söylem ve davranışlarına çeki düzen vermelidir. Kimse yüreğinin kuyusundan rastgele şeyler çıkarıp orta yere atma efeliğinde olmamalıdır. Varsa bu durumda olanlar efeliği başka yerde yapsın. Edilen küfrün, yapılan bir çirkin davranışın sonuçlarını bu toplum çekmek zorunda değildir. Her davranışın bir karşılığı vardır. Herkes sevecekse adam gibi sevmelidir.  Tavşanlı’yı, Linyit Sporu, Kütahya’yı, Kütahya Sporu ve ahalisini seven hangi taraftardır maç öncesi ve sonrası kavga ortamını hortlatan. Ah ki ah!
Birbirimizin yağıyla ciğerini kavurmanın gayretinde olacakken, olanlara bakın. Kimse benim sevdiğimi sevmek durumunda değildir ama ilimize gelen takımların taraftarı içinde yer almak da sorumsuzluktur. İnsanın kendine saygısı olur önce. Orda yer almak kendi kendini bileylemektir. Kaşımaktır her şeyden önce. İlimize başka illerden gelen futbol takımları da bizim çocuklarımızdır. Hatta taraftarı da kardeşimiz. Polis bizim polisimiz. Herkes anne karnındaki çocuk gibi, bulunduğu yer ve zamanla bağlantılı davranış sergileyip muhasebe yapmalıdır.
Bir diğer çağrımda İl ve ilçemizin yöneticileri, emniyet birimleri, takım yöneticileri taraftara ve halka yönelik bilinçlendirme yollarını aramalıdırlar. Takımı saha da desteklediğini sanan taraftar grubunun gayri nizami tutumlarını önleyecek tedbirleri almalıdırlar. Yoksa bu kavga geleneği ve kültürüyle tarihe geçeceğiz. Bu durum hepimizin utancı olur. Sağlıcakla.

8 Aralık 2012 Cumartesi

HAYDİ HAYIRLISI



Her yazıya başlayışımda babam ve dedem gözlerimin önüne gelir. Kimi zaman söyledikleri bugün gibi gözlerimin önüne dikilir. “Bugünü düne eşit olan zarardadır” diyen onlardı. Nerden duyup, nerden okuyup dillerine pelesenk olmuştu bilmem ki.

5 Aralık 2012 Çarşamba

LAF LAFI AÇARKEN


Laf lafı açıyor çoğu zaman. Konuştukça anlaşılıyor bazı şeyler. Anlaşıldıkça neyi nasıl yapacağının karar aşamasına geliyor insan. Meseleler netleşiyor, çözüm

24 Kasım 2012 Cumartesi

TAKLİTÇİ ÇOCUKLUĞUM VE BUGÜN


Küçüklüğümü bugün gibi hatırlarım. Dedemi, babamı hatta kimi büyüklerimi taklit etmek en hoşuma giden işlerdendi. Onun gibi davranmak, onun gibi konuşmak, onun yaptıklarını yapmaya gayret etmek… Taklitlerimden büyüklerim de oldukça hoşnut kalırdı.  Babamın yokluğunda evin reisliğine bile soyunurdum. Büyüklerin hoşluğunu gördükçe enerjim üst düzeye çıkardı.

21 Kasım 2012 Çarşamba

TAVŞANLI YÖRESİNDE BAĞCILIK


Ne zaman yokluk aklıma düşse gözlerim dolar. Gözlerim dolarken önemserim varlığı. Yokluğun sıkıntısı iç dünyamda çaktırır şimşekleri. Nice yaşlıdan dinlediğim hatıralar hafızamda ayaklanır. Birikimlerin birikintisinde boğulurum gündüz vakti. 16.yüzyılda ben yaşamış olmasam da, salnameler okur, rakamlar bellerim. O günün insanlarının toprakla bütünleşmesini okurken, arpa, buğday, burçak ve yulaf yolmalarına şahit olurum. Otuz küsur meslek(1) içinde ağdacılığın İlçemizde meslek olarak sayıldığını bellerim. 1940lı yıllara kadar tarıma dayalı işlerin en yoğun işler arasında olduğunu belleğime kaydederim. 235 dönüm bağ (2) olduğunu öğrenirim. Öğrendiğim an, anamın pekmez küplerine düşerim sevinçle.

5 Eylül 2012 Çarşamba

YAĞSIZ ÇORBA



Bir iş görmek, bir eser ortaya getirmek sadece münevver ve sanatkâr insanlara mahsus zevklerden olmasa gerek. Kendi varlığını hisseden herkesin bir eser ortaya çıkarma becerisi ve zevki vardır aslında. Bir eser ortaya koyduğunda mest olmasını da bilen varlıktır aslında insan. Hayvanları, insanlarla birlikte yaşamaya başladıklarından beri işe yaradıkları nispette daha çok sevmişizdir. Kedi fare tuttuğunda, öküz çift sürdüğünde, kangal sürüyü koruduğunda, at iyi koştuğunda daha sevimli gelir insana. Örnekleri çoğaltmak da mümkündür. Akşama kadar çift sürmüş öküze, sürüsünü korumuş kangala saygı duymamak imkânsızdır.
İnsanların iş görme açısından hayvanlara göre daha üstün yanları vardır. Bu üstünlüğe samimi arzular eklendi mi, gerisi hiç de zor olmasa gerek. İnsan istedikçe ve sağladığı faydayı hissettikçe neler meydana gelmez ki?  Çorbada bir tutam tuzunun olmasından insan olan mutluluk duyar.
Bir binanın planını mühendis ve mimarlar çizmiş olabilir ama bina, topyekûn çalışmanın ürünüdür.  Binanın yapımında amelesinden, marangozuna, elektrikçisinden betoncusuna kadar pek çok kişinin emeği vardır. Ortaya çıkan bu yapıda emeği geçen herkes zevk duymak da, gururlanmak da haklıdır.
Aslında ülkeler içinde bu böyledir. Ülkenin içinde yaşayan yurttaşlar yapılan güzel işlerde zevk duyma, gururlanma hakkına sahiptir. Fakat her birey içinde yaşadığı ülkenin yararına yaptığı faydalı işler ölçüsünde bu hakkı kendisinde görmelidir. Kediyi fare tuttuğu için severiz.  Hayvanları insanlar için yaptığı faydalı işler ölçüsünde seviyor,  saygı duyuyorsak, faydalı iş yapan her birey için çok daha fazlasını duymalıyız. Duyarız da. Faydalı iş yapma gayret ve azminden yoksun hangi varlık sevimli olur ki.
Ressam; tuvali icat edene, fırçayı bulana, renk renk boyaları önünde sergileyene saygı duymalıdır. O araç ve gereçler olmasaydı onun ortaya koyacağı eserde olmayabilirdi. O ona saygı duydukça tuvalde ortaya koyduğu eser daha saygın olacaktır. Diyeceğim o ki ressamın ortaya koyduğu resim bile pek çok kişinin faydalı iş görme gayretiyle ortaya çıkmıştır. Fakat nice ressamlar görürüz ki(!), ortaya çıkan eseri kendinin yarattığı boşluğuna düşer. Ne büyük gaflet.. Düzgün elektrik donanımı olmadan, düzgün saşe ve karoseri olmadan hangi araç düzgün yürür?
Sanayideki kaportacının, elektrikçinin, boyacının, kaynakçı ustasının, motorcunun, karosercinin araç üzerinde yaptığı pek çok faydalı iş vardır.
Dağda keçi otlatan çobanın,  elleri nasırlaşmış çiftçinin, hastasıyla ilgilenen doktorun, doğru plan çizen mimarın, kömür kazan işçinin, çeliği işleyen tornacının, çarşıda düzgün iş yapan esnafın her birinin saygı duyulacak, sevilecek yanları vardır.
Tarladaki üretimde; traktörü imal edenlerin, pulluğu, kazayağını velhasıl bütün araç gereçleri yapan kişilerin katkısı bulunmaktadır. Çiftçinin başarısının imal edilen traktörle, kazayağıyla, velhasıl tüm araç ve gereçlerle yakın ilgisi vardır. Hepsine ayrı ayrı saygı duymamak mümkün değildir. Gururlanmak ve ortaya çıkan herhangi bir şeyden zevk duyabilmek için ülke bireylerinin her birinin bu faydanın hangi noktasında katkısı olduğuna bakması gerekir. İnsan olarak her hangi bir güzel işe katkı sağladığımız gün çok daha mutlu ve neşeli oluruz. Bu gerçek değil midir?  Bu neşe ve mutluluktan kim mahrum kalmak ister? Kim kalmak istiyorsa sevimsizliğe ve mutsuzluğa adaydır. Üzülerek söylerim ki, kalmak isteyen normal değildir.
Faydalı olmak için istemek ve arzulamak yeterlidir. İstek ve arzu mutlu olma yönünde atılmış adımdır aynı zamanda.
Son yıllar istek ve arzu duygusundan yoksun öylesine yığınlar oluşuyor ki şaşırmamak elde değil. İnsan olarak yapacağı faydalı iş kalmamış sanki bazılarının. Duyarsız, tepkisiz, kıpırtısız.
Havuz başı beklemekle hangi ırmaklar susuz kalmaz. Havuz başı beklerken bir bakraç su katmak lazım suyun temiz ve sürekli kalması için. Bir bakraç suyu başkalarının katmasını beklemek, dahası bir işe yaramamak ne büyük gaflet. Faydalı bir iş yapma gayretinde bulunmayana kim methiye yazmayı aklından geçirir.
Bu noktada kuruluştan kurtuluşa, milli mücadeleden bugünlere geliş; gözlerimin önünde canlanır. Ülke insanımın yiyeceksiz, giyeceksiz sıkıntılarla dolu günleri gözlerimin önüne dikilir. Yalınayak fistanla dolaşan çocukların resmi gözlerime doluşur. Anamın yağsız çorbaları kaşığımda toplanır. Toplanırken ellerimi semaya kaldırıp dualar eder, bu noktaya gelişte emeği geçen her münevvere, her ameleye, her sanatkâra, velhasıl fayda sağlayan herkese saygılar sunarım. Bununla yetinmez, faydalı yanlarımı çoğaltmaya gayret ederim. Edebildiğimce…Sağlıcakla..


6 Nisan 2012 Cuma

YÜREĞİN KALAYI



Halil Oral/Tavşanlı            

Yıldız böceği derdik gece koyusunda ışık saçan böceğe. Zifiri karanlıkta verdiği ışıkla varlığından haberdar eder hep insanı.  Hareketsiz duran ışığa belli belirsiz korkuyla ilişir gözünüz.
Belki o da sizden korkar. Korkar ki, yaklaştığınızda söndürüverir ışığını da, dikilip kalırsınız öylece. Kırda ya da ormanda gece gezintisi yapanlar buna mutlaka rastlamıştır.  “Yıldız Böceği”  gecelerde ve sessiz ortamda ışık verirken, akşam vakitlerinin bir de ilginç bitkisi vardır.  Bunun adı da “Akşam Çiçeği”dir. Akşamın alacasında salar kokusunu.  Mevcut parfüm çeşitlerinde onun gibisini bulmak gerçekten zordur.  Onun saldığı doğal kokunun etkisinde kalırsınız bir vakit. Gündüz vakitlerinde üstüne basıp geçtiğiniz bitkiler içinde ayırt etmeniz gerçekten zordur. Kendi başına öylesine durur işte.
Geceleri doğada olunca

31 Mart 2012 Cumartesi

DİK VE EĞİK


Halil Oral/Tavşanlı

İlkokula başladığım günleri bugün gibi hatırlarım. Parmaklarım arasında zar zor sıkıştırıp tuttuğum tahta yapılı kurşun kalem, oldukça büyük görünürdü. Gözümü bile koruduğum olurdu kalemden.  İşaret ve orta parmağın birbirine bakan yüzlerinde kalemi sıkıştırmaktan ezilmeler oluşmuştu. Kalemi sıkmasam, doğru çizgilerin bile eğrilmesinden korkardım.
İlk çizgi çalışmalarına doğrularla

12 Mart 2012 Pazartesi

KIRMIZI GÜL AL SEVDA ÜZERİNE



Halil Oral/Tavşanlı

Yazmanın güzelliğine inanırım hep. İçimizdeki cehaletistanı cennetistana döndürecek olan yazılan güzel şeylerdir. Hal ve durum ilmimizi geliştirecek olan da okuduğumuz hikayeler, öyküler, şiirlerdir. Kışların kayganlığında kalmaktansa hikaye ve öykülerle öykünmek iyidir. İçinde hal ve durum ilmiyle ilgili birikimi olanlar bunları ortaya çıkardıkça, hikayeleştirip sundukça yolların kıvrımı azalacaktır.
Selma Kocabaş Aydın da,  edebiyat dünyamıza kazandırdığı “Kırmızı Gül Al Sevda” adlı eseriyle arzuladığımız noktada bayrak açanlardan. Ne mutlu. Ortaya konan eser, kaygılarımızı azaltacak nitelikte.
Eserde yer alan hikayeler sürükleyiciliğinin yanında, merakı, heyecanı, hüznü bir arada barındırıyor. Düşünüyor, düşündürüyor. Işık tutup yol gösteriyor bir yandan.
Faniliğinin bilincinde olan Aydın, yaşama hizmet etmenin, karanlığa ışık tutmanın yanında şeytanı tahtından indirmenin gayret ve kararlılığında da görünüyor. Bu kararlılık hikayelerin her birinde kendini hissettiriyor.
Eserin girişinde

7 Mart 2012 Çarşamba

İNSAN FANİDİR! KÜLTÜR?



Halil Oral/Tavşanlı
Maddenin ruhla birleştiği varlıktır insan. Duyguyla donatılmış, faziletli,  yanı sıra fanidir de. Taşıdığı yükü bilmeyen hamal var mıdır? Belki de vardır. Ama insan yine de insandır.
Tarih boyunca gelişme süreci içinde ortaya çıkardığı maddi ve manevi değerlerse kültürüdür. Kültür insanın hayat alanıdır kısaca. Davranışlarımızdır. Farklılığı belirleyen, milleti millet yapan kökten süzülüp gelen birikimdir.
Alışkanlıklarımız, inancımız, düşüncemiz, tavrımız, adetlerimiz ister maddi olsun ister manevi kültürümüzdür. Bizi başkalarından ayıran bu değerlerdir. Kültürel zenginlik ya da kültürel yoksulluk yaşayan toplumlar var mıdır? Elbette. Kişiliğimizle, kültürel zenginlik, yoksulluk arasında bağ hep vardır. Milletlerde de bu böyledir.
Sel baskınlarında yaşanan toprak erozyonu gibi kültürel birikimler de, kültürel baskınlara uğrayabilir. Gerekli önlem alınmaz, özümüze aykırı olanı ayıklamasını bilmezsek yozlaşma kaçınılmaz olur.
Kültür düşüncedir, sanattır, türküdür.

22 Şubat 2012 Çarşamba

KIŞLAR MASALDI


Dedem(Allah rahmet eylesin)
Halil Oral/Tavşanlı

Sessizce girerdik yazdan kışlara. Geçişlerin acısını bilirdik de bildirmezdik. Uzundu kış geceleri. Bu uzunluğa ocak başı sıcaklığının yanı sıra on dört numara gaz lambasının aydınlığı eşlik ederdi. Ninemin devli, perili masalları geceyi daha da esrarlı hale getirirdi. Dedemin savaş hikâyeleriyle gecenin esrarından sıyrılırdık vakit vakit. Annemin eteğine sarılan ben, bu sıyrılışla daha dik durmaya çalışırdım sanki.
Fırtınanın getirdiği kar fışkınları, ahşap yapılı cam aralığından içeri sokulurdu çoğu vakit. Her sokuluş bir üşüyüştü aslında. Ocak başında tutuşan dikmenin çatırtılı yanışı iyi gelirdi üşüyüşlere. Hava üşürken, odun yanardı. Üşüyenle üşümek, yananla yanmak gerekirdi belki de. Biri yanarken, diğeri üşümeli mi sizce? Ya da diğeri üşürken biri yanmalı mı? Biri üşütürken diğeri yakmalı mıdır yoksa? Bu hengâme içinde kaçardı uykular. Of ki, Of! .
Ayaz gecelere çöker, sular bile gecelerde donardı. Yıldızlar da, ayaz kesen gecelerde bir başka parlardı. Kayda mı düşerdi üşüyüşleri, kayıttan mı bu bilinmezdi.
Dışarısı ayaz keserken yıldızlar neden daha berrak olurdu? Neden buz kesen kışlarda hatırlardım ben yazı. Neden gecelerden

20 Şubat 2012 Pazartesi

NİNEMİN ÇİLESİ(AŞKI)



Halil Oral/Tavşanlı

Bu ülkeyi sevmek için şair olmak gerekmez. Dağ ve ovalarını anlatmak için bilgin olmaya da hiç gerek yoktur. Yetmiş yaşın üstüne geldiği halde dağ ve yaylalarda keçi güden ninelere sorun bu coğrafyayı. Şairden de, bilginden de daha samimi anlatsın size. Hangi derenin suyu engin, hangi yayla daha bereketli desin bir bir. Anlatırken sevinsin şiirler.
Oturduğun yerden ahkâm kesmek, hamasi söylemlerde bulunmak kolaydır. Oturduğu yerden nutuk çekip bu coğrafyayı sevdiğini söyleyenlerin sevgisini ölçmek bile zordur. Yayladaki nine öyle mi?  Sorun anlatsın sevginin ne demek olduğunu. Anlattıkça en kısa sürede anlarsınız sevdayı.  İçindeki sevdalar Anadolu için, kaygıları millet içindir.
Ben dahi, şiirlerimde hileye başvururken o tertemizdir. En çocuksu duygularla, hatta en çocuksu düşlerle avutur kendini çok vakit. Kimsenin kimseyi tanımadığı, insanların günlük çıkar ve hazları dışında hiçbir şeyle ilgilenmediğini gördükçe yıkılır. Yıkılırken yıkar ağıtları. Bu haliyle bilginlerden daha bilgin, şairlerden daha engindir.
Kar zarar hesabını, güttüğü

14 Şubat 2012 Salı


PATATES  TOHUMU VE YAKLAŞAN VAKİT
 Halil Oral/Tavşanlı

 Önce haberi hatırlatarak başlayalım.  
Kütahya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından “Kütahya Ekonomisinde Patatesin Önemi ve Yeri” konulu toplantı yapıldı.
     Kütahya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından 22.09.2011 Perşembe günü saat 10.00’da İl Özel İdaresi Meclis toplantı salonunda düzenlenen toplantıda ‘Kütahya Ekonomisinde Patatesin Önemi ve Yeri’ konusu masaya yatırıldı.
     Toplantıda dünyada, Türkiye’de ve İlimizde patates yetiştiriciliği, üretim miktarları ve üretim için gerekli alt yapı ile ilgili bilgiler verildi.
     Toplantıda ilk olarak Kütahya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdür vekili Seyfettin Baydar Ülkemizde ve Kütahya’da patates yetiştiriciliği ile ilgili bilgiler verdi. Baydar “ Kütahya patates yetiştiriciliği için oldukça verimli topraklara sahip. Patates diğer ürünlerle kıyasladığımızda örneğin buğdaya göre en az iki kat daha fazla kazanç getiriyor.
İlimizde tohumluk patates üretimi olmamasına rağmen karantinaya tabi hastalıklar yönünden temiz olması, rakımının yüksek olması, iklim ve toprak özelliklerinin tohumluk patates yetiştiriciliği için uygun olması, 4 yıllık münavebe gerekliliğine cevap verebilecek geniş alanların bulunması nedeniyle;  büyük bir potansiyel taşımaktadır. İlimizin en büyük avantajı topraklarımızda ilk defa patates ekiliyor olması nedeniyle patatesin yoğun olarak ekildiği alanlarda meydana gelen toprak yorgunluğunun oluşmamasıdır. Bu nedenle aşırı gübre vermeden daha yüksek ve kaliteli ürün alınabilmektedir. Komşu ilimiz Afyonkarahisar'da dekardan ortalama 3 ton patates alınmakta iken, ilimizde verim dekardan 4 tona kadar çıkabilmektedir” dedi.
Bu haber 23 Eylül 2011tarihli gazetelerimizde de yer aldı. Haberin üzerinden yaklaşık 5 ay geçti. İl Tarım müdürlüğünün yaptığı duyuru önemli mi önemli. Buğdaya göre 2 kat kazanç getiren bir ürünün tespit edilerek çiftçimize önerilmesi

13 Şubat 2012 Pazartesi

KAR GELİYOR/ ZOR GELİYOR



Halil Oral

İçimizde şüpheyle korkular büyütüp durduk yıllarca. Kimi zaman Amerikan kuşatmasından, kimi zaman küresel tehlikelerden dem vurduk. Kızdık, öfkelendik, darlandık, daraldık. Daraltılarımıza sebebi hep başkalarında aradık. Ağustos böceği zırıltısında birbirimize laflar yetiştirmenin sarhoşluğunda sürdü zaman. Dalavereler öğünü oldu kimilerinin. Öğün başlarında dış kuşatmalardan söz ederken, iç kuşatmalarına bakmadı hiç kimse.
Turizme destek dendi, koşar adım yetişti kimileri. Tarım ve hayvancılık dendi, son sürat girdi sıraya. Kobi, hobi dendi, ön saflara dikildi. Krizlere bayrak sallandı akşam haberlerinde. Hak adalet dendi, boyunlar çekildi usulca. Netice battı, batırdı. Hiç kimse kendine bakmadan, kendini sorgulamadan “küresel kriz” diyerek haykırdı. Hay Allah!
Kendi yarattığı krizlerden

10 Şubat 2012 Cuma

ARKADAŞ



Köyleri dolaştım gerçeği gördüm
Yolları bağlanmış çözsek arkadaş
Kekikli dağlarda şiirler ördüm
İçinde duyguyu sezsek arkadaş!

Köylü terk eğliyor bahçeyi bağı
Epeyce yaşlanmış köylerin sağı
Aç kurtlar paylaşmış güzelim dağı
Yaylada kekiği yazsak arkadaş!

Bacanın üstünde tütmüyor duman
İşsizlik belası vermiyor aman
Şu gençler kentlere göçtüğü zaman
Tarlada ekini bozsak arkadaş!

Topraktan kopuyor goncalar güller
Kahırdan tutulmuş ağızda diller
Köyün kıymetini bilmez cahiller
Yanlış gidişatı çözsek arkadaş!

Gezdikçe umudum darda kalıyor
Düşlerim gecede hüzün salıyor
Kimsesiz köylerde gözüm dalıyor
Göçü önerene kızsak arkadaş!

Bir deryadır köyler bunu bilmeli
Ummanın içinde yüzü gülmeli
Devletin şefkati ona gelmeli
Bahçede bülbülü dizsek arkadaş!

Gurbete düşüyor oğlanı kızı
Köyde bir başkadır göğün yıldızı
Kudretin sahibi dinlerse sözü
Bahçelerde çiçek bezsek arkadaş

Çoban Çeşmesinin güzeldir sözü
Benleri toplayıp harmanlar bizi
Uzaktaki bir köy olunca sızı
Acıyı kederi ezsek arkadaş.
Halil Oral

SEVDALANMAK HÜNERDİR ASLINDA



Halil Oral/Tavşanlı

Kaç bebek ninnisiz büyür, kaç sevda sevgisiz. Emeksiz hangi dal meyve tutar. Ya da hangi gövde dal. Sevdasız hangi düşün hayrı görülür? Düşüncesiz düşler harman yerinde savrulan saman çöpü gibidir. Kim iddia eder aksini? Varsa çıksın!
Gecelerin karanlığını gündüzler kurtarır. Her gecenin bir gündüzü mutlaka vardır. Kışlarınsa yazı. Sözün tam da burasında “hayda!” demekte haklı da bulurum sizi. Bebekten meyveye, daldan düşe, düşten saman çöpüne yeldirmek hangi

7 Şubat 2012 Salı

ONLU SAYMA VE EBELİK


Halil Oral/Tavşanlı

Rakamları görmüştüm de üzerinde bu kadar kafa yormamıştım aslında. Neticede azlık veya çokluğu ifade edip geçerlerdi gözümde. Azlık veya çokluğun gerçek olması can acıttığı gibi, mutlu eden, sevindiren tarafı da vardır. Bu duruma, bakışa, ya da azlık veya çokluktan umduklarımıza göre değiştiğini biliriz elbette. İnsanın umudu sınırsız olabilir. Rakamlar da sonsuzdur. Sonsuzluk iyi midir? Hangi değerin sonsuzluğu fenalığa ya da iyiliğe işarettir? Bunu da başkaları bana açıklasın.
İlkokul yıllarımda en kolayıma beşerli ve onarlı saymak gelirdi. Tekli sayıdan başlayıp ikişerli üçerli saymanın bir yerinde mutlaka takılırdım. Bu yüzden oyunlarda ebe olduğumda beşerli ya da onarlı saymayı tercih ederdim. Dilim hiç sürçmezdi nedense.
Rakamlarla oynamayı

TEKNOLOJİ VE DOĞADAKİ DENGE




Halil Oral

Mühendis ve bilim adamları insanlığa farklı olanaklar sundukça hayatımızın kolaylaştığını sanırken, ürküten yanlarını da bazen hep birlikte görüyoruz. İnsanlığı bir anda yok edebilecek kuvvetler insanın gözünü gerçekten korkutuyor.  Artan teknolojiyle birlikte insanın insanı anlaması güçleşiyor, ülkeler arasında uçurumlar peydahlanıyor birden. Teknoloji çok da insancıl davranmıyor bazen. Cep telefonu iletişimde kolaylık ve konfor yaratırken, yaygın şekilde ifade edildiği üzere pek çok hastalığa da davetiye çıkarabiliyor. İletişim rahatlığı sağlarken, yaşam konforunu zedeleyebiliyor. Teknoloji arttıkça insanın insana karşı açtığı savaşlar çoğalıyor.
En kötüsü, teknolojiyle artan sanayi gelişim ve üretimi doğanın dengesini alt üst edebiliyor. Bu alt üst ediş

5 Şubat 2012 Pazar

FERHAT’IN KAZMASI VE KURTULUŞ



KURTULUŞTA EMEĞİ GEÇENLER
Halil Oral

Kurtuluş günü kutlamalarında çoğu insan kent meydanlarında hop oturup hop kalkarken, çocukluk yıllarımdaki ülkemin kıt imkânları aklıma gelir hep. Zorunlu durumlarda şehirden köyüme çamurlu toprak yolları yara yara gelen jeepleri hayranlık ve şaşkınlık içinde izleyişim gözlerime mum gibi dikilir. Şimdi düşünürüm de, kim nasıl icat etmişti o araçları? Hatta benim yaşımdakilerden çoğunun çocukluğu bir otomobil, bir uçak, bir elektrik lambası, bir radyo bile görmeden geçmiştir. Hatta çocukluğumuz nükleer silahları, lazer ışınlarını, uzay seyahatlerini hayal

1 Şubat 2012 Çarşamba

BAKIR ÇAĞI



Halil Oral/Tavşanlı

İçimizdeki umutlar yelkenlerimizi canlandıracak boyutta olurdu hep. Kimse kayıtsız kahkahalar atacak yapıda değildi. Kışların bir mevsim olduğu bilinir gelip geçeceğine yürekten inanılırdı. Bakır çağıydı belki yaşadığımız. Çağa rağmen duygularımızı da tarihimizi de korurduk yüreğimizde. İnançlarımız desen yine öyle.
Dünya hızlı döndü veya döndürüldü birilerince. Dönüş hızı arttıkça merkez kaç kuvvetin savuruşları durduğumuz noktayı değiştirdi. Bu değişimle uzak düştük kimi zaman birbirimizden. Terk edişin şaşkınlığıyla çağlar atladık sandık. Bu sanışla girdik naylon çağına. Kim daha mutlu naylon çağında? Kim daha sağlıklı sentetik gıdalarla? Bu çağın aşkları bile

30 Ocak 2012 Pazartesi

ÇALAR SAATİN TINISI




Halil Oral/Tavşanlı

Bu sene yaz geç geldi nedense.  İlk yaz yüzünü göstermekte oldukça gecikti. Yağmur ve kırağıların arkası bir müddet kesilmeyince yazlık meyve ve sebzelerin yetişmesinde de üreticiler sıkıntı yaşadı. Kimileri eşyadan eşyaya koşup dururken üretici köylüler tarladan tarlaya koşuşturup durdular.  Gecikmeli olsa da, bazı ürünleri yetiştirmede sorunlar yaşansa bile, yaz genişlik ve bolluk yaratmasını bildi yine. Bu bolluğu kimler ne kadar algılamıştır başlı başına araştırma konusu. Yüreğinde yoksulluk besleyenlerin

27 Ocak 2012 Cuma

ACİL Mİ DEĞİL Mİ?




Halil Oral/Tavşanlı

Aşkına kırdıran sevdalarla baş başa kalıyorum gündüzlerde.  Çok naz âşık usandırırmış.  Baş ağrım için davullu çengiler kurmam gerekiyor bazen. “Yerinden yönetim” derken, derinden kısıntılara maruz kalıyor insan. Kısıntı ve sınırlamalar ruhsal dünyamı bozuyor durduk yere. Bu bozuluş yeni hastalıklar peydahlıyor. Kalp ritmim değişiyor,  inceden karın ağrım başlıyor. Ağrılar hükmünü artırırken yirmi dokuz harf toplamında derdimi anlatacak işaretler arıyorum. Hürmet ettiğim,

23 Ocak 2012 Pazartesi

ANAMIN GÖVELESİ VE KEŞKEK



ANAMIN GÖVELESİ VE KEŞKEK
Halil Oral/Tavşanlı
Anadolu genelinde olduğu gibi yöremizde doğurgan toprak yapısıyla adil bir coğrafyaya sahip. Bu coğrafya da alnımız dik ve cesur, aynı zamanda sağlıklı ömür sürebilmek için her birimizin ona adaletli yaklaşmamız gerek. Sevgileri çoğaltmamız gerekiyor bu coğrafyada. Karıncadan korkan, ayağına toprak bulaşmasından çekinen çocuklar yetiştiriyorsak, üstelik bunun farkına varmadan yaşıyorsak sevgiler nasıl çoğalır? Sevgiyle bakılmayan bir şeye karşı adaletli davrandığımız söylenebilir mi? Ya da yiyip içtiğinin kaynağını sorgulamayan toplumun sağlığı bir gün hangi noktaya varır kim merak eder?

Kibrit kutusu gibi yükselen apartman odalarından toprağa tepeden bakanlar çoğaldıkça başkalarının bize dayattığı yemek kültürü karşımıza dikiliverir. Öyle de olmuyor mu? Soğanlı gözlemenin, haşhaşlı

AJANSLAR VE PROJELER


AJANSLAR VE PROJELER
Halil Oral/Tavşanlı

Sözler mıhlanmış gibi hafızalarda. Hafızamı yoklamasam, pas tutacak. Pas tuttukça aynı makamda uyutmaya meyilli ninniler dinleyip duracağım. Aynı addan dosyayı bilgisayarım bile kabullenmiyor. Ya ad ya yer değiştirmemi istiyor.
Toplumların hafızası çabuk silinirmiş. Hatta insan unutmaya meyilli yaratılmış. Ben duyduğumun yalancısıyım bu durumda. Silinir mi silinir. Unutur mu unutur. Ama bilgisayar silmiyor, silinmiyor. Bir dosyayı aynı adla kaydetmiyor. Bu bir proje işi olsa gerek.
Seksen beşli yıllardı. Yani bundan neredeyse yirmi yedi yıl öncesi. “Bana proje getirin” demişti bir vekilimiz. Kim neyi götürdü bilmeyiz ama dişe dokunur proje de olmadı sanırım.
Geçen bir ajansın üniversite yerleşkesinde paneline katıldım. Panelde yüksek sesle “proje getirin

20 Ocak 2012 Cuma

Sen Olmayınca


Sen Olmayınca

İçimde bir sevda yalandır sanma
Yetemem kendime sen olmayınca
Deseler yalandır sakın aldanma
Giremem bendime can olmayınca.

Yüzünde yel esse dalım kırılır
Aklım gölgelenir salım kurulur
Sazımın telinden mızrap sorulur
Vuramam mızrabı han olmayınca.

BAKIR ÇAĞI

BAKIR ÇAĞI
Halil Oral/Tavşanlı

İçimizdeki umutlar yelkenlerimizi canlandıracak boyutta olurdu hep. Kimse kayıtsız kahkahalar atacak yapıda değildi. Kışların bir mevsim olduğu bilinir gelip geçeceğine yürekten inanılırdı. Bakır çağıydı belki yaşadığımız. Çağa rağmen duygularımızı da tarihimizi de korurduk yüreğimizde. İnançlarımız desen yine öyle.
Tavşanlı
Dünya hızlı döndü veya döndürüldü birilerince. Dönüş hızı arttıkça merkez kaç kuvvetin savuruşları durduğumuz noktayı değiştirdi. Bu değişimle uzak düştük kimi zaman birbirimizden. Terk edişin şaşkınlığıyla çağlar atladık sandık. Bu sanışla girdik naylon çağına. Kim daha mutlu naylon çağında. Kim daha sağlıklı sentetik gıdalarla. Bu çağın aşkları