12 Aralık 2014 Cuma

TAKMA KAFANA


İnsanların acısını sorma, ifade etme biçimi üslubuyla, bilinciyle orantılıymış. Bir başka ifadeyle herkes kendi diliyle sorarmış acıyı. Bakmak öyle, görmek desen yine öyle.
Köylerin konuğuyum çok vakit. Konukluğum sürdükçe, duyarlılığım yazılara yelken açar oldum olası. Yıkılmaya meyletmiş, baykuş tüneği olmuş evleri gördükçe yalnızlığım çoğalır. Bu yalnızlıkla artar acılarım gün boyu günler boyu. Of ki of! Takma kafana diyenlere bozulurum küp küp. Sevinmeyi unuturum ay ay.  Üzülme diyenlere, sevinme bile diyemem nedense…
Evler köylere dönüşür, en ahşap yapıların içinde can bulur yaşam. Her yaşamın içinde onlarca öykü birikir, maniler dizilir ardı ardına. Manilerde sevdalar, hasretler, sevinçler halay çeker kendiliğinden. Düşler düşle çoğalırken eklenir her bir yaşama. Düşler yaşamdan çıkınca başlar en sıkıntılar..
Ayşe teyze ölmüştü dün. Ölürken düş kurmaya vakit bulmuş mudur dersiniz. Yaşamın içinde hangi düşü gerçekle buluşmadan uçup gitmiştir kim bilir? Köy bildiğim toprakta defnedilecekti bedeni. Arabamla koştum son görevi yapmaya. Ayşe teyze köy göçkünüydü. Göçtüğü köyde verildi toprağa. Üzüntümle boğuşurken arttı en acılarım. Ayşe teyzeden önce ölmüştü köyler. Evler yıkım yıkım yıkılıyordu. İskeleti sırıtıp kalmıştı çoğu evin. Kimsizliğin kimsesizliğin girdabında kaybolmuş yapılar. Benim acım büyümesinde kimlerin acısı büyüsün. Ben kime neye nasıl sevineyim. Acılarım katmerlenirken sevinmek neyin de nesi… Ben acılar yaşarken kim sevincin sarhoşluğuna düşer. Kim sevincin pazarını kurar.
Köyler sevincin pazarını kurarken öldü oysa. Tavuklar avlulardan ıradıkça rafa uzandı eller. Göçler düzdükçe bozladı toprak. Elli köy tavuğu en muhkem geçim kaynağıydı oysa. Geçimin, geçinmenin en alasıydı. Köyler öldükçe yok oldu en saf yoğurt. Gelin de siz sorun acımın hesabını. Benim şiir anlayışımla düzün en farklı dörtlükleri. Acılar benim boynumun borcu olmasın bir bir. Kentlerin konukluğundan sıyrılırken soyunun köylerin misafirliğine. Ölüşünü ölmeden görün bir kez daha.  Kentin karmaşasını arşınlarken köylerin yalnızlığını yüzünden okuyun. Gelinciği, kuş pidesini, karakavuğu, acı marulu, taşlıca alfatı, yaz elmasını, erik hoşafını, tarhanayı, köy ekmeğini, yumurtayı, tereyağını, kaymağı, teperotunu yeniden  keşfedin. Keşfederken yaşayacaksınız en acıları. Buruk hüzünlerin pazarında kalacaksınız. Kaldıkça benim dilimden, bakışımdan çoğalacak sorularınız sorgularınız. Sordukça vereceksiniz hak veremediklerinize. Gördükçe çoğalacak sevinişlerimiz.
Köyler öldükçe ölüyor sağlığımız ne haberrr! Köyler öldükçe yaşanmazlaşıyor kentler. En düzgün yollarda birbirine giriyor boyalı araçlar. Bu yüzden cevabını bulamıyor çocuklar onca sorunun. Tavuk mu yumurtadan yumurtamı tavuktan sorusuna şık bulamıyor işaretleyecek. Ne acı!.. Ölümleri gördükçe artar acılar. Gün gün alışır en acılara. Alıştıkça azalır sorular. Of, offf!

Bu yüzden erken olur ölümüm. Bu yüzden azalır uykularım. Bu yüzden inadına vururum tütüne kendimi. Vururken vurulurum yürekten. Vurulurken  can bulur “Deymen benim gamlı yaslı gönlüme” türküsü kulaklımda çınlar durur. Bir acı ki sorma gitsin.. Başımız sağ olsun. Takmayın kafanıza. Sağlıcakla.