31 Temmuz 2017 Pazartesi

HESAP GÜNÜ

Yazmak kolay iş değil. En edepli, en gerekli, en doğru şeyleri yazsan da negatif tarafından yapışıp bir yerlere sürüklemek isteyenler çıkıyor. Pattadanak ortaya konacak şey değil yani. Belli birikim ve tecrübe istiyor. Yazdıklarımız genel yararın ötesinde küçük çıkarlara dokunabiliyor kimi zaman. Olsun, genel yararı görünce yazmaya kaptırıyor insan. Kaptırınca su gibi akıp gidiyor çok şey. Hey gidi hey! Yazıyorsun da ne oluyor?  Bilmem.. Okumak yazma işi biraz da alışkanlıktan öte hayat tarzı herhalde. Ne işe yarıyor? Ona da siz kafa yorun artık.
Har vakti harman vakti.   Yalk arabayla sap çektiğim, dövenle harman yaptığım günler aklıma düşüp düşüp geliyor. Geldikçe geriliyorum. Gerildikçe gerilmenin sıkıntısı basıyor. Bastıkça üşüşen ne varsa bastırmaya yelteniyorum.
Çiftçilik zor iş. Ha deyince başlanacak, altından kalkılacak iş değil kardeşim.
Sabanla çift sürmeyen traktörle iş görmenin keyfini süremez. Kavurucu sıcağın altında bir çift öküze bağlanmış dövenin üzerinde saatlerce çember çevirmeyen biçer döverin anlamını kavrayamaz. Kavranmadığı için tonlarca gıda her gün heder oluyor ya. İş gücü, emek uçup gidiyor gün gün. Çanakkale de askerlerin kumanyasını her gün önlerine koysan yine değişmeyecek savrukluk. Varlık yıllarının yokluk yıllarına dönüşebileceğini aklına getirmeyecek çok kimse. Ye babam ye! Yemediğinle öğün üstelik.
Çiftçiliğin zengin bir mazisi var aslında. Yoksa dört çocuğa bakması zordu anamın. Her birinin düğün derneğinin hakkından gelemezdi yoksa babam. Ailenin yaşamına ortak olurduk her birimiz. Şimdi öyle mi? Refaha alışık nesiller büyütüyoruz kardeşim. Devir değişti!  Değişirken değiştik vesselam. Onun için herkes masa başı diyor ya.  Başların başı olmak için kimiler ihaneti bile göze alıyor ya! Benim ellerim nasırlıyken onların elleri yumuşacık ya! Ben tarlada başak toplarken kimileri dolarla  tek mi çift mi oynuyor ya! Of of!
Helal süt emmiş(!), yatı, katı makamı olan eş arıyor kızlar. Oğlanlar desen yine öyle. Toprağı olsa? Iıh! Toprak karın doyurmuyor, doyurması için terlemek lazım bir de.. Katalog imamları durup dururken çıkmadı demek ki.. Huyu huyuna boyu boyuna.. Yazının bu noktaya geldiği anlarda  klavyeme hüzün, dilime acılar yapışıyor. Acılarımı gördükçe küçümseyenler artıyor.
Buna da kader deyip geçiştiriyorum.
Ben toprağın kuyumculuğunda buram buram terlerken betondan konaklar edindi kimiler. Onlar ayaklanırken ben ayaklanamadım. Hayır diledim hayra yordum gidişatımı. Şükrü tespih yaptım gün gün dilime. Yanaşmalar, düzen(!) içinde düzgün gelir elde ederken okumuş çocuklarımızı yaşam savaşında bıraktık. Çok şükür yine de.. binlerce şükür.. Bıyık altından kıs kıs gülenlere denecek sözü ar edinirim kendime. Neyse…
Bakışını değiştir hayat değişsin diyor bazıları. Ne var bakışımda?
Kimileri çınaraltında pinekleyip dedikodunun belini kırarken üretimin peşindeyim. Havuz başında laklak yapan kalabalıklara rağmen güneşin altında ekindeyim. Ülkemin kaygıları kaygım, sevinci sevincim.  Biz kese kağıdında umut biriktirmiş insanlarız. Bunca birikimden sonra nasıl değiştiririz bakışı. Localara hocalara nasıl yanaşırız? Yanaşanları gördük. Gördük de ihaneti tanıdık.
Boş duran boşluktadır. Toprakta eşinmeye devam. Varsın ürettiğim buğdayın kilosuna seksen kuruş değer biçsinler. Varsın benim alın terimden para kazansın kimiler. Varsın benim çocuklar yeter çeker yaşasın. Varsın sahillerde tatil yapmanın zevkine varmasınlar. Varsın onlara miras bırakacak katlarım olmasın. Bıraktığım insanlık yetsin sadece. Hesap günü hakkın günü olacak nasılsa.

Sağlıcakla