28 Aralık 2015 Pazartesi

GÖRDÜN MÜ?

Anamın kışları yazdadır yazda
Ekinleri güneş yaktı gördün mü
Yağmurlar dökülür olmayan hızda
Gözlerinde şimşek çaktı gördün mü

Yazdan köle eder gönlünü kışa
Ter yele karışır akıtmaz boşa
Elinde nasırlar vurunca dışa
Gökyüzünden hızır baktı gördün mü

Nar çiçeğe durur koşar tokluğa
Beden ürperir  de şaşar yokluğa
Çalışınca erişilir çokluğa
Bulutlardan  yağmur aktı gördün mü

Yazdan kurar idi anam planı
Anlatır dururdu kışta olanı
Gözardı etmezdi darda kalanı
Ýüreğine hüzün çöktü gördün mü

Çalışmasa evin oğlu gelini
İşe güce sürmeseler elini
Ana baba denkleştirse malını
Yıllar yılı çile çekti gördün mü

Çoban Çeşme aldı yine öğüdü
Yüreğinde saklar onca ağıdı
Yazdan kışı gören nice yiğidi
Harman edip göze dikti gördün mü?





21 Aralık 2015 Pazartesi

SÖZ BENDE



Toprakla güreştik ķüllük acmadık
Açık verip borca kartlar gecmedik
Burun büküp türlü aşlar seçmedik
Sağlık bende huzur bende öz bende.

Öğün geçti bir baş soğan ekmekle
Olgunlaştık çile cefa çekmekle
Yıllar aştık hasça tohum dikmekle
Sağlık bende huzur bende söz bende.

Kapılarda sürgü kilit olmadı
Haram mala el ayaklar dalmadı
Sözün eri umut ekip çalmadı
Sağlık bende huzur bende göz bende.

İplik büktük çile çile boyadık
Üç kıtaya sınırları dayadık
Bölünmeyen anlı şanlı kayadık
Sağlık bende huzur bende düz bende.

Öz bir söz bir şekil biçim dupduru
Önü ardı üstü başı kupkuru
Yedi düvel karşımızda en zoru
Sağlık bende huzur bende giz bende.

Gidişata varmı mana verecek
Düşman belli kanımıza girecek
Mevsim mevsim gece gündüz ürecek
Sağlık bende huzur bende koz bende.

Öz yittikce bozdu bağın nicesi
Dilde kalır düşlerimin lehçesi
Öykülerde Elif'imin hecesi
Sağlık bende huzur bende hız bende.

Herkes güler varken cahil olunca
Elin oğlu hızlı  yutar dalınca
Tarhanada kıtırmaklar bulunca
Sağlık bende huzur bende haz bende.

Aklım şaşar dünyadaki bu hıza
Ekmegimi banar idim ben tuza
Söz yetmiyor ne oğlana ne kıza
Sağlık bende huzur bende güz bende !

Çoban Çesmesi'ni sanırsın salak
Ciğer çürük bozulmuştur iç kulak
Kalp tekliyor çürüyünce tek dalak
Sağlık bende huzur bende cüz bende!.
















13 Aralık 2015 Pazar

HORLAMAYA ISLIK


Öyküler geçmişi hatırlamakla başlıyor çok zaman. Hatırlamak, hatırlatmanın da yollarını çoğaltıyor çok vakit. Küresel düşler kurmaya meyletmiş ben, ıslıkla türküler seslendirdiğim çocukluğuma dönüveriyorum durduk yerde. Bu dönüşle kuruyorum bildik oyunlar. Çelik çomaklar yontuyorum en sert ağaçlardan. Sıra kayalar diziyorum üçerli. Devirmecesine takımlar oluşturuyorum yeniden. Kıl ipine bağlı uçurtmalar salıyorum uçmaya dair. Uçtukça uçuruyorum özgür düşleri. Dokuztaşta köşeleri kapmaya yelteniyorum, mesele yenmek yenilmek olunca. Yüzük saklamanın inceliklerini keşfetmeye duruyorum yeniden. Durdukça duruluyorum. Duruldukça düşler düşünceye yelken açıyor. Her yelken en yeleken havada darmadağın oluyor. Bu dağınıklık içindeyken en eski öyküler çınlıyor iç kulağın örsünde.
Bu çınlamayla hatırlıyorum gece trenlerini. Onların yataklı vagonları olduğunu biliyorum. Numaralı bilet bulamamış ben, ayakta kalmanın bitkinliğiyle bakmışlığım olurdu o vagonda yolculuk edenlere. Burası da ayrı hikâye aslında.  Öykü, işte o kompartımanda geçiyorken iç geçirişime götürdü istemeden klavye.
Yataklı kompartımanda iki yolcu. Bildik tanış sohbetinden sonra biri ıkıla sıkıla İçten bir duruşla diğer yolcuya anlatır.
“Ben gece uyurken biraz horlarım. Ama siz hafifçe ıslık çalarsanız ben uyanırım ve horlamam kesilir.” Adam bütün gece rahatça uyur. İneceği yere yarım saat kala uyanır. Yanındaki yol arkadaşı yoktur. Vagonda bir aşağı bir yukarı bakınır. Görevli kondüktöre rastlayınca yanındaki yolcuyu görüp görmediğini sorar. Kondüktör başını sallayarak “ O adam normal biri değildi. Sabaha dek ıslık çalarak vagonda kimseyi uyutmadı. Yolda indirmek zorunda kaldık.”
Gördünüz mü iç kulağın örsüne vuran öyküyü. Birinin diğerine içtenlikle davranıyormuş gibi yapıp elde ettiği avantajı. Hatta karşısındakini düşürdüğü duruma dönüp bakar mısınız? Hin oluyor kimiler hin! Hatta hinden de öte.
Yanı başımızdaki olanları düşünün. Uzak yoldan gelen adamlar horluyor kardeşim. Bize ıslık çaldırıp vagondan, atmaya attırmaya çalışıyorlar. Bu gidişle kayışı attıracaklar alimallah.. Sen horla dur, ıslık çalıyorsun diye ben suçlu olayım. Yok öyle yağma… Dokuz taşta köşe kapmaca gibi. Horlama kardeş, horlama yeğenim! Horlarsan çalarım ıslığı…
Gördünüz mü uçurtma nereden nereye getirdi yazıyı. Yazıya başlangıçta ben bile tahayyül edemezdim geleceği noktayı. Sıra kayalarını dizerken tereddüt ettiğim gibi, başlamıştım kelimeleri dizmeye. Horlayanlar çoğaldıkça ıslık çalan yok kardeşim. Horlama sesi hırlama sesine karışıyor uzayan gecelerde. Sular soğuyor mevsim kışa ağdıkça. Soğuyan sularda çoğalıyor sallar. Her sal bir ağıt olup çıkıyor karşınıza. Ağıtlarla düzülüyor göçler. Sınırlar sığınmanın sevinci oluyor kimilerine bir vakit. Bayırlar bucak, bucaklar bayıra yöneliyor. Of ki of! Küresel düşler yöresel hislerimi kamçılıyor. Her kamçı uykularımı bölüyor. Böldükçe bölünüyor, bölündükçe bileniyorum.
Horlayanlar çoğaldı kardeşim. Horlamaya makul sebep arayanlar gerilim üstüne gerilim yaratıyor. Doğunun ortasında sıra kayası diziyor kimiler. Dizdikçe düzlüyor insanca aklımı.

Düzlenen akılla yüzük saklamanın inceliklerini unutuyor insan. Çelik çomağın heyecanını yitiriyor vakit ıradıkça. Açılımlar, operasyonlar, mücadeleler gırıla gidiyor horlayan adamlarda. Oyun üstüne oyun. Hay Allah!.. Islık çalmaktan korkuyor insan. Islık çalmayı gerektirecek bir durum yok sanki. Horlayan adamlar vagondan attırmaya niyetli kimilerini. Düzene ayak uydurmakta, gündemi takip etmekte zorlanıyor insan. Erovizyona “Aman petrol” adında yepyeni tını ve notalarla şarkılar düzüp yarışmalara mı katılsam bilmem ki.. Ya da uçurtmam dal da kaldı deyip yeni söylemlerde mi bulunsam. Haydi hayırlısı.. Sağlıcakla…

6 Kasım 2015 Cuma

ÖNLEMEK YA DA ÖDEMEK



Çocukluğum köyde geçti. Temiz hava, toprak, tabiatla haşır neşir olma yıllarca sürüp gitti. Yaşamın kendince aksayan yanları olsa da mutlu bir çocukluk yaşadık. Çocukluğumuzda saçlarımız şampuan nedir görmedi mesela. Çamaşırlarımız matik denen temizleyicileri tanımadı. Anacığım bazı mutfak araç gereçlerini odun külüyle ovar, şırıl şırıl akan köy çeşmesinde durulayınca parım parım parlardı. Deve yüküyle gelen kilden çamaşır kazanına atıp tokaçla dövünce mis gibi kokardı. Bahçeden kopardığı her türlü meyve ve sebzeyi eliyle ovalayıp elimize verirdi. Kısacası yıkama ihtiyacı bile duymazdı. Çok şükür aspirin opon gibi bakkalda satılan ilaçlardan ötesini kullanmadık biz. Ya şimdi;…
Kentleşme olgusu ve sanayileşmeyle değişti çok şey. Çocuklar toprağa basmaktan korkar oldu. Topraktan elde edilen meyve ve sebzeleri sirkeli suya batırsan da kirlilikten dem vuruyor ilim adamları. Geninden genetiğinden söz edip duruyorlar ekran ekran. Artan her türlü hastalık insanın gözünü korkutmaya yetip artıyor.
İstatistik vermem mümkün olmasa da erken denebilecek yaşta pek çok insan kanser vakalarından tedavi görüyor, bir kısmı da ölüyor. Kanserli hastalıkla karşılaşan pek çok insan doğal gıdalar aramaya yöneliyor. Doğal köy yumurtası, yoğurdu, sütü, taşlı değirmen unu, ekmek, doğal bal vesaire. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Yöremizde kepekli un üreten taşlı değirmen maalesef yok. Katıksız, katışıksız ürün bulmak gün geçtikçe gerçekten zorlaşıyor. Hayvanlarımızı bile sanayi ürünü gıdalara çoktan alıştırdık. 
Köyde yaşayanlar bile sanayi ürünleriyle beslenmeyi sürdürüyor. Köylere ekmek, süt, yoğurt, yumurta, türlü meyve sebze kentlerden taşınıyor artık. Ne acı, ne vahim.. Taşındıkça çoğalıyor türlü hastalık kim bilir. Fazla titizliğinde sağlığa zararlı olduğunu biliyoruz. Türlü kimyasal temizleyicilerle temizlik yaptığımızı sandıkça, çamaşıra bulaşığa baş döndüren hızla kimyasallar döktükçe ve dökmeyle öğündükçe alerjik oldu çocuklar. Minnacık bedenler, körpecik çocuklar sokakta maskeyle dolaşmaya başladı yalan mı?
Anamın kış kurutmalık sebze ve meyveleri gözlerimin önüne dikiliyor şimdi. Kışlık gıdaları yazdan hazırlamasının telaş ve heyecanını görür gibi oluyorum. Tarhana çorbasının kokusunu sokağın en başından duyuyorum. Aspirin ve opon gibi ilaçlarla çocukluğu geçiştirmenin bilincine şimdi daha iyi varıyorum. Organik Tarımdan söz edildikçe kulak kabartıyor, doğallığın hasretini çekiyorum. Hasret çektikçe yeni hastalıklara kucak açıyorum. Avuç avuç ilaçlar yutmaya gün gün mecbur kalıyorum. Mecburiyetlerin esiri olarak eylemsiz, kıpırtısız öylece kalakalıyorum. Köy ekmeğini, sütünü, yumurtasını, yoğurdunu, gözleme ve yarenini özlüyorum. Özlerken unutuyorum çok şeyi. Unuturken unutturuyorum belki de.
Türlü hastalıklar kapıyı çalınca ayılıyor insan. Ayıldıkça kentleşmenin ve sanayileşmenin karşıtlığı ve karışıklığında duruyorum. Hay Allah!…
Küçük çocuklarımızın traş şekli değişti kardeşim. Güzelim saçları kirpi tüyü gibi dikiliyor. Saçlar yetişkinlerde bile beton gibi donduruluyor. Neyle, nasıl dikilip donduruluyor?  Minnacık bedenleri, sağlıklı ciltleri gün gün alıştırıyoruz tanımadığımız kimyasallara. Cilt bakım ürünleri ona keza.. Kimyager değilim, birazcık şüpheciyim o kadar.
Yoksa bu kadar hastalık niye türesin.
Yöremizde doğal ürünleri pazarlayan market ya da marketlere ihtiyaç duyulduğu kesin. Bu  yöndeki eksikliği giderecek her kim olursa rağbet göreceği muhakkak. Bazı kentlerde bu tür ihtiyaç fark edilmiş olmalı ki, doğal ürün marketleri oluşmuş. Tarhana yapacaklara bile kepekli undan tarhanalığı hatta katkı maddeleri hazır veriliyor.
Gerçek köy ürünlerinin topyekûn bulunabileceği market ya da marketler açılmalı artık. Hatta üreticilere organik ürün ya da ürünler yetiştirmesi için eğitim çalışmalarına hız verilmeli. Bilinç oluşturulmalı, teşvik edilmeli. Üreticilerin eğitimi konusuna gerçekten yoğunlaşılmalı.
Yıllarca çalıştığım işyerinde “Önlemek ödemekten ucuzdur” levhası gözlerimin önüne geliyor şimdi. Hastalıkları önlemek için gıda üretiminin bir yerinden başlamak gerek. Tüketim alışkanlıklarımızı el birlik gözden geçirmemiz lazım bir diğer yandan. Avuç avuç ilaç kullanmaktan ucuz önlemler almak.

Geçtiğimiz günlerde Ada Mahallesi’nde Toplum Sağlığı Merkezimiz tarafından kanser taraması gerçekleştirildi. Aynı zamanda eğitim ve bilinçlendirme çalışması yapıldı. Obezite ve yağ ölçümleri gerçekleştirildi. Sağlık yönünde yapılan bu taramalar hepimize ipuçları verir mahiyette. Gıda üretimi ve tüketimi konusunda da toplumda eğitim ve bilincin artırılması gerekir. Hepimize görevler düşüyor mu düşüyor. Sağlıcakla.. 

8 Şubat 2015 Pazar

SANAYİLEŞME YOLUNDA SIKINTILAR-TESPİTLER



Geçmişe göz atmak geleceğe yön verme açısından önemlidir. Geniş aile yapısı içindeki yaşam biçimine göz atacak olursak aileler en azından kendi hayatlarını idame ettirecek üretim biçimlerini kullandıklarını görürüz. Her aile üretim araçlarının neredeyse tamamını kendisi imal etmenin gayretinde olurdu. Çiftçi aile; kendi sabanını, kağnısını, kanatlı dört tekerlisini, boyunduruğunu, saman taşıyacak çitini, döğenini, yabasını diğrenini imal ederdi. Yine bulgur çekme taşından, susam sürtme taşına, testisinden, sarımsak döğecine, kaşığından kepçesine  mutfağa yardımcı araçlarını yine kendileri yoktan var ederlerdi!. Her evde dokumacı anneler, kızlar olurdu. Oturacak hasırından, halı kilimine, üstünü bürüyecek bezine, zahiresini dolduracak çuval, ambar ve küfesine kadar her şey hanede yaşayanlar tarafından imali yapılırdı. Bu yüzden her anne adayı kız, dokumadan, örgüye, biçki dikişten, gıda üretimine hazırlıklı ve donanımlı yetiştirilirdi. Erkek çocuklar desen yine öyle.
Küreselleşen dünya ve gelişen teknoloji karşısında üretimde alanlaşmaya ve şirketleşmeye doğru gidildi. Gün geçtikçe artan ve çeşitlenen araç gereçler sanayileşmeyi zorunlu kıldı. Toplumda, makineleşen sanayi ortamının işgücünü azaltacağı yönünde zaman zaman kaygılar belirmesinin aksine kalifiye eleman arayışı gün geçtikçe arttı. Gelişen teknoloji hem talebi hem arzı hızlandırdı. Geldiğimiz noktada kalifiye eleman yokluğunun ya da eksikliğinin büyüyüp gelişmemizin önündeki en büyük engel olarak görülmeye başlandı.
Başlangıçta sanayi şirketleri ülkemizin belli noktalarında kümelendi. Dolayısıyla kalifiye elemanlar ister istemez bu noktalarda toplandı. Bu toplanış potansiyele sahip kentlerde eleman sıkıntısını doğurdu.
İlçemize gelecek olursak;
İlçemiz madenciliğe ve buna dayalı ekonomiyle bugünlere geldi. Zamanla daralan iş alanı bölge insanını olduğu kadar STK ları, ve yerel yöneticileri iş alanı arayışlarına sürükledi. Daralan madencilik ekonomisi ve ötelenen tarım sektörü karşısında genç nüfus sanayinin kümelendiği kentlere göç etti. Rakamsal ifadeleri vermek mümkün olmasa da bu durum gözle görünür bir gerçek. Bu göç dalgasının hala devam ettiği de gözlenmektedir.
İlçemizin eğitim ve öğretimi hafızamız bizi yanıltmıyorsa köy ve beldelerimiz dahil 87 okulda devam etmektedir. Bu okulların büyük çoğunluğunu anaokulu, ilk ve ortaokullar oluşturmaktadır. Lise düzeyindeki okul sayımız on dörttür(14).  Yani toplam okul sayımız içindeki oranı yaklaşık %16 düzeyindedir. Bu oran içinde sanayiye ara eleman yetiştirebilecek meslek lisesinin dalları ve bu branşlar içindeki öğrenci sayısı irdelenmeye değer bir konudur.
Bugüne kadar sanayi kuruluşu olarak hizmet veren maden işletmelerine yönelik eleman yetiştiren meslek liselerimizin günün ihtiyaçlarına cevap verecek çeşitlilikte ve sayıda eleman yetiştirmesi için niteliğe ve çeşitliliğe ihtiyaç vardır.  Sadece liselerimiz değil üniversitemizde yörenin ihtiyaçlarını doğru tespit ederek sorumluluğunu geliştirmeli üstüne düşeni artırarak yapmalıdır..
Yeri gelmişken ifade etmekte yarar var. Bölgemiz açısından göz ardı edilmemesi gereken, önümüzdeki yıllarda eleman sıkıntısı yaşayacağımız bir alanda tarım alanıdır.  Aile içinde tarımsal üretim anlamında doğal eğitim almış alan nüfus yok denecek noktaya gelmektedir. Sanayinin kümelendiği kentlere göç eden genç nüfus kendiliğinden topraktan ve tarımsal üretimden uzaklaşmıştır. Çok değil önümüzdeki yıllarda tarım ve hayvancılık alanında alt yapısı olan eleman bulunamayacaktır. Bu sebeple bu alandaki eksikliği öngörerek İlçemize Tarım Meslek Lisesi açılması yerinde bir karar olacaktır.
STK ların ve yerel yönetimlerin daralan madencilik sektörünün işgücü talebi karşısında Tavşanlı 1. Organize Sanayi Bölgesini oluşturmaları hatta işin ikinci etabının hazırlıklarını yapıyor olmaları ilçemizin geleceği açısından önemlidir. Fakat; ilçemizden göç etmiş olan işgücünü geriye döndürecek alt yapıyı hazırlamanın yanı sıra, sanayide faaliyet gösterecek iş kollarının ihtiyacı olan işgücünün yetiştirilmesine de hız verilmelidir. Sanayinin kümeleştiği kentlere göç etmiş olan nüfusun ilçemize döndürebilmek için en azından konut sektörünü harekete geçirerek barınma sorunlarının çözülmesi gerekir.  Göç etmiş olanları ilçemize geri döndüremez,  sanayiye gerekli kalifiye işgücünü hazırlayamazsak bu boşluğu dolduracak farklı göç dalgası, farklı sorunları beraberinde getirebilir. Kültürel ve sosyal pek çok sorun kapımızı çalabilir. Bu tehlike göz ardı edilmemelidir.
Sanayi büyürken eğitim ve sağlığın yanı sıra sosyal, kültürel ve sportif alanlardaki büyümeyi de hesaba katmak hatta öngörmek gerekir.
Büyüyen sanayi karşısında hizmet sektöründeki durgunluğun aşılması, geliştirilmesi bu alanda da yeterli elemanın yetiştirilmesi gerekir.
İşkur vasıtasıyla sektör için personel eğitiminin yapılarak firmalara yönlendirme yapması olumlu katkıları olan bir çalışma. Bütün firmaların deneyimli istihdam yaratma arzusu karşısında İş kur’un bu çalışması önemli. Bunun yaygınlaşarak devam etmesi gerekir. Vasıfsız iş gücüne meslek edindirme firmaların ara eleman açığını giderme açısından oldukça önemlidir.
Çokça mevzusu edilen çalışanların iş yerine bağlılık konusunda da eğitim çalışmalarının yapılması gerekir. Bunu yaparken işverenlerin sınırsız isteklerini kontrol eden mekanizmaların ortaya konması ortaya konanların işlevini koruması gerekir.   
Çalışanda, çalıştıranda işin ve üretimin çabuk tüketilmesine vesile olmamalıdır. İşverenler çalışanın yanı sıra ailesinin hayat standardını yükseltmek için gayret etmelidir. Çalışma saatleri, ücret, sigorta gibi konularda daha gerçekçi davranmalıdır.
Ülkemizde kayıt dışı çalışanların oranı Tuik verilerine göre (15 ekim 2014) %34, 6 olarak ifade ediliyor. İlçemizde kayıt dışı çalışmanın önlenmesi bir başka önemli konudur.
İlçemiz nüfusuna kayıtlı her kim varsa, meslek haritasının çıkarılması ve bu haritanın sürekli güncel tutulması kendi kaynaklarımızı yerinde kullanmak açısından da, istifade etme açısından da önemlidir.
Meslek Liselerinde okuyan öğrencilerin staj süreçlerini etkin ve faydalı kılmak için mevcut şartların aksayan yanları gözden geçirilmelidir. Kurum ve şirketler stajyer öğrencileri meydancı gibi görmekte mesleki eğitimden öte işler gördürmektedirler.
İlçemizde faaliyet gösteren tüm sektörler yöneticileriyle belirli aralıkta mevcut sorunlarla ilgili toplantılar yapılmalı, çözüm yolları aranmalıdır.
İlçemizden bazı sektörlerden ihracat da yapıldığına göre yabancı dil eğitimi de önemsenmesi gereken bir konudur. Eğitimin eksiklikleri giderilmelidir.

Tekstil sektöründe faaliyet gösteren firmalar olduğunu bilerek, bu konuda bir gelişim de öngörüyorsak MYO da bir bölümün açılması faydalı olacaktır. Sağlıcakla.

6 Şubat 2015 Cuma

BENİM BABAM ÇİFTÇİYDİ, SENİN Kİ?


  
Meslek dediğin toplum içinde bir yer hazırla malıymış insana. Sorumluluk bilinci kat malıymış. Sonra meslek dediğin

11 Ocak 2015 Pazar

BEN GÜZELE GÜZEL DEMEM!


Yüreğinde insani duyguları barındıran her insan okçu gibidir. Vuramadığında kusuru kendinde arar. Vurduğunda göklere uçmaz, el çırpıp nara atmaz. Duruşunu muhafaza eder yani.
Küçüklüğümde kendi yaptığımız basit lastik ve ağaçtan mamul oklarla hedef vurma oyunlarımız olmuştu. Çoğu kez çocukça duygularla hedefi vurmanın hırs ve telaşına kapılırdık. Hatta inat ederdik. İnadın içinde düşünce, insani bir yan olmadığını ancak bugün akıl edebiliyorum desem hiç yalan değil.
Belli konularda düşünce yoğunlaşınca hatıralar da depreşiyor. Depreşen hatıralar yazılara zenginlik katıyor. Hay Allah!
Yeni yetme yıllarım. Evin bir köşesinde dedemden kalma çifte dolma. Dolma da miadını doldurmuş ki, namludan barut sıçratıyor. Dolmayı barut, paçavra ve saçmayla sıkılayıp araziye attım kendimi. Hedef kuş vurmak. Dolaşırken yabani eriğin uç noktasında çaltı kuşu. Bütün düşünce kuşu vurmaya meyilli.. Ellerim, gözüm hatta bütün bedenim kilitlendiğim düşünceye itaatte. Vurma içgüdüsüyle oluşan düşünce, düşünce bile değildi belki de. Of ki of!.. O kadar çok hatalar buluyorum ki kendim de. O kadar çok hatalar arıyorum ki.
Ne kadar çok düşünceden, akıldan, insaniyet duygusundan yoksun yanlarım varmış ki benim… Öylesine kontrolsüz elim, ayağım, gözüm bedenim varmış ki. Kontrolsüz kalınca çok şey; yanlışlar kendiliğinden geliyor kardeşimmm. Azalardaki bir tek kusur, hem de minnacık kusur  bile hedefte çok daha büyük yanlışlara sebep oluyor. Aman yarabbi!
İşte bu yüzden insanın kendinde kusur aramasını önemsiyorum. Her günün gecesinde bu yüzden kendimi sorgulara çekip duruyorum. Bu yüzden sevgiden, saygıdan, nezaketten bahsedip duruyorum. Bu yüzden hakkı hukuku gözetiyorum. Böyle derken bile böyle olmadığını sanmak kaygılara sürüklüyor çok vakit. Ben kaygılarda kaldıkça kaygısızlaşıyor kimiler. Gözleri hala hedefte. Hırs aklı söküyor yerinden. İnsani olan hangi duygu varsa törpülüyor bedende. İnsani duygular hedefi vurmada en doğru yolu göstermez mi oysa. Bu duyguyla insan, insan olarak kalmaz mı? Hırslandıkça hedef şaşırılmaz mı?
Kendine hâkim olmak, insani yana hâkim olmak değil midir?
İnsan kaldıkça mucizelerle karşılaşır insan. İnsan kaldıkça sevinçler artar. En azından ben öyle sanırım. İnsan kaldıkça açılır gönül gözü. İnsan kaldıkça en muhkem şeyleri işitir kulak. İnsan kaldıkça hayra kımıldar beden. İnsan kaldıkça dil güzelleşir dil. İnsan kaldıkça bakış bakış olur. Hey gidi hey!..
Hey! lerim sürdükçe beyliğin gururuna sürülme korkusu sarar yüreği. Bu korkuyla titrer elim ayağım. Titredikçe yufkalığımı yüzüme çarpar kimiler. Çarptıkça hırs okları serserice fırlar durur. Serserice fırlayan her ok yakar insanlığımı. Ne kötü, ne fena….
Haber saatlerinde insanlığımdan utanıyorum. Dünyanın dört bir yanından fırlıyor hırs yüklü oklar. Utancım tek başına neye yarar ki. Ömür dediğimiz şey kaç vakitlik zaman ki? Yüreklerin başkalığı hırs küplerini mi çoğaltmalı.. Güzel bakan güzel görürmüş. Görürmüş de ama türkülerimiz bile bazen yanlışa sürüklüyor insanı. Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca. Tam da böyle değil mi söz. Lafa bak lafa. Güzel onunsa güzel, değilse değil. Hırsın dışa vurumu mu desem, kıskançlık mı desem ya da bencillik mi bilmem ki. Bari “Allah bağışlasın” de,  “nazardan korusun” de.  Iıh!. Onun değil ya…hırs gem vurur diline.. Gem vurulunca kork korkabildiğince… Of ki offff!

Siz bakmayın yazıp çizdiklerime. Bilgiç bilgiç savurduklarıma. Yazıp çizdikçe, söylenip savurdukça; çoğalır korkularım. Korktukça efelenenlere diyecek söz, edecek kelam bulamam. Bulamadıkça üzüm üzüm üzülürüm. Ben böyle durdukça anam yetişir imdada.  Ağzı var dili yok diyerek  övünce soyunur. Haksız övünçlerde yeniden yıkılır, yıkılrım. Sağlıcakla.