12 Nisan 2013 Cuma

SULU SABUN


  

Kimileri anket meraklısıdır. Üşenmeden bu işi yaparlar. Kimileri de bu işi meslek edinmiştir. Yaptıkları anketlerden de gerçekten ilginç sonuçlar çıkar Sorulara cevap aramak zevkli olduğu kadar, düşünceye ahenk katan bir yanı da mutlaka vardır. Anketlerin en zevkli yanı soru hazırlama bölümüdür herhalde. Yazılı yapacak öğretmen edasıyla, kafaları karıştıracak çapraşık sorular hazırlamak ve dahası hazırlarken insanların apışıp kaldığını ya da nasıl kaçamak cevaplar vereceğini düşünmek en eğlendiren bölümü olmalı.
Bendende anket ya da anketler için soru hazırlamamı isteseler, herkese ama herkese “Ahlaklı bir insan mısın?” sorusunun sorulmasını isterim.
Kim “ahlaksızım” der? Asla demez. Hatta tek tek kişiler soru karşısında; dünyanın en erdemli, ahlaklı kişisi olduğunu iddia ederler. Ahlaksıza ahlaksız olduğuna inandırmak mümkün müdür? Hayır.
Ama genel bir soru olarak;“Ahlaki çöküntü var mıdır?” desek, sonucun “evet” olması kuvvetli muhtemeldir.
Evdeki hanım ikide bir parlayan, sinirli, durduk yerde kıyametleri koparan biri olsa; davranışlarının normal olmadığını ispatlamak zor mudur? Zordur. Dırdırcı kadına başka kadınlar hakkındaki görüşü sorulsa onca olumsuzluğu peş peşe sıralar.
Toz kondurmayız kendimize, kondurtmayız da. Sormayız, sorgulamayız, sorgulatmayız. Çünkü biz en faziletliyiz.
Peki, medyada sıkça rastladığımız; “kötülük, üzüntü, karamsarlık, sıkıntı, yalnızlık, korku, stres, güvensizlik, vicdansızlık, endişe, öfke, hırsızlık, kaçırma, dolandırma intihar, yaralama, uyuşturucu bağımlılığı, savaşlar, çatışma, zulüm, öldürme” gibi olumsuzluk içeren eylemlere kim konudur? İnsan ya da insanlar.
O zaman gocunmadan herkes dönüp kendine bakmalıdır.
Ahlak ya da ahlaksızlık üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir konudur. Kişilerde başlar, topluma yayılır.
Ahlak ya da ahlaksızlığı sadece namus kavramı içinde düşünmek oldukça dardır. Fiyat etiketinden tutun, bir şeyin varlık veya yokluğunu görmezlikten gelmek bile ahlak- ahlaksızlık içinde değerlendirilmelidir. Ahlakın güzeli birbirini sevmeyi, kötüsü düşmanlığı körükler.
Sadece kendin için mutluluk, çıkar ve fayda düşünmek ahlaksızlığın başka boyutu değil midir? “Suya sabuna dokunmadan yaşamak” hangi ahlak kuralıyla tam olarak bağdaşır?
Halkın oturup kalktığı parklarda abdest bozan gençleri görünce uyaran profesörün kolunu kırma eylemini gerçekleştiren “bizim çocuklarımızsa” durum hangi boyuttadır.
25 -26 yaşına kadar okullarda olan ve hep hazır para harcamaya alıştırdığımız dolayısıyla hala çocukluktan kurtaramadığımız gençliği hangi ahlak duvarları koruyabilir? Umutsuzluk ahlaksızlığa başlangıç değil midir çoğu kez.
Kentlerin ve beldelerin meydanlarında eğlencenin birliğini yaşayan insanlar neden üretimin birliğini kuramıyor. Çünkü ütülmekten korkuyor. Ortak olacağı insan ya da insanların ahlakına güvenemiyor da ondan. Sevgi, saygı ve fedakârlığın olmadığı yerde cömertliğin yanı sıra güzel ahlaktan bahsetmek mümkün olmuyor. Ya da tam tersi. Neresinden bakarsan bak.
Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız, “Sana mı kalmış?, Sen mi düzelteceksin?, başına dert mi alacaksın?” gibi sorularda ahlaksızlığın yayılmasına prim vermiyor mu? Makam ve mevkiler en güzel işleri yapmaya müsaitken, zamanı harcayanlara “ahlakı güzel” diyebilir miyiz?
Yazmaktan öteye en rahat döşeklerde sabahlara kadar gözlerine uyku girmeyen bir çaresiz olarak, çare sahiplerinden bu millet adına umduklarımı beklemek, hakkım olsa gerek. Konu çok önemli. Konu memleket, konu millet. Konu güzel ahlak, toplumun el birlik sağlıklı saadeti kısaca. Dahası huzur ve mutluluk. Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: