3 Nisan 2016 Pazar

AYLARDAN NİSAN



Çiğdemler çoktan geçip gitti. Ben kendimi kırlara atmadan, atamadan hem de. Dilini bildiğim menekşeleri şehrin parklarında gördüm. Fırsat bu fırsat,  çoklar görmezlikten gelirken fısıldıyorum kulaklarına dostluğumu. Egzoz dumanına bulanmış tenlerini ıslak süngerle silmeye niyetleniyorum bir vakit. Kendimi suçluyor sorguluyorum sessiz sedasız. İnsan yüzünden kirlenen ne varsa suçunu omzuma yükleniyorum. Bu yüklenişle ağırlaşıyor bedenim. Bu yüklenişle insanlık adına güme giden ne varsa gün yüzüne çıkarmaya niyetleniyorum.
Yoz güvercinler bile anlamış olmalı niyetlenişleri. Her sabah avucumdan bulgur yemeden camdan geri durmuyorlar çünkü.
Bolluk pazarlarda, market raflarında cirit atıyor. Bolluğa alışmışken, kıtlıktan söz eden çarpılır desem yeridir.
Tarihi hikâyeler dinlemiş olan ben, cephede üst başı olmayan askerleri hatırlarım. Çanakkale’de, bağımsızlık harbinde erin günlük kumanyasını okuyunca tüylerim ürperir. Bu ürperti içinde dostlar içinde düşman ararım. On dört yaşıma kadar düşmanların olduğunu bilmezdim. Kıbrıs Barış Harekâtı olunca anladım kimlerin bizi sevmediğini. Ardından onca ambargolar. Vay be!..  Fransa senatolarında ermeni tasarısı oylanmasaydı Fransızı tanımazdım. Anzakların hatıralarını okumasaydım İngilizi bilmezdim. Hele şu Suriye olmasaydı gerçek yüzleri görmezdim, göremezdim nicelerin.
İnsanlığı soldurdunuz, insanlığımı öldürdünüz kardeşim. Şu Nisan ayında onca çiçeğe hem renk hem koku olacaktım bir bakışta. Salıngaçlar kuracaktım dal dal. Hayalleri yıktınız hayalleri, kan içiciler!…
Ay Nisan. Bizim çocukların bayramına şurda ne kaldı ki! Yaşıtlarının sularda boğuluşuna anlam veremezken, göç yollarında çelme atılan anaları görürken, ajanslarda şehit salları boy gösterirken nasıl bayramlar olur. Dost yüzleri anlatmalı biri. Düşmanı belletmeli anacığım.
Çiğdemle, çiçekle girilen yazı bile şirazesinden çıkıyor kardeşim. Bu yüzden on dört yaşa geri dönmek istiyor gönül.. Boğazlardan silah yüklü gemiler, havadan bomba yüklü uçaklar geçmesin diyor hilesiz aklım. Kafalarda gümbürdeyen sorular değil, hayrı çoğaltan düşünceler fışkırsın istiyor dilim.
Yağmurun izi ağaçlarda meyveye meylederken, dillerden sevi aksın sevi!. Cellatlığa özenmenin, özendirmenin insanlığa hangi faydası var ki tümdük akıllılar.
“Komşu açken tok yatılmaz” derdi anam. Bu yüzdendir mazlumlara kapıları açışımız. Bu yüzdendir rahat uykulara dalamayışımız. Hiddet ve şiddete meyledenler için “Gözlerini kan bürümüş” derdi bir de Anam. Bu meyil hayra alamet değil. Bu yol yol değil. Bunu kim nasıl anlatacak size. İnsanlık dergâhında biçilmiş, özel renk ve mana deseniyle bezenmiş Türk halkının ince duygusunu anlayın biraz.
Mevsimleri müzikle anlatacaktım. Müziğin tınısıyla kayalar yumuşayacaktı. Bulutlar hırçınlığından cayacaktı oysa. Denizler aheste dalgalanacaktı. Piyano barışa notalar vuracaktı. Tuvaller çiçek akacaktı boy boy. Ah, Ahh! Nice mevsimi çaldınız dünyadan. Barut kokusu neden baymaz içinizi. Gözünüz niye doymaz hala.
Ay Nisan! Bu mu dünyaya sunduğunuz Milenium çağları. Yeter dizdiğiniz sıra kayaları yeter! Anlayın ülkemin vakur duruş, dil ve üslubundan. Bıktık ikiyüzlü sahte dostluklarınızdan.
Ay akşamdan ışıktır yaylalar yaylalar/Yüküm şimşir kaşıktır diloy diloy yaylalar….
Yüzlerin heykeli kırılınca, her şey ne kadar da çıplak. Aylardan Nisan….Mevsim bahar oluncaaaa….. Sağlıcakla.