21 Nisan 2024 Pazar

SABAH RÜZGÂRININ GÜCÜ


 

İnsan ellisine basınca bi sigara öksürüğüdür başlıyor. Altmışa sallanınca merdiven basamaklarında duraksıyor kardeş.! Görüyorum; sonrası dizler, omurgalar fıtıklar, şekerdi tansiyondu ne varsa fırlıyor hepsi. Belli vakit sonrası yaşın insanı nasıl hırpaladığını görüyor ve gözlüyorsun. Doğanın güzelliği pusudan kalkmış olsa da yaş yetmiş iş bitmiş deyiveriyorsun.. Oysa Alıç Harmanı’ndan, Çınarlı Dere’ye ordan Ebeciğin Bağ Ardı’ndan Öteyüze çıkardın da ıhh! demezdin. Oysa yaş, Ihh! demeye çoktan başlıyor yeğenim. Kırktan elliden sonra birden ve artan hızla değişiyor yaşam.

İstediğin kadar bastonu atmaya çalış,  bıyıkları yülüt, yarı dökük saçları iki kere tara,  ühhhü  geçti gitti ömür! Yel gibi, rüzgar gibi, jet gibi…. Durma ellisindeyken  krk say sen… durma yeni yeni esvaplar düz konfeksiyondan. Giymeye vaktin, eskitmeye fırsatın kaldıysa..  durma  zamanı kandırmak için elinden geleni yap!

Kış geldi mi yaz gelsin deme. Yaz gelince de “bitmesin de, dur” kendi kendine. Yaş mevzusunu  gündemine sokma,  kendi kendini inandır ömrün vakitsiz sınırsızlığına..

İnsan kendi yalanlarına bile inanır bazen. İnsan kendi kendini aldatmaya çalışır vakte, vakitsizliğe dair.  O aldatmadır kimi vakit sorumsuz kılan,  amca, teyze diyenlere kızdıran. Kış geçip paltonu çıkarmasan da güz bi hışımda gelmiş oluyor.

Doğumu bilir mi insan?

Doğumu bilen ölümü hatırlar mı? Gün ağardığın da bilmek gerek batımı.  A-aa! sabah olmuş, akşam olmuş şaşkınlığında kalmamak için vaktin hükmünü de hükümsüzlüğünü de bilmek lazım.

Hop oturup hop kalkarken küüt! diye duruveriyor yürek. Vücut ambeleye kalkıp çatt! diye çatlıyor sistem. Dudaklar kenetlenip dişler kilitleniyor.  Vakit o vakit işte.. pişmanlıklar boş, yalvarışlar nafile…yaşamın anatomisini kavramayanın,  ölümün anatomisine dair çıkarımı olur mu? Anlamadan, anlayamadan maddesel çıkarların kuşatmasında, hesapsız işlerin aymazlığında farkına varmadan varamadan gelir geçer kimileri. Dört ayak kurbağa sıçramasında çukurun kenarına varır da varmazlığında durur yine de…

Yüreği cızz etmeli, edebilmeli insanın. Bir cüce sinekten dersler almalı. Kulağından dümdüz geçip gitmemeli çok şey. Beden titremeli… inceden en kılcalına duygu akmalı.

Ölüm deyince üşümesi artıyor kimilerinin. Niye? Hesapsızlığın hesabı mıdır korkutan? Haksızlığın hakkı mıdır üşümeyi artıran? Bir hesap ki, ne kara kucak, ne de yağlısından güreş. Tam olarak hesabın günü yeğenim.. Diliyle dişi arasında yaşayanlar adaletin pençesinden nasıl kurtulur? Aman yarabbi!

Bugün de kendi içimde söylenip duruyorum ben. Sorarken sorguluyorum yaşama dair çok şeyi..  Yüreğimdeki duygu yükünü yokluyor, enine boyuna ölçüp biçmenin hassasiyetine soyunuyorum. Bir kıraç yüreğin hissedişiyle, defineler yüklenmiş akciğerin kıyaslamasına kalkışıyorum hadsizliğime bakmadan. Duygularımı sabahın rüzgârı ittiriyor sanki ordan oraya.   En derin vadilerden en engin ovalara dalıp dalıp çıkıyor insan.  Beli yaştan sonra duyguları belli seviye de tutmak zor kardeş. Bu zorlukta depreşen duygular,  uykular uyutmaz insana.. Bu uykusuzluk içinde geceler yâr olur da türkü olur ünlenir diller de..

Allaha emanetsiniz. Sağlıcakla..

15 Nisan 2024 Pazartesi

MELEKLERİN SABRI

 


Babamın dediği dedikti. Dediğim dedik durumu,  yaşadığı kültür içinde asla yanlış değildi.  Anama bir fiske bile vurmazdı ama kızdığı zaman cezalandırırdı.

Meradaki harman yeri olduğu için dile dokunan uzatmasını kaldırır halk onu Merharman” kısaltmasıyla adlandırırdı. Bizim eve en fazla yedi yüz metrelik mesafesi ya var, ya yoktu.  Eteğindeki yokuşta yorardı yani insanı.  Hele bu yokuşu ceza niyetiyle tırmanırsan daha da sevimsiz olurdu. Babam sporcu koçu edasıyla düdüğü çalar anamın harman cezası başlardı.  Harmana varınca karşıdan geldim diye el eder, ikinci düdükle geriye dönerdi. Anam tüm buna rağmen içindeki öfkeyi dışa vurmaz, vuramaz yuvayı darmadağın edecek davranışlarda bulunmazdı. Duygularını yüreğinde yaşardı vesselam. Hey gidi anam hey! Sabır taşı olsa çatlardı da sen yine çatlamazdın. Bu sabrı derecelendirecek ölçek bile yoktur herhalde. Of Of!

Benim erken dünyaya gelmiş anam, benim sabır küpü anam, benim vakitsiz yaşamış anam, benim kadersiz anam, benim çileli anam!…

Anacığımın sabrını düşünürken Annem bir kez daha devleşiyor gözümde.  Sağ olsa sarılıp öpeceğim kardeş. O sabır, meleklerin sabrı yeğenim. O sabır, alkış tutulacak sabır birader. O sabır, fikirsiz bir duruşun ürünü değil, insanın insanca duruşu belki de…

Hayatla, mutlulukla, huzurla insan arasındaki en büyük engel insanın kendisiymiş. İnsanın içindeki engeller kimi zaman her birimizi büyütürken bazen de olmadık hallere düşürebiliyor. Olmadık durumlara düşme halindeki sabır da huzur ve sükûnete erdiriyor.

Bugünün koşulları içinde düşünüyor, kıyaslama yapıyorum da anam o günün kültürü içinde koşulsuz boyun bükmesi gereken çaresiz, babam güç elinde bayrak sallayan otorite. Kimseye verecek hesabı da yok.

Dünyaya bak. Kim kime hesap veriyor. Hesap verenler belli.  Bi düdük koş, bi düdük öl.  Baksana Filistine, Baksana Gazzeye… Ölen ölene.. kurşunu sıkan sıkana, bombaları atan atana.  Uf, Ufff!

Kanun ve kuralsızlık güçlülerin gücü halindeyken ne yapabilirim ki yüreğimde biriken öfkeden başka. Anamın sabrını öğütlemekten öte ne diyebilirim ki.

İnsanlığı bambaşka anlatmıştı, çok farklı tanıtmıştı anam.  Ele geçirdiğiniz bilim ve sanatla insanı yoldan çıkardınız, insanlığı öldürdünüz bu dünya da. Kuralsızlıklar sizin keyfiniz gelsin diye sürüp gidecek mi insanlar hep ölecek mi? Yuh,  Yuh olsun size…

Bu savaşları seyredenler arasında kimler var hadi sayın bakalım. Babam annemi cezalandırırken etrafında seyreden kimler vardıysa bugün de onlar var.  Dur demiyor, yapma, ayıptır demiyor. Demedikçe azıyor kimileri..

Bu saldırganlıklar,  bu eziyetler, bu tokat atmalar, bu hırpalayışlar, bu cezalar ürkütüyor insanı. Dar geliyor dünya dar! Bu dar getiriş neyin nesi! Yazıklar olsun, bir kez daha “yuh” olsun.

Beni bu sıkıntıdan, insanlığın kısırlığından koparıp yerel seçim sonrası baharın enginliğine  salacak,  yangın yeri olan içime soğuk sular serpecek düşlerin düşüyle…

Dilimde yerel bir ezgi; “Ni sandın, sen beni ni sandın”  nidalarıyla dünyayı selamlarken….

Sağlıcakla..

26 Şubat 2024 Pazartesi

MAHALLEME MEKTUP 14 ( Huzur, birlik, bakış, duruş)

 

Kıymetli Komşularım,

Kentlerdeki insan nüfusu arttıkça birlikte yaşama hazzı kadar güven ve tedirginliğinde arttığı merkezler haline geliyor. Bize ya da birçoğumuza uymayan yanlış kostümler bürünmüş kavramlar ortalıkta dolaşabiliyor. Doğruyu aradığımızı sanırken, yanlışın ne olduğunu sormaktan kaçınabiliyoruz çoğu kez.

Birlikte yaşamak bir kültür meselesidir aslında. Kültür, gün gün eksikleri aşma gayretidir.  Mahallemizde birçok konferans, sohbet, sosyal etkinliklerle mahalle buluşmaları gerçekleştirirken eksikleri tespitle, birlikte yaşama biçimini doğru bir merkeze oturtmaktı gayemiz. Eksiklerimiz olmasına rağmen başarılı olduk mu?   Olduk çok şükür.

Yardımlaşmayı, dayanışmayı, selamlaşmayı, göz göze gelmeyi, yan yana oturmayı birlikte sevinmeyi, birlikte üzülmeyi, komşu olmayı becerdik mi?  Becerdik elhamdülillah.

Niyetlendiğimiz pek çok projenin tam ve kusursuz olması beklenemez. Eksiklerimize rağmen mahalle olarak yörede parmakla gösterilirken, dillerde övgülere layığız.  Ne mutlu!... Bundan büyük mutluluk mu olur?

İnsan evini özlüyorsa, insan birkaç gün görmediği komşusunu arayıp sorabiliyorsa, selamlaşmanın hazzını taşıyorsa,  hal hatır soruyorsa, insanlar birbirine gülümseyebiliyorsa daha ne olsun… Tüm bunlar kamunun huzurunu artıran, yararını çoğaltan işlerdir kardeş.

Mahalle dediğin rastgele sevilmez ki, güzellikleri rastgele bakışla fark edilmez ki, rast gele duruşla mahalleli olunmaz ki!... Kimilerinin çöplüğü olmasına müsaade edilmez ki!.. Düşlerimizin gemisi kimilerinin hayaline sığmaz ki!...  Mahallemizin havası rastgele solunmaz ki!..

Şu ortasından akıp giden çay, birbiriyle yarışan ördekler, dalışın yarışını tutan karabataklar, mesire yerindeki ağaçların en tepesini yalayan rüzgar, ritim tutan yaprak hışırtıları, o ağaç senin bu ağaç benim diyen sincaplar.. Gör, bak, fark et, al payını kardeş. Sal düşlerini durgun  akan suyun yüzeyine…Suyun durgunluğu gitmek istemeyişindendir

Bakmasını bilmek de sanattır yeğenim! Bulgur bulgur toprağı kabartan kör köstebek kadar akça düşlerin yoksa dermansız dertlerdedir insan!..  Her komşunun bir öyküsü, hikâyesi, birliğe, beraberliğe dair güzel düşleri olmalı. Bunların olmadığı yerde kümesine tilki düşmüş tavuklar gibi olur mahalle…

Kaldırım döşeli yollar,  taşkınları önleyen beton kanallar, gece karanlığını aydınlatan ışıl ışıl sokak lambaları, parklardaki yeşilinden çimler, minaredeki alem, sıcacık evler, iç ısıtan selamlaşmalar.. iç genişleten  bakış ve duruşlar. Kıymetini bilmek, özden hissetmek gerek cancağızım.

Bazen yeni doğan çocuklara doğdukları yer ve duruma göre ad verilir. Mahallemizin adı da öyledir. Bulunduğu yerden almıştır adını. Adı anıldığında onca güzelliği çağrıştırır yüreklerde.

Gözlemelerin, un helvalarının, keşkeklerin,  aşurelerin, huzura akan konferansların, imkânı olanların imkânsızlarla buluşma noktası, huzurun ev adresi, komşuluğun dokuma tezgahı, kültürün yaşam alanı velhasıl bir güzel huzur alanı.   Huzurumuz  ve birliğimiz daim olsun Sağlıcakla..

20 Şubat 2024 Salı

MAHALLEME MEKTUP 13 ( Kültür, sanat, estetik bakış, demokrasi, düşünce )

 

Kıymetli Komşularım,

Mahallesinin sosyal, kültürel, ekonomik, fiziki, ailevi her türlü meselesini kendince tema olarak seçmiş birinin plansız, programsız, hedefsiz, kaygısız olduğu düşünülebilir mi?  Düşünmek, gelişmek ve geliştirmek yüreğimizin yaşamsal bakışıdır tam olarak. Bu bakıştır içimizdeki enerjiyi ve gücü ortaya çıkarıp yüzlerce projeye yol verdiren.

Muhtarlık; birlikteliğin, paylaşmanın, ortaklaşa çabanın ve birleştirici gücün simgesidir aslında. Bu bilinçten uzak olanlar küçük bireysel çıkarların hesabında debelenir dururlar. Bu türler kendilerince ticari kurnazlığın ağında takılıdırlar. Bu zihniyette olanlar toplumun, mahallenin, beldenin gelişimine engel teşkil ederler. O türler kendi güçleri üzerinden koskoslanır dururlar.  Koskoslukları gelişime engel teşkil edecek, sekteye uğratacak baş problemdir.

Mahalle dediğimiz şey içinde pek çok ocakların tüttüğü,  kaygıların, sevinçlerin, üzüntülerin, umutların, geleceğin, istikbalin, kendince hedeflerin yaşandığı dünyadır. Bu dünyanın derinliklerini tahayyül edebilmek lazım. Varlığı, yokluğu bilmek,  üstüne duygu sahibi olmak gerekir. Dahası yüzyılın artı ve eksilerini bile tahayyül ederek yerel ölçekte fikirler ortaya koyabilme bilincine erişmelidir.

Demokrasi bilincinden yoksun, toplumsal hedef ortaya koyamayan, el cepte yumruklu pozlar verince her şey tamam sanan, seçme seçilmeden öte içindeki biriktirdiği kinle savrulmalar yaşayan kişi ya da kişilerle nereye varılır?..

Mahallemizi bölgenin markası, birliğin, beraberliğin, huzurun adresi, kültürün yaşatıldığı merkez, estetiğin filizlendiği, yardımlaşmanın, dayanışmanın boy gösterdiği yaşam alanı, herkesin parmak doğrulttuğu,   gıptayla baktığı, genele ayna tutarak örnek teşkil eden bir yer haline getirmenin gayreti, hevesi, bilinci ve eylemi içinde olmak huzur veren bir duygu. Bu duygu ki enerjimizi yükseltiyor kardeş. Duygu ve enerjimizi zenginleştirerek mahallemizi her yönden tarihe mal edecek umutları körükleyerek yollar yürümek baş hedefimizdir.

Mahalle, mahalleli olma bilinci arttıkça, artmasına katkı yaptıkça gelişir, büyür ve özellikli hale gelir. Göreve başladığımız günden bugüne hep bu bilinçle adım attık. Mahallemize has yaptığımız işlerin yanında ülkemizin belki de logosu olan tek mahallesidir. Bunun derinliğini anlamak zor olmasa gerek. Boş dedikodu ve işlerle vakit geçirmek yerine, ufak ayrıntıları dahi  gözden kaçırmadan mahallemize marka değer yaratmaya çalıştık. Sonuçta öne düşen insanların bilgi, birikim ve donanımlarıyla bir dünya görüşü oluşur. Bu görüş sayesinde pek çok şey netlik kazanır ve hedefler çizilir. Bizim hedefimiz yüksek değerlere ulaşmış mahallelilik hedefidir. Bu yolda bugüne kadar olduğu gibi zaman ayırmaya, maddi ve manevi fedakarlığı yapmaya hazırız. Bu yöndeki çalışmalarımıza engel teşkil edecek hiçbir projenin, ek bir işin içinde değiliz. İşimiz gücümüz herkesçe malum ki Mahalledir..

Kültür aslında bir uygarlık meselesidir. Öncelikle mahalle kültürünü geniş alanlara yaymak için gayret etmeliyiz. Estetik alandaki kültür gelişimini artırmak için çocuklarımıza yönelik halk oyunları kursları,  kültür akşamları kapsamında, canlı halk müziği programları, şiir, tiyatro, özlü sohbet sunumlarını mahallemizde gerçekleştirmenin huzurundayız. Uygun zaman dilimlerinde estetik duruşu artırmak için sanatsal faaliyetlere ağırlık vereceğiz. Birlikte yaşamanın hazzını duyan,  güven ve huzurun, geleceğe dair umutların yeşerdiği, doğruların baş tacı olduğu mahalle özelliğini en çok da biz taşıyoruz. Çözüm donanım ve düşüncededir. Sağlıcakla..

5 Şubat 2024 Pazartesi

MAHALLEME MEKTUP 11 (cömertlik, bilinç, paylaşım, ahiret, huzur)


 

Kıymetli Komşularım,

Bir Moğol atasözü ‘Cimrinin ünü yayılmaz” der. Derdimiz tek başına ün yaymak değil topluma her yönden katkı sağlayan işleri gerçekleştirirken genele kıvılcım çakmaktı. Çakılan her kıvılcımın ekonomik bir boyutu vardı. Erinmeden göğüslemeyi görevimiz saydık, bu konuda asla cimrilik göstermedik. Mahallemizin adını dünyaya duyurduk!..

Bilim adamları insan beyninin tembelliğinden, bahsederken en az enerji sarf etmeye gayret ettiğini söylerler. Tembellik, insanın zamanı boşa harcamasından belli olur. Allaha şükürler olsun ki on senelik dönem içerisinde toplumsal hizmetleri çoğaltma, mahallemizin fiziki koşullarını üst seviyelere çıkarma açısından kurumlarımızın da desteğiyle hiç boşa vakit geçirmedik. Ortalama her aya bir etkinlik sığdırdık.  Zaman kaybının telafisi olmadığını bilerek koştuk, koşturduk. Koşmayı asli vazife saydık. Etiketlerin boşluğuna düşmeden, insani duruş sergilemeye özen gösterdik.

Etiketlerin sarhoşluğunda maaşa ağız sulandıranlara, el ovuşturanlara, türlü atraksiyon ve hayal avcılarına güldük geçtik. Onların boş hayalleri düşüncelerimizle boy ölçüşemezdi… Cami önünde cebindeki bozuk paraya el atamayanlar, toplumsal hizmetlerde kimseyle boy ölçüşemezdi. Bir düşünürün ifade ettiğine göre “Cömert olamayanlar cimri bir dilenci sayılırmış”…

Mahalleyi komple bir aileymiş gibi düşündük.  Çözülme değil, bütünleşmeyi sağlayacak her türlü etkinliği gerçekleştirmenin sevinç ve heyecanında olduk.  Bütünleşmenin yaratacağı  huzuru yüreğimizde hissederek yollar yürüdük.  Aileler arasındaki ilişkileri bütün oluşturacak şekilde işlemesine katkı yapmanın yol ve yordamlarını ortaya koyduk. Kurumlarımızla mahalle arasındaki köprünün güçlü olması için kuram ve kurallara dikkat ettik.  Denge önemliydi özen gösterdik. Dengenin arka planı; sevgi, saygı, şefkat, güven, paylaşım, hak ve sorumlulukları bilmektir. Bunların her biri diğerini etkiler. Bu dengenin mahalle ortamında kurulması bilinciyle hareket etti.

Mahallemiz adına iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin- faydalı- faydasız,  gibi değerlendirmeler yaparken, sığ düşünce içinde olanlara anlatmakta zorlandık. Sağlıklı mahalle, güçlü toplum kavramları ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyordu. Mutlu mahalle, mutlu toplum arzusu ve bilincini genele yaymak için gücümüz nispetinde çalıştık. En azından mahalle insanımızı karşılıklı sofralara oturtarak göz teması ve iletişim sağladık. Mahalleli olma huzurunu aşamanın ve yaşatmanın  bilinciyle hareket ettik. “ At binenin, kılıç kuşananın” atasözünün gereklerini yerine getirmenin mantığında hareket ettik. Mesele kendi çıkarlarımız değil Hakk’ın rızasıydı. Kişisel heva ve heveslerin değil, toplumsal huzur ve yükselişin arzusu hedefimiz oldu. Bu arzumuzu yaptığımız sosyal ve kültürel etkinliklerle fiiliyata dökmenin yollarını yürüdük çok şükür. Bu işi beş duyumuzla en güçlü biçimde hissederek yürüdük hem de.. Bu işleri yaparken kendimizi dünya ile sınırlandırmadık. Ahiret ile iç içeliğimizi bilmenin idrakiyle yollar tuttuk.

Mahalleyi temsil etmenin bilinç ve sorumluğunda hareket etmenin huzuru ve  gönül rahatlığıyla, “Ada Mahallesi tek başına mahalle değil,  bahçeli konaktır” deme cesaretindeyiz.

Sağlıcakla. 

MAHALLEME MEKTUP 10 ( Bilgi, görgü, iletişim, edep, insan , imtihan)

 

 

Kıymetli Komşularım,

Bilgi, kişilere maddi imkânlar sağladığı gibi yaşadığı ülkesinin kalkınmasına da katkı yapar. Kalkınma aracı olmakla kalmaz iç dünyamızı zenginleştirir, egolarımızı sınırlar, sorumluluk duygumuzu geliştirir. Aynı ülke içinde bir arada yaşayan insanlar olarak mahalle mahalle, fert fert kendimizi bilgiyle donatmaya gayret etmeliyiz.

Bilgiyle donanmış insanların birbiriyle iletişim kurması daha kolay ve huzur vericidir. Kendini bilgi sahibi sananların ukalalığı bizi asla yanılgıya düşürmesin.  Bu ayrımı bilmek lazım….

Olumsuz düşüncelerle kaygı birleşince içimizi açan güzel duyguların üstüne kara bir perde gibi gerilir.   Kaygının ve olumsuzluğun üstesinden de gelmemiz gerekir. En iyi ilaç sabırdır böyle durumlarda. Olumlu şeylerin peşinden gitmek saadeti getirir. Olumlu düşünerek huzuru yakalamaksa insanın kendi elindedir.

Her birimizin hayatında bizi geren, üzen olaylar olmuştur.  Her an üzücü bir durumla da karşılaşabilir insan. Ortalığı velveleye verip o noktada takılı kalmak huzuru bozar. Bu gibi durumlarda şahsen okumak, yazmak, ibadet etmek ve sanatsal işlerle uğraşmak iyi gelir insana. Kaygı dağıldıkça daha sağlıklı düşünme fırsatı çıkar ortaya. Gerçi mutluluk ya da mutsuzluk talihin olduğu kadar karakterin de eseridir. Bazılarını ne yapsan mutlu edemezsin.

Caddeye şöyle bir çık. Pırıl pırıl sokaklar, yemyeşil parklar. cepte çorba paran… Karşı parktaki kuş sesleri, oynayan çocuklar.. şükre karışan dilindeki dua.. Mutluluk için de mutsuzluk için de bahane ve sebepler tam da içimizde. İçimizdeki bahane ve sebeplerin kölesi olmak tercih meselesi kısaca.

Hizmet, bir şeyleri birbirine bağlayabilmektir. Toplumsal faydaları çoğaltacak işlere ağırlık verebilmektir. Pek çok plan, proğram  ve düşünce içinde hayranlık uyandıracak şeyler olabilir ama  insan yoksa değeri tartışılır. Mahalle muhtarlığı olarak insanın yaşam kalitesine etki yapacak maddi ve fiziki yapıların eksik yanlarını kurumlarımıza en doğru ve kestirme yoldan ifade ederken insana dair sosyal ve kültürel işleri kendi imkânlarımızla göğüslemeye çalıştık. Yetişemediğimiz ya da kaldırmaya gücümüzün yetmediği yerde Anadolu insanının gönlüne sığındık. Mahallemizin adına değer katmanın gayret ve sorumluluğunda olduk. Yüreğinde kirli hesapların oyununu kuranlar, kimi vakit sahneye çıkmaya kalksalar da hamdolsun ki Allahın tokadıyla karşılaştılar.  Kısacası kuyu kazıcıların elleri başlarına ermedi...

Âcizane bir edebiyatçı olarak, edebi terk etmenin insaniyetten çıkmak olacağını bilerek ölçümüzü bozmadık. Saygı, sevgi, anlayış, hoş görü ve mütevazılığı elden bırakmadık. Kimileri selam vermekten erinirken, selam vermenin yüceliğinde kalmaya devam ettik. Hal sorduk, hatır sorduk. Her bir insanın en yakınında olduğumuzun hissiyatını vermeye çalıştık. Kimi vakit yorulduk ama asla kimseyi yormadık. İnsanımızın kalabalıklar içinde yalnızlık yaşamasına gönlümüz razı değildi, dikkat ettik. Kültürümüzün en güçlü değerlerini yaşatmak için fedakârlık yaptık. Gülümserken gülümsetmeye çalıştık. Hayat kendi içinde akıp giderken insanımızın her yarasına merhem olabilme bilinç ve duyarlılığında davrandık. Kimine “koyun!” derken kimine “alın” dedik… Unutmayalım ki bu dünya imtihan ve görenek dünyası… Sağlıcakla.

MAHALLEME MEKTUP 9 (sevgi tohumu, donanım, odak noktası)

 


Kıymetli Komşularım,

Başarılı olmak şans işi değil, tamamen bilgi işidir. Eğer başarının herhangi bir sırrı varsa bu diğer insanların görüş noktasını anlama ve olayları kendi açıcından görebildiği kadar, onun açısından da görme yeteneğinde yatmaktadır.

Başarılı olanla başarısız olanlar arasındaki fark sahip olduğu kaynaklara bakış açısından kaynaklanmaktadır.

Sırt üstü yatarak başarıya ulaşmak mümkün müdür? Sırt üstü yatmak, haylazlığın ta kendisi, hazırcılığın cahilliğidir.

İnsanla ilgili hiçbir birikimi olmayan, ömrünü yeme içme, barınma gibi kendi özel ihtiyaçları ile sınırlayan birinin toplumsal bakış ve faydasından bahsedilebilir mi?

Aynı etiketle görev yapan pek çok kişinin ortaya koyduğu performans ve neticenin farklılığı şahsın bilgisi, becerisi, donanımı, bakışıyla orantılıdır. Cahil cesaretini kuşanan kimilerinin kendisini toplumun üstünde görme gibi değişik karakterleri de vardır.

Toplum hizmetine soyunan kişilerin ufacık meselede pelteleşip çamurlaşan değil, maddi ve manevi olarak dayanıklı, sabır ve tahammül ölçüleri kavi olmalıdır.

Meselelerde hata değil çare bulmak önemlidir. Bana ne diyerek sorumluluktan sıyrılmak kolaycılıktır. Sorumluluktan sıyrılırken, mührün adamlığına soyunmak nasıl bir anlayışsızlıktır?

Önceleri yerle birken, ufacık etiketi üstüne bürüyenlerin burunlarının nasıl büyüdüğünü veya büyüyebileceğini tahayyül etmek gerekir. Daha üstlenmediği etiketin lafıyla bile pozlara bürünenlerin, adamlığı havada uçuşturanların vay haline!…

2014 yılı Nisanından bugüne yirmi dört saat görev anlayışımızla mahallenin genel meselelerinden öteye; hane hane, fert fert ekonomik sosyal, kültürel her ne varsa çıkarsız, hesapsız, tarafsız çözümün gayretinde olduk. El tuttuk, elden tuttuk. Kayıtsızlığın ve duyarsızlığın hapsinde kalmadık. Herhangi bir komşumuzun zorluklarına çoğu kez ortak olduk. Bunun içimizde yarattığı zenginliğin huzuruyla sevinçlere boyandık.

Aklı, fikri almak üzerine kurulu olanların toplumsal faydasından şüphe etmek gerekir.  İyi davranışlar tümüyle küçük özverilerden oluşur.

Kendi başına bir iş başarma becerisi gösteremeyen, birilerinin desteğiyle bir yerlere tutunmuş olanlara şüpheyle bakmak lazım. Değerli insanlar hayattan aldığından fazlasını vermeye odaklıdır. Başarı dediğimiz şeyi değerli kılabilmek yine insanın birikim ve donanımıyla alakalıdır. İçindeki sevgi tohumunu çatlatacak olan bu birikim, insanın özel gayretleriyle oluşur.

Dürüstlük kadar değerli, dürüstlük kadar az bulunan şey yoktur. Dürüstlük kadar da insanı sevgiye bulaştıran bir değer yoktur. Hatta hiçbir miras dürüstlük kadar zengin değildir. Kendi kişisel ikbaline odaklanarak arzu ve hevaya kapılanların vay haline… Kendi heva ve hevesiyle yola çıkacak olanlar bazı şeylerin heva ve hevesle olmayacağını araştırıp öğrenmeleri gerekir.

Yeni mektuplarda buluşmak dileğiyle.

Sağlıcakla..