20 Ocak 2012 Cuma

BAKIR ÇAĞI

BAKIR ÇAĞI
Halil Oral/Tavşanlı

İçimizdeki umutlar yelkenlerimizi canlandıracak boyutta olurdu hep. Kimse kayıtsız kahkahalar atacak yapıda değildi. Kışların bir mevsim olduğu bilinir gelip geçeceğine yürekten inanılırdı. Bakır çağıydı belki yaşadığımız. Çağa rağmen duygularımızı da tarihimizi de korurduk yüreğimizde. İnançlarımız desen yine öyle.
Tavşanlı
Dünya hızlı döndü veya döndürüldü birilerince. Dönüş hızı arttıkça merkez kaç kuvvetin savuruşları durduğumuz noktayı değiştirdi. Bu değişimle uzak düştük kimi zaman birbirimizden. Terk edişin şaşkınlığıyla çağlar atladık sandık. Bu sanışla girdik naylon çağına. Kim daha mutlu naylon çağında. Kim daha sağlıklı sentetik gıdalarla. Bu çağın aşkları
bile ürküntü veriyor yüreğime. Seyrettiğim her filmin karmaşası kendimi sorgulamaktan alıkoyuyor. Naylon çağının uyanıkları kendi yüreğime, kendi özümebakmayı dahi engelliyor. Bu engellerle yalpalıyorum. Yalpalamalarım sürse de, içimde var olan kırıntılarla geçmişin bakır çağından örnekler vereyim.
Her evde bir dokuma tezgâhı vardı. Her evde bir çıkrık. Her ev bir fabrikaydı aslında. Her kız çocuğu dokumacıydı. Her erkek çocuk ekmeğinin ustasıydı. Avludaki koyunun yünlerinden kazağı, çorabı, peşgiri, donu, döşeği olurdu. Tarladaki pamuktan havlusu, fistanı, göyneği ilmek ilmekti. Neslini kestiğimiz keçinin kılından çadırı, çulu, çuvalı çizgi çizgiydi. Şimdi çadırlar bile naylon. Bir kıvılcımla tutuşup yangınlar peydahlıyor. Yalan mı? Sentetik kumaşlar sağlığımızı tehdit ediyor gün gün? Bu da benim uydurmam mı? İlim adamları çocuklara süt dahi içirmeyin diyor. Sebebi nedir acaba? Şimdi bulutlar dahi radyasyon yüklüymüş. Nedeni nedir sizce? Oysa aydınlık bir dünya değil miydi umutlarımız? Kim çaldı umutlarımızı? Doğal köy peynirini, bakraçtaki yoğurdu, güveçteki kaymağı, kara fırın ekmeğini kim özlemiyor? Çağ atladığımızı sanıp kasım kasım kasılırken neler kaybettik görüyor musunuz? Çocuklarımız nasıl mesleksiz, mesnetsiz, dayanaksız dikilip kaldılar farkında mısınız? Sürülerimiz tükendi, hayvanlarımızın ırkı bile değişti. El birlik angusları konuşuyoruz şimdi? Alışık olmadığım dilim bile angus deyince hata veriyor. Of ki, of! Genetiği değiştirilmiş gıdalar sofraları işgal ediyor. Çeşit çeşit virüsler boy gösteriyor. Hastane koridorları dolup taştıkça sağlık kurumları açık veriyor.
Nerde kaldı dokumacı kızlarımız? Ekmeğinin ustası gençlere ne oldu? Yumurta kırmasını bile unutturdu naylon çağı. Oktay ustanın internet tarifleriyle sofralar kurmaya çalışıyor çoklar. Ah ki ah!
Şimdi anamın gövelesinden, bakır mutfak gereçlerinden, kış kurutmalık yiyeceklerinden, ninemin dokumalarından, dedemin aba donundan nasıl bahsetmem. Nasıl özlemem bakır çağını? Merhameti bile farklıydı dedemin. Kendimi naylon çağının merhametsizliğinden korumak için hangi önlemleri almam gerek. Önlem alabilir miyim gerçekten? Söylediklerimde doğruluk payı var deyip geçiştiremezsiniz. Kışı mevsim belleyip gelip geçeceğinin umudunda kayıtsız kalamazsınız.
Biliyorum yazılarımda her şeyimle ele veriyorum kendimi. Bu yüzden nelerle nasıl yargılanacağımı az buz tasavvur edebiliyorum. Okuyucuların kafasında hırpalanıp etiketlenebileceğim tahmininde zorlanmıyorum. Naylon çağının bunca dehşetine ve güvenilmezliğine karşı neler dememi beklersiniz? Hadi boykot edin beni. Görüyorsunuz ki boykotlarda ha deyince yapılamıyor. Bu durum bilindiği için kimileri üstümüze üstümüze geliyor.  İki yüzlü naylon çağında korunmasız kalmaktansa kendi bahçemizin özüne yeniden göz atıp çareler üretmeliyiz. Kayıtsızlık kaygımızdır. Kayıtsız kahkahalar el birlik acımızdır. Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: