Meslek dediğin toplum içinde bir
yer hazırla malıymış insana. Sorumluluk bilinci kat malıymış. Sonra meslek
dediğin
kendini ifade etme aracıymış bir taraftan.
Rahmetli babam çiftçiydi, dedem desen
yine öyle. Kendilerini ifade etme imkânı bulamadılar hayatlarında. Ne acı. Dedemin ve babamın çiftçiliğini
haykırınca ben, kimileri yerinden kımıldayıp kaykılacak konuma geliveriyor. Hay
Allah! keşke söylemeseydim. Benim böylesine boşluklarım ne yaparsınız ki
oluyor. Kendimi çarçabuk ele veriyorum.
Biraz üst perdeden tutsam işi,
kassam, kasılsam. Kasıldıkça açık kalsa
kimilerinin ağzı mesela. Ağızları açık görmenin keyfini sürsem bir vakit. Iıh! Huyum kurusun..
Meslek dediğin ekonomik özgürlüğün
yanında statü de kazandırmıyor mu insana. Çiftçiliğin statüsü de eh o kadar
işte!. Ter kokan gömleği, eldeki nasırı, alındaki kırışığı, dökülmüş saçı
görünce bakışı değişiyor çokların.
Şubat gelince hayvanların samanı
da, ekmeklik buğdayımız da biterdi. Gel de kışın ortasında ekonomik
özgürlükten, kendini ifade etmekten bahset sen. Gel de hayattan doyum sağla.
Yokluktan dem vurunca, bu yazıyı okuyup dinlemekten vazgeçecek kimiler. Of
Allahım of!..
Ben geçmişin yokluğundan
bahsettikçe ağalığa heveslenenler oluyor oysa. Çiftçilikten dem vurdukça
beyliğin saltanatını sürüyor çoklar. Aman Yarabbi!...
Babamın çiftçiliği sürdükçe çoğaldı
esas duruşları. Kış ortasında buğdayı bittikçe büküldü boynu. Kimse dinlemedi,
dinletemedi boynu bükük durdukça.
Beceri dediğin babamdaydı. Dedem
desen en zanaatkar. Tarlayı sürecek sabanını kendi kurar, öküz arabasını kendi
imal ederdi. Anam desen terzilerin en terzisi, örgünün en ustasıydı. Güçlü
becerilerine rağmen boynu bükük yaşadılar. En şairler yoksulluğun şiirini
düzmediler. Ressamlar, çiçekten böcekten öteye geçmedi. Haksız mıyım?
Babam etkin çiftçilik planı yapardı
oysa. Anam pervane dönerdi. Çalışma saatleri belirsizdi. Geceyi gündüze
katarlardı. Hedefe erişmek, en azından karınlarını doyurmak isterlerdi.
Çiftçiliğin iş pozisyonunu doğuştan bilirlerdi. O yüzden kariyer danışmanına
filan ihtiyaç olmazdı. Beklentileri harmanaydı. Düğünler harmana ayarlanır,
esvaplar harmanda düzülürdü. En mutlu anlar tam da o anlardı. O anlarda bir
keyif ki sorma gitsin. Hey gidi hey!.... Harmanlık sevinçler az sayılmazdı.
Çoğu beklemek, hakları olamazdı.
Şimdi bolca okuyorum. En azından
okuduğumu sanıyorum. Sosyal ahlaktan uzak toplumlarda her insan mesleği, sosyal
itibarı ve serveti ölçüsünde değer görürmüş. Hatta itibar sıralaması mesleğiyle
alakalı olurmuş. Bu alakayı fark eden ben, çiftçi babama bakışı şimdi çok daha
iyi anlıyor olmalıyım. İnsana insan olduğu için anlam yüklemenin ahlaki,
vicdani, dini yanı yok mudur?
Güzel dedem, cefakar babam.. kendilerine
biçilen statüye rağmen aldırış etmediler. İsyana sürüklenmediler. Alın terini
tüketmenin huzurunda kaldılar. Yaptıkları işin ağırlığında karakter
biriktirdiler.
Kimileri karakter tahlilinde
bulunmadan değer biçtiler. Çiftçi dendiği an burun kıvırdılar. Kıvrılan burunla
itibarlı listeler düzdüler. Yeri geldi kıvırırken kıvrandılar.
Dedem çiftçiliğin yanı sıra,
demircilik, zamanın hayvan hastalıkları, nalbantcılık gibi işlerle rızkını
kazandı. Babam çiftçilik, fırıncılık,
işçilik ve esnaf olarak hayatını idame ettirdi. Kanaatkar tavırları en azından
iç dünyalarında psikolojik travmalara sebep olmadı. Kış ortası buğdayı bitse de
kişiliklerini bozmadılar, bozulmadılar. Bozulmayan kişilikle kendilerince güçlü
kaldılar. Bu güç içinde birilerinin dayatması statünün önemimi olur.
Bugün hala statü adı altında ve de
insanlık adabı dışında çarpık bakış açıları oluşmuyor mu toplumda.
Tüm bunlara aldırmadan kişi olarak
ne yaptığımı, ne kattığımı, neleri katabileceğimi düşünüyorum ben. Benim babam
çiftçiydi. Bakış açısı başkalarının sorunu. Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder