13 Aralık 2015 Pazar

HORLAMAYA ISLIK


Öyküler geçmişi hatırlamakla başlıyor çok zaman. Hatırlamak, hatırlatmanın da yollarını çoğaltıyor çok vakit. Küresel düşler kurmaya meyletmiş ben, ıslıkla türküler seslendirdiğim çocukluğuma dönüveriyorum durduk yerde. Bu dönüşle kuruyorum bildik oyunlar. Çelik çomaklar yontuyorum en sert ağaçlardan. Sıra kayalar diziyorum üçerli. Devirmecesine takımlar oluşturuyorum yeniden. Kıl ipine bağlı uçurtmalar salıyorum uçmaya dair. Uçtukça uçuruyorum özgür düşleri. Dokuztaşta köşeleri kapmaya yelteniyorum, mesele yenmek yenilmek olunca. Yüzük saklamanın inceliklerini keşfetmeye duruyorum yeniden. Durdukça duruluyorum. Duruldukça düşler düşünceye yelken açıyor. Her yelken en yeleken havada darmadağın oluyor. Bu dağınıklık içindeyken en eski öyküler çınlıyor iç kulağın örsünde.
Bu çınlamayla hatırlıyorum gece trenlerini. Onların yataklı vagonları olduğunu biliyorum. Numaralı bilet bulamamış ben, ayakta kalmanın bitkinliğiyle bakmışlığım olurdu o vagonda yolculuk edenlere. Burası da ayrı hikâye aslında.  Öykü, işte o kompartımanda geçiyorken iç geçirişime götürdü istemeden klavye.
Yataklı kompartımanda iki yolcu. Bildik tanış sohbetinden sonra biri ıkıla sıkıla İçten bir duruşla diğer yolcuya anlatır.
“Ben gece uyurken biraz horlarım. Ama siz hafifçe ıslık çalarsanız ben uyanırım ve horlamam kesilir.” Adam bütün gece rahatça uyur. İneceği yere yarım saat kala uyanır. Yanındaki yol arkadaşı yoktur. Vagonda bir aşağı bir yukarı bakınır. Görevli kondüktöre rastlayınca yanındaki yolcuyu görüp görmediğini sorar. Kondüktör başını sallayarak “ O adam normal biri değildi. Sabaha dek ıslık çalarak vagonda kimseyi uyutmadı. Yolda indirmek zorunda kaldık.”
Gördünüz mü iç kulağın örsüne vuran öyküyü. Birinin diğerine içtenlikle davranıyormuş gibi yapıp elde ettiği avantajı. Hatta karşısındakini düşürdüğü duruma dönüp bakar mısınız? Hin oluyor kimiler hin! Hatta hinden de öte.
Yanı başımızdaki olanları düşünün. Uzak yoldan gelen adamlar horluyor kardeşim. Bize ıslık çaldırıp vagondan, atmaya attırmaya çalışıyorlar. Bu gidişle kayışı attıracaklar alimallah.. Sen horla dur, ıslık çalıyorsun diye ben suçlu olayım. Yok öyle yağma… Dokuz taşta köşe kapmaca gibi. Horlama kardeş, horlama yeğenim! Horlarsan çalarım ıslığı…
Gördünüz mü uçurtma nereden nereye getirdi yazıyı. Yazıya başlangıçta ben bile tahayyül edemezdim geleceği noktayı. Sıra kayalarını dizerken tereddüt ettiğim gibi, başlamıştım kelimeleri dizmeye. Horlayanlar çoğaldıkça ıslık çalan yok kardeşim. Horlama sesi hırlama sesine karışıyor uzayan gecelerde. Sular soğuyor mevsim kışa ağdıkça. Soğuyan sularda çoğalıyor sallar. Her sal bir ağıt olup çıkıyor karşınıza. Ağıtlarla düzülüyor göçler. Sınırlar sığınmanın sevinci oluyor kimilerine bir vakit. Bayırlar bucak, bucaklar bayıra yöneliyor. Of ki of! Küresel düşler yöresel hislerimi kamçılıyor. Her kamçı uykularımı bölüyor. Böldükçe bölünüyor, bölündükçe bileniyorum.
Horlayanlar çoğaldı kardeşim. Horlamaya makul sebep arayanlar gerilim üstüne gerilim yaratıyor. Doğunun ortasında sıra kayası diziyor kimiler. Dizdikçe düzlüyor insanca aklımı.

Düzlenen akılla yüzük saklamanın inceliklerini unutuyor insan. Çelik çomağın heyecanını yitiriyor vakit ıradıkça. Açılımlar, operasyonlar, mücadeleler gırıla gidiyor horlayan adamlarda. Oyun üstüne oyun. Hay Allah!.. Islık çalmaktan korkuyor insan. Islık çalmayı gerektirecek bir durum yok sanki. Horlayan adamlar vagondan attırmaya niyetli kimilerini. Düzene ayak uydurmakta, gündemi takip etmekte zorlanıyor insan. Erovizyona “Aman petrol” adında yepyeni tını ve notalarla şarkılar düzüp yarışmalara mı katılsam bilmem ki.. Ya da uçurtmam dal da kaldı deyip yeni söylemlerde mi bulunsam. Haydi hayırlısı.. Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: