Halil Oral/Tavşanlı
Bu sene yaz geç geldi nedense. İlk yaz yüzünü göstermekte oldukça gecikti.
Yağmur ve kırağıların arkası bir müddet kesilmeyince yazlık meyve ve sebzelerin
yetişmesinde de üreticiler sıkıntı yaşadı. Kimileri eşyadan eşyaya koşup
dururken üretici köylüler tarladan tarlaya koşuşturup durdular. Gecikmeli olsa da, bazı ürünleri yetiştirmede
sorunlar yaşansa bile, yaz genişlik ve bolluk yaratmasını bildi yine. Bu
bolluğu kimler ne kadar algılamıştır başlı başına araştırma konusu. Yüreğinde
yoksulluk besleyenlerin
yaz günlerindeki genişlik ve bolluğu fark etmesini beklemek boş hayal olur mu bilmem.
yaz günlerindeki genişlik ve bolluğu fark etmesini beklemek boş hayal olur mu bilmem.
Bir baş soğanı ekmeğe yaren
edebilen, domatesi ekmek arasına dilimleyip iştahla tüketebilen, kavun-ekmekle
öğün savuşturup yüreğinde zenginlik yaşayan kaç kişi olmuştur?
Ya da kavurucu sıcakların ramazan
ayına rastlamasıyla, harareti dondurmaların bile kesemediği bir vakitte; tatil
kredisi çekip, hatta orucu bile terk edip sahil kentlerine koşan kaç kişi iç
yoksulluğu yaşamıştır. Yine bu da yapılacak ciddi araştırma ve anketlerle
ortaya çıkabilecek bir sonuç. Neyse..
Yazları bir başka sevmişimdir hep.
Toprağa atılan her tohumun renk renk, dal dal şavkıdığı ortamdır yazlar.
İzleyip gözledikçe, her yaprağa ve köke
dair düşünceye dalmışımdır. Meyveyi
besleyen her köke saygı duymuşumdur nedense.
Kimileri marka araba peşinde ya da sahil kasabalarında kumda kızarma
gayretindeyken; köylü pazarında kışlık kurutmasını denkleştirebilenlerin
yüzündeki huzuru görmek içime huzur salmıştır. Mahalle arasındaki tarhana
sergileri, balkonlardaki biber dizileri, güneşe bırakılmış kış kurutmalık
domatesler, buzdolabı poşetine demetlenmiş yazlık ürünler sevincime sevinç
katmıştır.
Ramazan ayı yaz ortasına
rastlayınca, üstüne üstlük Somali’de açlık yaşayan insanlar adına düzenlenen kuru
simitli iftarlara katılınca iç zenginliğini nasıl yaşamaz insan. Ülkemin
bolluğu yaşadığı yazlara nasıl sevinilmez ki!
Yazlarda ürettiklerini şehrimin
pazarında gözlere ve gönüllere sunmaya çalışan birinin gönül zenginliğini kim
tasavvur edebilir? Benim şehrimde yaz günlerinde kim aç ve açıkta kalabilir?
Her hanede kırılan fasulyenin “çıt”
diyen sesini, tencerede fokurdayan biber aşının kokusunu, elle bölünüp yenen
domatesin lezzetini yeniden duyar gibiyim. Bu duyuştur bana iç huzuru yaşatan.
Ziraatın görevlileri varsın üretene
alkış tutmasın. Gerçek üreticiden varsın yeniden pazarcı kimlikleri istensin. Üretenin
azalmaya yüz tuttuğu ortamda varsın kimlik için bedeller alınsın. Kimin
umurundaki. Alınan bedeller yazların sevincini nasıl unutturabilir? Köylü pazar
ve sergilerini iple çeken ve bu sergilerden alışveriş edip gözleri
parlayanların vücut dilleri resmi alkışlardan çok daha değerli.
Alkış tutan elleri gördükçe ellerim
toprak kokuyor. Varsın koktukça bağlasın nasırını. Halkın yüzü yazlarda
gülecekse kimlik bedeli ödemeye razıyım ben. Ellerimin nasırıyla sofralar
kurmaya, tencerenin sıcak kulpunun bir
köşesinden tutmaya talibim. Bu yönde binerim gayret atına. Dokunduğum bitki
ağırlığınca ferahlıyorum çünkü.
Yazlardan ümid ediyor bu yüzden himmet diliyorum dilemem gerekenden.
Toprağa dokundukça azalıyor endişem. Toprağa dokundukça ufkun parlak olacağını
biliyorum. Gönül eri olanın garip olmayacağını hissediyorum. Bu yüzden yazlarda
kuş gibiyim.
Sokak aralarında tarhana
kokusuyla, salça kokusu birbirine
karıştıkça, yerlinin doğal aroması damaklarda kaldıkça yoksulluğum biter
içimde.
Ne var ki, kimsesizleşen topraklar
gönül yaramdır bir taraftan. İçimde gün gün büyüyen bu hastalık
çaresizliğimdir. Çaresizliğimi sakız etsem ne fayda? Hangi reçete buna çaredir?
Kim bu derdin gönül erliğine soyunmaya hazır? Tarladaki domates, teşhisi konamayan
dertten muzdaripken, toprağı pıtrak otları mı boğacak? Çalar saat vurur, tınısı
havada kalır. Toprak boğulmadan gönül erleri parmak kaldırsın?
Yazları seviyorum… Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder