Nisan ayının soğuk geçen
günlerinden sonra doğayla kucaklaşmak oldukça sevindirici. İnsan doğada olunca
özgürlüğü bir başka filizleniyor. Çocukluğunuza dönüp, çam ağaçlarının yeşil
yapısı altında sessizliği dinleyerek yürüyüş yapmak keyif veriyor. Akışan suların
şırıltısına guguk kuşunun melodisini ekleyince yepyeni ritimler yakalıyor insan.
Beste yapsan yapılacak, türkü yaksan yakılacak. Kışlarda unuttuğumuz ne varsa önünüze
serilmiş. Bülbül baharla yeniden dillenmiş. Çeşmeler şırıl şırıl, çimenler en
taze yeşilini örtünüp yaza koşuyor.
Dağların sessizliğinde her kuşun
sesini ayırt ediyor, minnacık derelerden
koşar adım giden suların çıkardığı şırıltıyı fark ediyorsunuz. Hele Tavşanlılı
ressamlar yanınızdaysa; her kare tablo, her ses şiir olup doluyor yüreğinize. Fotoğraf
makinelerinin deklanşörlerine basıldıkça çıkardığı ses sevinçleri çoğaltıyor.
Yolculuğumuz 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk bayramının sabahında Tavşanlı şehir merkezinden başlıyor.
Başlangıçta sorular peşpeşe geliyor. Dereler, çiçekler, ormanlar, insanlar,
hayvanlar, evler ve dahası dilinize dolanıyor. Her geliş heyecan yüklenmiş şekilde
boy veriyor. Sekbandemirli, Emet/ Yeniköy, Kışlademirli, Değirmisaz, Kızılbük,
Çaldibi, Çobanlar, Soluganlar, Balıköy, Çıvgalar, Kadıköy, Yataklı, Öksüzler,
Çaltılı, Kargılı, Çamalan, Şapçı, Şapçı dede, Köprücek Köyü manzaraları ressam
hanımların fotoğraf makinalarındaki yerini çoktan alıyor. Eğrigözün
eteklerindeki Çatak mevkisinde en sıcak çaylar yudumlanırken mis kokulu havayı
ceplerine doldurmayı düşünüyor insan. Yetmişlik köy kadınlarının gönülden
ikramlarına ve samimiyetlerine yeniden şahit oluyorsunuz. Kızılbük Köyünde Ali
Rıza Çalışkan bey ve eşinin ressam hanımları görünce kardeşini görmüşçesine
sevinişini yüreğinize kaydediyorsunuz. Çobanlar Köyü yöresinde görülen demir
cevheri betonlaşan yüreğinizi yumuşatıyor. Yine Çobanlar köyünde, ota çapa
sallayan Ayşe ninenin sıcaklığı yüreğinizdeki soğukluğun yanında Eğrigözün
üşüten beyaz karlarını bile eritiyor. Ayşe nine ressam hanımların ilgisine
hayranlıkla bakarken kiraz mevsimine yeni davetler veriyor. Merkep sırtında
Çatağın yeşil derinliklerine yol alan amca, acelesi olmasına rağmen poz vermeyi
ihmal etmiyor. Poz verirken doğallığı korumaktan gocunmuyor, gocundurtmuyor.
Doğa ve insan manzaraları içinde gelgitler yaparken ve mest olurken, deklanşörler
her kareyi kaçırmamanın telaşını yaşıyor. Yeşillikler içindeki kertenkelenin,
karıncanın, kamlumbağanın doğayla uyumunu hayranlıkla izlemek şiirleri
çoğaltıyor. Yağlıboya tabloları herkes görsün diye gökyüzüne asmayı hayal
ediyorsunuz. Poşetine “soğan doldurveren mi” diyen ninenin samimiyetini
resmetmek aklınıza düşüyor. Vaktin
telaşına düşen Gülseren hanım, koşuyor koşturuyor. Nesrin, Melek, Suzan, Pınar,
Bilgen, Füsun hanımlar doğanın sunduğu renkleri gözlerine dikmekten öte
gönüllerine yapıştırıyorlar. Kışlademirli Köyündeki Emine Teyzenin bükülen beli
yılları resmediyorcasına fotoğraf karelerine giriyor. Girerken düşünüyorsunuz
çok şeyi. Kokar ağacın kadifemsi , dağ
sümbülünün mor rengi fırçanıza bulaşıyor yumuşacık. Rukiye’nin, Ayşe’nin,
pampak kuzuları ürkek ürkek sevişinin mutluluğunu yaşıyorsunuz an an. Çaltılı
köyünde yeşil urbalarını örtünmüş çevreyi
gösterebilmenin heyecanını yaşayan köy imamına alkışlar tutuyorsunuz. Cami
avlusunda çay ikram eden amcanın gönülden verişini gözlüyorsunuz. Akil adam bu
diyorsunuz içinizden. Soluganlar yolunda olup biteni anlamaya çalışan
kaplumbağaya uzum uzadıya bakıyor, bakıyorsunuz. Mustafa Uysal’ın
organizasyonuna katkılarının teşekkürle ödenmeyecek kadar önemli olduğunu
düşünürken ne yapacağınızı bile bilemiyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder