Halil Oral/Tavşanlı
İçimizdeki umutlar yelkenlerimizi
canlandıracak boyutta olurdu hep. Kimse kayıtsız kahkahalar atacak yapıda
değildi. Kışların bir mevsim olduğu bilinir gelip geçeceğine yürekten
inanılırdı. Bakır çağıydı belki yaşadığımız. Çağa rağmen duygularımızı da
tarihimizi de korurduk yüreğimizde. İnançlarımız desen yine öyle.
Dünya hızlı döndü veya döndürüldü
birilerince. Dönüş hızı arttıkça merkez kaç kuvvetin savuruşları durduğumuz
noktayı değiştirdi. Bu değişimle uzak düştük kimi zaman birbirimizden. Terk
edişin şaşkınlığıyla çağlar atladık sandık. Bu sanışla girdik naylon çağına.
Kim daha mutlu naylon çağında? Kim daha sağlıklı sentetik gıdalarla? Bu çağın
aşkları bile
ürküntü veriyor yüreğime. Seyrettiğim her filmin karmaşası kendimi
sorgulamaktan alıkoyuyor. Naylon çağının uyanıkları yüreğime, özüme bakmayı
dahi engelliyor. Bu engellerle yalpalıyorum. Yalpalamalarım sürerken, içimde
var olan kırıntıyla geçmişin bakır çağından örnekler veriyorum.
Her evde bir dokuma tezgâhı vardı. Her
evde bir çıkrık. Her ev bir fabrikaydı aslında. Her kız çocuğu dokumacıydı
kendi yuvasında. Her erkek çocuk ekmeğinin ustasıydı. Avludaki koyunun
yünlerinden kazağı, çorabı, peşgiri, donu, döşeği olurdu herkesin. Tarladaki
pamuktan havlusu, fistanı, göyneği ilmek ilmekti. Neslini kestiğimiz keçinin
kılından çadırı, çulu, çuvalı çizgi çizgiydi. Şimdi çadırlar bile naylon. Bir
kıvılcımla tutuşup yangınlar peydahlıyor. Yalan mı? Sentetik kumaşlar
sağlığımızı tehdit ediyor gün gün? Bu da benim uydurmam mı? İlim adamları
çocuklara süt dahi içirmeyin diyor. Sebebi nedir acaba? Şimdi bulutlar dahi
radyasyon yüklüymüş. Nedeni nedir sizce? Oysa aydınlık bir dünya değil miydi
umutlarımız? Kim çaldı umutlarımızı? Doğal köy peynirini, bakraçtaki yoğurdu,
güveçteki kaymağı, kara fırın ekmeğini kim özlemiyor? Çağ atladığımızı sanıp,
kasım kasım kasılırken neler kaybettik görüyor musunuz? Çocuklarımız nasıl
mesleksiz, mesnetsiz, dayanaksız dikilip kaldılar farkında mısınız? Sürülerimiz
tükendi, hayvanlarımızın ırkı değişti. El birlik angusları konuşuyoruz şimdi?
Alışık olmadığım dilim bile angus deyince hata veriyor. Of ki, of! Genetiği
değiştirilmiş gıdalar sofraları işgal ediyor. Çeşit çeşit virüsler boy
gösteriyor. Hastane koridorları dolup taştıkça sağlık kurumları açık veriyor.
Nerde kaldı dokumacı kızlarımız?
Ekmeğinin ustası gençlere ne oldu? Yumurta kırmasını bile unutturdu naylon
çağı. Oktay ustanın internet tarifleriyle sofralar kurmaya çalışıyor çoklar. Ah
ki ah!
Şimdi anamın gövelesinden, bakır
mutfak gereçlerinden, kış kurutmalık yiyeceklerinden, ninemin dokumalarından,
dedemin aba donundan nasıl bahsetmem. Nasıl özlemem bakır çağını? Merhameti
bile farklıydı dedemin. Kendimi naylon çağının merhametsizliğinden korumak için
hangi önlemleri almam gerek. Önlem alabilir miyim gerçekten? Söylediklerimde
doğruluk payı var deyip geçiştiremezsiniz. Kışı mevsim belleyip gelip
geçeceğinin umudunda kayıtsız kalamazsınız.
Biliyorum yazılarımda her şeyimle
ele veriyorum kendimi. Bu yüzden nelerle nasıl yargılanacağımı az buz tasavvur
edebiliyorum. Okuyucuların kafasında hırpalanıp etiketlenebileceğim tahmininde
zorlanmıyorum. Naylon çağının bunca dehşetine ve güvenilmezliğine karşı neler
dememi beklersiniz? Hadi boykot edin beni. Görüyorsunuz ki boykotlarda ha
deyince yapılamıyor. Bu durum bilindiği için kimileri üstümüze üstümüze
geliyor. İkiyüzlü naylon çağında
korunmasız kalmaktansa kendi bahçemizin özüne yeniden göz atıp çareler
üretmeliyiz. Kayıtsızlık kaygımızdır. Kayıtsız kahkahalar el birlik acımızdır. Bilmem
haksız mıyım? Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder