20 Şubat 2012 Pazartesi

NİNEMİN ÇİLESİ(AŞKI)



Halil Oral/Tavşanlı

Bu ülkeyi sevmek için şair olmak gerekmez. Dağ ve ovalarını anlatmak için bilgin olmaya da hiç gerek yoktur. Yetmiş yaşın üstüne geldiği halde dağ ve yaylalarda keçi güden ninelere sorun bu coğrafyayı. Şairden de, bilginden de daha samimi anlatsın size. Hangi derenin suyu engin, hangi yayla daha bereketli desin bir bir. Anlatırken sevinsin şiirler.
Oturduğun yerden ahkâm kesmek, hamasi söylemlerde bulunmak kolaydır. Oturduğu yerden nutuk çekip bu coğrafyayı sevdiğini söyleyenlerin sevgisini ölçmek bile zordur. Yayladaki nine öyle mi?  Sorun anlatsın sevginin ne demek olduğunu. Anlattıkça en kısa sürede anlarsınız sevdayı.  İçindeki sevdalar Anadolu için, kaygıları millet içindir.
Ben dahi, şiirlerimde hileye başvururken o tertemizdir. En çocuksu duygularla, hatta en çocuksu düşlerle avutur kendini çok vakit. Kimsenin kimseyi tanımadığı, insanların günlük çıkar ve hazları dışında hiçbir şeyle ilgilenmediğini gördükçe yıkılır. Yıkılırken yıkar ağıtları. Bu haliyle bilginlerden daha bilgin, şairlerden daha engindir.
Kar zarar hesabını, güttüğü
keçiden bilse de,  parmak hesabıyla ölçülere vursa da her bir şeyi, dinleyin. Dinlerken yoksulluğunuzu, dinlerken yoksunluğunuzu anlayın.
“Dağdaki çoban” gözüyle baktığınız, belki de yok saydığınız, yok sayarken küçümsediğiniz nineler boyasız ve sırsız halleriyle gerçek âşıktır aslında.  Çilesi tam tamına memleket içindir.
Kim bu nine? Kim bu memleket aşığı?  Kim bu coğrafi unsurlara varlığıyla zenginlik, enginlik hatta dinginlik katan keçi çobanı? Kim, hakikaten kim? Merak mı ettiniz? Yaylalara çıkın göreceksiniz. Yazlık vakitlerden zaman ayırabilirseniz, bu kış kıyamette sıcak odalarınızdan çıkabilirseniz göreceksiniz. Şehrin buz tutan sokaklarında kaymaktan kurtulabilirseniz tanıyacaksınız.
Keçi ağılından vilayetlere, vilayetlerden imparatorluğa giden yol kimin yolu sayarsınız.  Günümüzde hangi ana, ninelerin aşkına(çilesine) talip?  Yaylalar bu kadar genişken, şimdi betonsu evlere hapsolup hapşırıyor çoklar. Hapşırdıkça yıkılıyor evler. Hapşırdıkça “çok yaşa” naraları yükseliyor bedavadan. 
Yayladaki nine sporcu çevikliğinde desem, yalan değil. Ne beslenmede rejime, ne de spor aletine ihtiyacı yok. Tek ihtiyaç duyduğu şey elindeki çomak. Dayanağıysa yüreğindeki sevda. Hey gidi hey!
Nineler şairlerden daha şair, bilginlerden daha alim. Attığı her adım sosyal duruşa, söylediği her söz sosyal faydaya dair. Yığdığı harmanlarda daneler görülmüştür hep. Biz kolaycılığın boşluğuna düştükçe azalıyor daneler. Biz ninelerin yolundan saptıkça, özü terk ettikçe “Ferhatlıktan” çıkıyor âşıklar.  Çiçek arasına ayrık otları girdikçe bozuluyor duygular. Bozulan her duygu, hedeflerin şaşmasına çanak tutuyor gün gün. Yayladaki çeşmeler boşa akıyor yıl yıl. Ot otluğunu, çiçek çiçekliğini unutuyor karmaşa içinde. Kimi milliyetçiliğe, kimi vatanseverliğe soyunsa da ne fayda. Yaylaların başındaki sisi hangi yapmacık duygu değiştirebilir?  Sevda dilde kuru bir sözcük, duygu güne dair olunca ne anlamı olur ki!
Kaç Ferhat, kaç Şirin vardır bu ülkede.  Vilayetlerin sultanlığından imparatorluğun sultanlığına soyunanlarla övünürken biz, nice fethin içeriği bile değiştiriliyor ne haber. Kuru aşklar, türlü hile ve cambazlıklar fetihlere sis gibi indiriliveriyor.  Öz değişiyor, malzeme eksiliyor. Malzemesi eksik olan hangi yemek tuzladıkça tatlanır?
Betonsu evlerde üretimsiz, hedefsiz hapşırdıkça “çok yaşa” deseler de; nereye kadar yaşanır bilmem ki.
Ferhat’sak Ferhatlığımızı, Şirin’sek Şirinliğimizi gerçek anlamda bilmek gerek. Bu da tarihe bakarak, biraz da ninelere kulak kabartarak olur herhalde. Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: