14 Kasım 2013 Perşembe

YAVAN MI YABAN MI?


Toprak avutur beni. Oyuncağım, ninnimdir oldum olası. Dost bellediğim oncasından, çok fazlasıdır yalnızlığımı unutturan. Cıvıltılı şarkıları, en gerçeğinden kaval sesleri, desen desen renkleri, şırıl şırıl akan suları emsalsiz profesörüdür dertlerimin. O bana canken, ben yaban kalırım çoğu kez. Kalırken utanırım da, utanmaz gibi davranırım yine de.
Yabanlığı, belki de en hafifinden yavanlığıdır bedenimin. Yavanlığım üzerine  sunumlar tertiplenip teoriler dahi ortaya konabilir birgün salon salon. Konur mu, konur!.... Anamın, “Yavan yavan konuşup durma” deyişi bunun en kuvvetli delilidir belki de.
Ben yaban kaldıkça artar yavanlığım. Ben yaban kaldıkça çoğalır hastalıklarım. Çoğalan hastalıklarda sürüklenirim doktor kapılarına. Her sürükleniş ölümüdür aklımın. Ah ki, ahh!
Varsın bozkırın bozlağı olayım ben. Varsın toprak koksun ellerim. Varsın şuh salonlarda muhteşem koltuklara değmesin kıçım. Varsın resimlerde yüz tenim çizgili kalsın hep. Hastalıklı olmaktan  çizgili olmayı yeğlerim ben. Durgun denizlerde derin sular(!) olmaktansa anadolu toprağında damla olmaya razıyım. Saf, arı, bir o kadar berrak.
Varsın dokunmasın kalemiyle dertlerime hiç kimse. Varsın uyduruk aşklar düzmeyi sürdürsün en şairler. Olmayan aşklarına sahte sevdalar uydurup uydurup dursun kimiler. Varsın en delikanlısı bile gündüzlerde uyum uyum uyusun. Varsın toprakta evcik oynayan çocuk edasında kalayım ben. Varsın ağarsın saçlarım, belim varsın bükülsün. Varsın birgün yeniden toprak olayım. Olurken oldurayım fena mı? 
Husumet peşinde değilim. Ona buna methiyeler düzmenin lakaytlığında hiç değilim. Yavanlığıma yaban kalışın öykünmesidir yüreğimin o kadar.
Öyküleri gerçek olanın avuntuları da gerçektir.  Aşkları, sevdaları, hüzün ve sevinçleri bile. Gerçek olan kimi yanıltır? Kim yanılmış olur ki!
Saf suyun tabanı gün gibi ortadadır. Ya derin denizlerin. Taş mı, kaya mı, balçık mı belirsiz. İşte bundan korkmalı derim ben. Korkarken korkuturum belki de. Belki de kendi öykülerimi orta yere koydukça yadırganırım. Toprağa olan düşkünlüğümü cümle cümle tarif ettikçe boşvermişliğin boşluğuna düşer dinlemeler. En çok da buna bozulurum.
Dinlemeler boşluğa düştükçe daha güçlü sarılırım toprağa ben. Bu sarılışla sevişirim günler boyu. Sevişmeyle unuturum insanca ihanetleri. Unuttukça dillenir dilimde duyulmamış en has türküler. Her türkü toprakla yoğrulmuş altın küpümdür aslında. Her türkü dilimdir, dileğimdir. Dilediğimdir duygu duygu bir diğer yandan.
Toprak avutur beni. Beş taşım, salıncağımdır. Sancağımdır bayrak bayrak. Yıldızımdır ışıl ışıl parlayan, parıldayan. Uyduruk efsanem değildir. Komşumdur, konuştuğumdur. En doğal gözüm, gözlüğümdür her daim.
 Toprak avutur beni. Sarar sarmalar bildik yaralarımı. Sakarlığımı saklamaz, kin tutup haklamaz durduk yerde. Varlığımın sembolüdür. Tok sözlülüğü güvencemdir. Bütün kusurlarıma rağmen dostça kalandır. Kolumdur, kanadımdır. Efeliğim efendiliğimdir. Heyt ki hey!

Toprak avutur beni. En aydınlar aydınlatmazken, aydınlığımdır. İşte bu yüzden dönüp dururum aynı mevzu etrafında. Bu yüzden siz sıkılırken, sıkılmam ben. Hem yavan hem yabanım belki de.  Bu yüzden “dost dost diye nicesine sarıldım!” der dururum. Derken “yuh” sesleriyle uykulardan uyanırım.  Kulaklarım duya duya hadi söyleyin. Yavan mıyım, yaban mı? Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: