21 Aralık 2008 Pazar

BENSİZ BİZ

BENSİZ BİZ

Kendimizi tanıyıp, okuma yazmayı öğrendiğimiz günden bu yana, pek çok konuşmacıyı dinlemiş, az çok kitap okumuşluğumuz olmuştur muhakkak. Kimi “ben” demiştir, kimi “biz”. Her iki kavramı birbirinden ayrıştırarak şiddetle savunanlar olduğuna şahitlik de etmişizdir.
Dilbilgisi bilgilerimizi yokladığımızda da; “ben” tekil, “biz” çoğul zamir olarak kullanılır. Biz, tekil ve çoğulu ailemize katıldığımız günden öğrenmeye başlamışızdır aslında. İnceleyip kafa yorduğumuz zaman iç içe ve birbirine bağımlı kelimeler olduğunu kolayca anlayabiliriz. “Ben”siz “Biz”in olamayacağı da apaçık ortadadır zaten. Bu anlamda ailemizi otomobile benzettiğim olmuştur hep. Ailemiz içindeki her bireyi, bu otomobilin bir “ben” parçası olarak düşünmüşümdür. Bu parçalardan (“ben”lerden ) biri görevini aksattığı zaman ailemizde sorunlar olmuştur. Bu anlamda mahallemiz, köyümüz, ilçemiz, ilimiz, ülkemiz, hatta hatta dünyamız bir otomobil gibi görüldüğünde zincirleme çemberlerin birbirine
eklendiği görülür.
Bana göre, nerde problem varsa “ben”lerdeki görev zafiyetinden kaynaklanmaktadır. “Ben”lerin her birinin “biz” diyebilmesi, aslında yücelme, yükselmedir bir anlamda. Önemlidir de. Fakat bazen öyle girişimler oluyor ki; “bizler” içindeki “ben”leri kıskanmaya, hırpalamaya, adeta yok etmeye çalışıyor. Bunu tarihte yaşananlardan örneklendirecek olursak; Ateşi insanlığa hediye ettiği sanılan Promete insanlar tarafından yakılmış. Ampulü icat eden Edison değişik suçlamalara maruz kalmış. Galileo dünya dönüyor dediği günden itibaren içinde yaşadığı kalabalıklar tarafından işkencelere uğramış. Türk bilgini Hazerfan Ahmet Çelebi Galata Kulesinden uçarak boğazı geçince sürgüne gönderilmiş. Arşimet suyun kaldırma gücünü keşfettiği gün deli damgasını yemiş.
Dünya otomobili içinde birer “ben” sayılabilecek bu ve buna benzer insanlar, “biz”lere (insanlığa) sayısız fayda sağlamaya çalışırken haksızlıklar neden reva görülmüştür?
Tarih içinde kurtarıcı gibi görünen bazı“ben”lerde dünyanın kana bulanmasına neden olmuştur. Stalin, Mao ve Hitler tarihsel örneklerdir. Hatta hatta Irak’ı kimyasal silahlardan temizleme bahanesiyle yola çıkan Bush’u bu gruptan sayabiliriz.
Otomobilin yolda düzgün seyretmesi üzerindeki tüm elemanların düzgün çalışmasına, görevlerini tam olarak yerine getirmesine bağlı değil midir? Elemanlardan biri arıza verince kaza kaçınılmazdır. Bu sebepledir ki, “Biz” içinde “ben” önemsenmelidir.
“Ben”, gerçekten “biz” diyebildiği gün, vefa duygusuyla çok yakın komşuluk içine girmiştir. Çocukluğumda vefanın ve hatır saymanın önemi oldukça yaygındı. Eşini dostunu arayıp sormayan, ilgisiz davranan “biz” içindeki “ben”ler “vefasızmış” diyerek eleştirilirdi.
Ya şimdi?
Televizyon ekranları eski bayramların tadını alamamaktan, kalabalıklar içinde yalnız yaşamaktan dem vuran yığınlarla dolu. Sanki vefanın içi boşaldı, boşaltıldı gün gün. “Ben” de bozuşma olunca, sağlıklı “biz” olur mu?
Zaman zaman dünyadaki Türk nüfustan, din anlamında Müslüman sayısından övünerek bahsedilir. Türklük anlamında da, din anlamında da birer “biz” düşünülemez mi? Düşünülse ne olur, düşünülmezse ne olur? Ötekiler, kendi “biz”lerini yaratıp oluşturdukları birliğe başkalarını almamak için bahaneler uydurmuyorlar mı? Türk dünyası içindeki bağları koparmaya çalışan, Müslüman nüfus içine nifaklar sokmaya uğraşan “ötekiler” kimdir? Geniş coğrafyada “Büyük Biz”i oluşturabilecek Türkler ve Müslümanlar neden ters köşelere yatıp durmaktadır? Birilerinin oyunu mu vardır ya da bize “Biz” olma özelliğini öteletmeye çalışan, kendimizi unutturan aktörler mi devrede?
Sibirya ve Orta Asya’da tarih sahnesine çıkan Türkler, daha sonra kaç kıtaya yayılmış, onca devlet kurmuşlardır. Bunları hatırlayacak olursak; Hun Devleti, Göktürk Devleti, Karahanlılar, Altınordu Hanlığı, Batı Hun İmparatorluğu, Avar Devleti, Gazneliler, Timur Devleti, Avrupa Hunları, Hazar Devleti, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Babür Devleti, Akhunlar, Uygur Hakanlığı, Harzemşahlar, Osmanlı İmparatorluğu..
Bunca devleti tarih içinde kurmuş olan Türkler, zaman zaman yabancıların oyunlarıyla, bazen de boylar arasındaki iktidar kavgası sonucu bölünmeler yaşamışlardır.
Böylesine derin tarih ve yaşanan tecrübe içinde sendeleyip durmak ve ders çıkarmamak top yekün hatalarımızdan olsa gerek.
Günümüzde devletleri birbirine bağlayan ekonomik ve siyasi menfaatlerdir. Din, dil, ırk ve tarihi temel ortaklığıysa, ilişkilerde (“biz” oluşumunda) öncelik ve güvenirlik sağlayacağı kesindir. Ortadoğu ve Kafkasları önemli kılan faktörlerin başında petrol, doğalgaz ve bölgenin sahip olduğu yüksek rezervli doğal kaynakların olmasıdır. Üstelik bu bölgelerde bağımsızlığını kazanmış tam yedi tane Türk Devleti vardır. Ötekiler bu zenginliğin farkına vararak, hazırladıkları projelere ağızlarının suyunu akıtmakta ve bu yolda oyunlarını sürdürmektedirler. Pek çok anlamda bağımız bulunan bölge devletlerini “büyük biz” içinde yerini aldırmaya çalışmak hedef olmalıdır. Ama bu coğrafyaya yeterli ilgiyi ya göstermiyor ya da sırtımızı dönüyoruz nedense. Ayrıca ülkemizin tarım alanında bana göre ciddi üretim potansiyeli var. Orta Asya ülkelerindeki enerji kaynağı zenginliği olmasına rağmen, coğrafi şartlarındaki olumsuzluk bizim karşımıza iyi bir pazar çıkarıyor. Bunu da görmezlikten geliyoruz sanki. Bu işlere biraz ilgi biraz alaka gerekiyor o kadar.
Birbirimizin ardından teneke çalmaya değil, vefayı gündeme taşıyarak ötekilerin oyununu bozmaya olmalı gayretimiz. Küresel ısınma sürerken küresel krizlerin baş gösterdiği şu günlerde kendi göllerimize su doldurmanın akılcılığını düşünmeliyiz. Göller susuz kalırsa veya suları birileri aşırırsa çokça kurbağanın gözü çıkabilir.
Siyasi linçleri, makam mevki kavgalarını, gündemi kurtarmaya yönelik popülist yaklaşımları, kendi içimizde birbirimizin ardından teneke çalmaları bir yana bırakarak “Biz” çeşmesinde sular akıtmalı artık.
Bu noktada bir anıyı da sizlerle paylaşayım. Yıllar önce aynı okulda görev yapan 4-5 öğretmenden biri müdürdü. Onun müdürlüğünü içine sindiremeyen diğer öğretmenler kimi öğrencileri kullanarak bakanlığa şikâyette bulunmuş, müdürün tayini çıktığında ardından teneke çalmışlardı. İşleri eğitmek ve öğretmek olan içimizdeki bu tür “ben”lerle geldiğimiz nokta ne yazık ki bu. Bu ve buna benzer örnekleri değişik meslek gruplarından vermek mümkün.
Şimdi artık düşünme ve sorgulama zamanı. “Ben” siz “Biz” olmaz. “Ben”lerin “ben” olmasına da özen gösterilmeli. Her “ben”de, “biz” içindeki vazifesinin sorumluluğunu bir an önce taşımalı artık. Yoksa işimiz zor.

Halil Oral

Hiç yorum yok: