6 Şubat 2015 Cuma

BENİM BABAM ÇİFTÇİYDİ, SENİN Kİ?


  
Meslek dediğin toplum içinde bir yer hazırla malıymış insana. Sorumluluk bilinci kat malıymış. Sonra meslek dediğin
kendini ifade etme aracıymış bir taraftan.
Rahmetli babam çiftçiydi, dedem desen yine öyle. Kendilerini ifade etme imkânı bulamadılar hayatlarında.  Ne acı. Dedemin ve babamın çiftçiliğini haykırınca ben, kimileri yerinden kımıldayıp kaykılacak konuma geliveriyor. Hay Allah! keşke söylemeseydim. Benim böylesine boşluklarım ne yaparsınız ki oluyor. Kendimi çarçabuk ele veriyorum.
Biraz üst perdeden tutsam işi, kassam, kasılsam.  Kasıldıkça açık kalsa kimilerinin ağzı mesela. Ağızları açık görmenin keyfini sürsem bir vakit.  Iıh! Huyum kurusun..
Meslek dediğin ekonomik özgürlüğün yanında statü de kazandırmıyor mu insana. Çiftçiliğin statüsü de eh o kadar işte!. Ter kokan gömleği, eldeki nasırı, alındaki kırışığı, dökülmüş saçı görünce bakışı değişiyor çokların.
Şubat gelince hayvanların samanı da, ekmeklik buğdayımız da biterdi. Gel de kışın ortasında ekonomik özgürlükten, kendini ifade etmekten bahset sen. Gel de hayattan doyum sağla. Yokluktan dem vurunca, bu yazıyı okuyup dinlemekten vazgeçecek kimiler. Of Allahım of!..
Ben geçmişin yokluğundan bahsettikçe ağalığa heveslenenler oluyor oysa. Çiftçilikten dem vurdukça beyliğin saltanatını sürüyor çoklar. Aman Yarabbi!...
Babamın çiftçiliği sürdükçe çoğaldı esas duruşları. Kış ortasında buğdayı bittikçe büküldü boynu. Kimse dinlemedi, dinletemedi boynu bükük durdukça.
Beceri dediğin babamdaydı. Dedem desen en zanaatkar. Tarlayı sürecek sabanını kendi kurar, öküz arabasını kendi imal ederdi. Anam desen terzilerin en terzisi, örgünün en ustasıydı. Güçlü becerilerine rağmen boynu bükük yaşadılar. En şairler yoksulluğun şiirini düzmediler. Ressamlar, çiçekten böcekten öteye geçmedi. Haksız mıyım?
Babam etkin çiftçilik planı yapardı oysa. Anam pervane dönerdi. Çalışma saatleri belirsizdi. Geceyi gündüze katarlardı. Hedefe erişmek, en azından karınlarını doyurmak isterlerdi. Çiftçiliğin iş pozisyonunu doğuştan bilirlerdi. O yüzden kariyer danışmanına filan ihtiyaç olmazdı. Beklentileri harmanaydı. Düğünler harmana ayarlanır, esvaplar harmanda düzülürdü. En mutlu anlar tam da o anlardı. O anlarda bir keyif ki sorma gitsin. Hey gidi hey!.... Harmanlık sevinçler az sayılmazdı. Çoğu beklemek, hakları olamazdı.
Şimdi bolca okuyorum. En azından okuduğumu sanıyorum. Sosyal ahlaktan uzak toplumlarda her insan mesleği, sosyal itibarı ve serveti ölçüsünde değer görürmüş. Hatta itibar sıralaması mesleğiyle alakalı olurmuş. Bu alakayı fark eden ben, çiftçi babama bakışı şimdi çok daha iyi anlıyor olmalıyım. İnsana insan olduğu için anlam yüklemenin ahlaki, vicdani, dini yanı yok mudur?  
Güzel dedem, cefakar babam.. kendilerine biçilen statüye rağmen aldırış etmediler. İsyana sürüklenmediler. Alın terini tüketmenin huzurunda kaldılar. Yaptıkları işin ağırlığında karakter biriktirdiler.
Kimileri karakter tahlilinde bulunmadan değer biçtiler. Çiftçi dendiği an burun kıvırdılar. Kıvrılan burunla itibarlı listeler düzdüler. Yeri geldi kıvırırken kıvrandılar.
Dedem çiftçiliğin yanı sıra, demircilik, zamanın hayvan hastalıkları, nalbantcılık gibi işlerle rızkını kazandı.  Babam çiftçilik, fırıncılık, işçilik ve esnaf olarak hayatını idame ettirdi. Kanaatkar tavırları en azından iç dünyalarında psikolojik travmalara sebep olmadı. Kış ortası buğdayı bitse de kişiliklerini bozmadılar, bozulmadılar. Bozulmayan kişilikle kendilerince güçlü kaldılar. Bu güç içinde birilerinin dayatması statünün önemimi olur.  
Bugün hala statü adı altında ve de insanlık adabı dışında çarpık bakış açıları oluşmuyor mu toplumda. 

Tüm bunlara aldırmadan kişi olarak ne yaptığımı, ne kattığımı, neleri katabileceğimi düşünüyorum ben. Benim babam çiftçiydi. Bakış açısı başkalarının sorunu. Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: