Yıllardır karınca kararınca yazmak
için uğraşıp duruyorum. Bu uğraşıların bedenime, ruhuma kattığı gıdanın çoktan
farkındayım. Bir gıda alamamış olsaydım yazmak benim için gerçekten zordu.
Yazmak için okumak, araştırmak, pek çok soruyu kendi içinde sormanda gerekiyor.
En başta, neden yazdığının farkına
varmak gerekiyor. “Laf olsun torba dolsun” misallerini çok görmüş biri olarak
“laf olsundan” öte şeyler yazabilmek en önemli unsur. Sahici olan, raydan
dışarı çıktımı sözde şuursuzluk başlar. Bunları derken çok iddialı laflar
ettiğim düşünülebilir. Az önce söyledim. Kendi çapımda, kendi birikim ve
gözlemlerim dairesindedir benim iddiamda. Engin birikim ve donanımı olanlar çok
daha usturuplu laflar etmesini en iyi bilenlerdir. Onları alkışlayıp kutlamak
gerek.
Geçen, fakülte bitirmiş yerel köşedarlarımızdan biri
çevre konusunda yazmış mesela. Çevre önemlidir deyip, birkaç hadisle de
yazısını takviye etmiş. Ufacık çocuğa sorsan çevrenin önemi konusunda onlarca
laf söyler. Aynı yazar, gelişen teknolojiden de bahsetmiş yazısında. Yani “laf
ola torba dola”. Hadisle desteklemeye çalıştığı yazıda gelişen teknoloji
karşısında çevreyi nasıl korumalıyız? sorularını kendi içinde sorup bir şeyler
sunsa başım gözüm üstüne. Yok, yok..
Değişik illerimizde yapılan şiir
şölenlerinde de çok karşılaşırım şuursuz şiir ve söylemlere. Kürsüde endamıyla
boy göstersin yeter. Gerisi, gerisi boş. Diğer yandan yazdıklarıyla, söylemleri
ve şiirleriyle toplumsal bilinç oluşturmaya çalışanlar, yol yordam gösterenler de
ne yaparsınız ki, çoğu kez yanlış anlaşılır. Laf olsun torba dolsuncular
kolaycılığın konforunu yaşarken, sahicilerin payına sadece “yuhlar” düşer.
Neyse.. Laf olsuncular incineceğine ben incineyim ne çıkar?
Okullarda Türkçe derslerinde
hepimiz rastlamışızdır. Ne, nerede, nasıl, kim, ne zaman, niçin, neden? Gibi
soruları sormazsak okumayı çözmek de sıkıntı doğar. Bu soruları sormadan yazmak
da gerçekten zor. Bu soruları sormak insanın içindeki merakları da ortaya
çıkarır. Toplumumuzda merakla ilgili
olumsuz sözlerde maalesef vardır. Vardır da
gerçek de şudur ki, merak duygusunu kaybetmiş olanlar hem ruhen, hem
fiziken çok çabuk çökerler. Toplumda en
dikkat ettiğim şeylerden biri de budur. Merakını yitirip kenara çekilmiş kişiler
genç yaşta çift yönlü çökmüş gözükmektedirler. Bu yaşta yağlı boya tablo
yapıyor. Bırakın yapsın. Şiir yazıyor, yazsın. Tarla da üretim yapıyor, bırakın
yapsın. Bunların her birini yapmak için merak duygusunun diri olması lazım.
Laf olsun torba dolsun insanı
bunaltır, sıkar. Sıkıntı insanı erkenden
kocatır. Sıkıntılı insanlar çoğaldıkça toplum da huzur olmaz.
Yazılarımdan birinde yerel
üretimlerimizden bir ürün konusunda bir sürü sorular sormuş, bu konuda
özeleştiri de bulunmuştum haklı olarak ve de sahicilikten sapmadan. Aman, aman!
Öz eleştiriye bile tahammülü olmayanlar neler demedi ki? Onların gözünde sadece
işçi parçasıydım. İşçi parçası diyenler yukarıdaki soruları merak edip
kendilerine sorsa doğru ipe sarılacak. En azından raydan çıkmayacak.
Emeklisin, ne uğraşıp duruyorsun
diyenlerde pek çok. Hatta yazdıklarımdan kaç para kazandığımı soranlar bile
var. Hay Allah! Emekli olduysam, bu
ülkeye hizmet etmekten geri mi duracağım. Asla. Emekli olmak her şeyden elini
eteğini çekmek midir? Yazdıklarımdan kazancımı merak edenlerse benim gözümde
sadece paragözlerdir. Yazmanın gelişirken geliştirmek olduğunu bilmeyenlerdir.
Manevi gıdanın ne demek olduğunu bilmeyenlerdir. Sadece para kazanmayı
düşünenler etrafında ne olup bittiğinin bile farkına varamayanlardır. Sadece
paraya odaklanan insanın, kafasında sağlıklı merak ve soruların çoğalmasını
beklemek hayaldir bence.
Ben bu ülkenin bir bireyi olarak
meraklarımı canlı tutarak zinde kalmak, bu zindeliğimle topluma fayda sağlamak
istiyorum.Bu duygularla “aman doktor derdime bir çare” türküsünü Ossu..tan
tayyare /selam söylen o yare türküsüne değişmiyorum. Bilmem yine yanlışta mıyım? Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder