Toprak avutur beni. Oyuncağım,
ninnimdir oldum olası. Dost bellediğim oncasından, çok fazlasıdır yalnızlığımı
unutturan. Cıvıltılı şarkıları, en gerçeğinden kaval sesleri, desen desen
renkleri, şırıl şırıl akan suları emsalsiz profesörüdür dertlerimin. O bana
canken, ben yaban kalırım çoğu kez. Kalırken utanırım da, utanmaz gibi davranırım
yine de.
Yabanlığı, belki de en hafifinden
yavanlığıdır bedenimin. Yavanlığım üzerine
sunumlar tertiplenip teoriler dahi ortaya konabilir birgün salon salon.
Konur mu, konur!.... Anamın, “Yavan
yavan konuşup durma” deyişi bunun en kuvvetli delilidir belki de.
Ben yaban kaldıkça artar
yavanlığım. Ben yaban kaldıkça çoğalır hastalıklarım. Çoğalan hastalıklarda
sürüklenirim doktor kapılarına. Her sürükleniş ölümüdür aklımın. Ah ki, ahh!
Varsın bozkırın bozlağı olayım ben.
Varsın toprak koksun ellerim. Varsın şuh salonlarda muhteşem koltuklara
değmesin kıçım. Varsın resimlerde yüz tenim çizgili kalsın hep. Hastalıklı
olmaktan çizgili olmayı yeğlerim ben.
Durgun denizlerde derin sular(!) olmaktansa anadolu toprağında damla olmaya
razıyım. Saf, arı, bir o kadar berrak.
Varsın dokunmasın kalemiyle
dertlerime hiç kimse. Varsın uyduruk aşklar düzmeyi sürdürsün en şairler.
Olmayan aşklarına sahte sevdalar uydurup uydurup dursun kimiler. Varsın en
delikanlısı bile gündüzlerde uyum uyum uyusun. Varsın toprakta evcik oynayan
çocuk edasında kalayım ben. Varsın ağarsın saçlarım, belim varsın bükülsün.
Varsın birgün yeniden toprak olayım. Olurken oldurayım fena mı?
Husumet peşinde değilim. Ona buna
methiyeler düzmenin lakaytlığında hiç değilim. Yavanlığıma yaban kalışın
öykünmesidir yüreğimin o kadar.
Öyküleri gerçek olanın avuntuları
da gerçektir. Aşkları, sevdaları, hüzün
ve sevinçleri bile. Gerçek olan kimi yanıltır? Kim yanılmış olur ki!
Saf suyun tabanı gün gibi
ortadadır. Ya derin denizlerin. Taş mı, kaya mı, balçık mı belirsiz. İşte
bundan korkmalı derim ben. Korkarken korkuturum belki de. Belki de kendi
öykülerimi orta yere koydukça yadırganırım. Toprağa olan düşkünlüğümü cümle
cümle tarif ettikçe boşvermişliğin boşluğuna düşer dinlemeler. En çok da buna
bozulurum.
Dinlemeler boşluğa düştükçe daha
güçlü sarılırım toprağa ben. Bu sarılışla sevişirim günler boyu. Sevişmeyle
unuturum insanca ihanetleri. Unuttukça dillenir dilimde duyulmamış en has
türküler. Her türkü toprakla yoğrulmuş altın küpümdür aslında. Her türkü
dilimdir, dileğimdir. Dilediğimdir duygu duygu bir diğer yandan.
Toprak avutur beni. Beş taşım,
salıncağımdır. Sancağımdır bayrak bayrak. Yıldızımdır ışıl ışıl parlayan,
parıldayan. Uyduruk efsanem değildir. Komşumdur, konuştuğumdur. En doğal gözüm,
gözlüğümdür her daim.
Toprak avutur beni. Sarar sarmalar bildik
yaralarımı. Sakarlığımı saklamaz, kin tutup haklamaz durduk yerde. Varlığımın
sembolüdür. Tok sözlülüğü güvencemdir. Bütün kusurlarıma rağmen dostça
kalandır. Kolumdur, kanadımdır. Efeliğim efendiliğimdir. Heyt ki hey!
Toprak avutur beni. En aydınlar
aydınlatmazken, aydınlığımdır. İşte bu yüzden dönüp dururum aynı mevzu
etrafında. Bu yüzden siz sıkılırken, sıkılmam ben. Hem yavan hem yabanım belki
de. Bu yüzden “dost dost diye nicesine sarıldım!” der dururum. Derken “yuh”
sesleriyle uykulardan uyanırım.
Kulaklarım duya duya hadi söyleyin. Yavan mıyım, yaban mı? Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder