8 Aralık 2012 Cumartesi

HAYDİ HAYIRLISI



Her yazıya başlayışımda babam ve dedem gözlerimin önüne gelir. Kimi zaman söyledikleri bugün gibi gözlerimin önüne dikilir. “Bugünü düne eşit olan zarardadır” diyen onlardı. Nerden duyup, nerden okuyup dillerine pelesenk olmuştu bilmem ki.

“İnsan hiçbir şey yapmamış olsa bile o gün yiyeceği ekmeğin parasını olsun kazanmalı” gibi sözlerde ederdi babam mesela. Bu sözler, paragöz ya da materyal bir zihinle söylenmiş sözler gibi de gelebilir insana. Sözlerin üzerinde durmasam da onların boş lakırdı etmeyeceğini bilirdim. Bilmek neler kazandırmamış ki bana. Bildikçe yüreğime doluşur ilhamlar. İlhamın başkasını bağlayıcı özelliği olmasa da kişinin kendini bağlayan bir yanının varlığını hatırlatır akıl. İlhamların bağlayıcılığı sağlar belki de toplumsal yararı. Neyse…
Bizim bölüm şefi imalatta çalışan bir kişinin boşa harcadığı her dakikadan hareketle toplamdaki işgücü kaybına getirirdi hesabı. Oradan ülkenin zararına götürürdü sözü. Çoklara sıkıcı gelirdi bu hesap. Ama doğruydu. Bölüm şefinin hesapları da aklımın bir köşesindedir hep. Kulakları çınlasın.
Belki de bu yüzden ilçemdeki kahvehane sayısını merak ederim. Bu yetmez lokal, klüp ve dernekleri dâhil ederim işin içine. Kaç masada okey, kaç masada iskambil kâğıdı var yarı puslu havada çetelesini tutmak isterim. Tutarken acırım harcanan vakte. Harcarken harcandığımızın farkına varırım. Kaybı, kayıplara eklerim bir çırpıda. Eklerken oyunlara, yepyeni laklağa, yepyeni aylaklığa masa açar kimileri. Bunu dinlenmek olarak algılayıp tembelliğe yelken salarlar belki de. Tembelliğin yasalarını yazıp popüler kanun üretirler durduk yerde. Ah ki ah!.
Kaç  lokalde  kitap okunur, kaç kahvehanede ciddi gazete yazısına en azından göz atılır? Ya da yılda kaç kitaba para verilir?
Belki de kahvehanelerde boşa harcanan vakti gördükçe severim köyümün insanını. Köyümün adını bu yüzden bayrak yapmak isterim göğsüme. Pazar yerlerinde bu yüzden haykırırım “Demirli” adını. Haykırdıkça yarattıkları onca katma değer doluşur aklıma. Haykırdıkça boşa geçmeyen vakit görülsün isterim. Haykırışla uykulardan uyarmak isterim aslında.
Ne yaparsınız ülkemin geleceği adına böylesine bir alan açıyorum bende. Memurlar kahvesinin oyun masasında sayıların çetelesini tutana bir bardak çay ikram ediyorlar diye teslim olup, yalakalık yapacak değilim. Bu konuda gerekirse göğüs göğse kavgaya(!) hazırım.
Babamın ve dedemin ettiği minnacık sözlerin tasarımıdır herhalde geldiğim düşünce noktası. Böylesine ciddi bir konuda kelam etmeye gayret ederken romantik şiirler de yazacak değilim. Duygu esasına değil gerçek esasına dayalı sözler etmeye kararlıyım. Sinir krizlerine girenler olacağını bile bile hem de.
Hele kimileri de var ki kahvehanelere soluklanmaktan öte bağdaş kuruyorlar. Yatağı döşeği taşıyacaklar neredeyse. Bağdaş kurmaları sürekliliğin işaretidir tamı tamına. Bunu toplumun “okumuş” dediği insanlar yapıyorsa üstelik vay halimize. Okumuş dediklerimiz kitapların başına bağdaş kursa anlaşılır bir durum. Kahvehaneler yerine toplumu daha aydınlatıcı alanlara bağdaş kursalar aylaklığın esaretinden kurtulacaklar. Sıralar düzenleyip köy odalarında gelişmenin şifrelerini verseler belki ülkemin kaderini değiştirecekler. Bunu benimseyip yollara düşmek okumuşluğun farklılığı olsa gerek. Bu farklılık tüketim materyali olmaktan kurtaracak ortamları yaratmalı değil mi? Memur sendikaları lokallerde bir fazla okey masası temininin gayreti yerine topluma katkı sağlayacak ekip çalışmalarının sıralamasını yapmanın hevesinde olmalı. Toplumu aydınlatma noktasına bağdaş kuranlar gönüllere de bağdaş kurmuş olacaklar. Haydi hayırlısı. Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: