Her yazıya başlayışımda babam ve
dedem gözlerimin önüne gelir. Kimi zaman söyledikleri bugün gibi gözlerimin
önüne dikilir. “Bugünü düne eşit olan zarardadır” diyen onlardı. Nerden duyup,
nerden okuyup dillerine pelesenk olmuştu bilmem ki.
“İnsan hiçbir şey yapmamış olsa
bile o gün yiyeceği ekmeğin parasını olsun kazanmalı” gibi sözlerde ederdi
babam mesela. Bu sözler, paragöz ya da materyal bir zihinle söylenmiş sözler
gibi de gelebilir insana. Sözlerin üzerinde durmasam da onların boş lakırdı
etmeyeceğini bilirdim. Bilmek neler kazandırmamış ki bana. Bildikçe yüreğime
doluşur ilhamlar. İlhamın başkasını bağlayıcı özelliği olmasa da kişinin
kendini bağlayan bir yanının varlığını hatırlatır akıl. İlhamların
bağlayıcılığı sağlar belki de toplumsal yararı. Neyse…
Bizim bölüm şefi imalatta çalışan
bir kişinin boşa harcadığı her dakikadan hareketle toplamdaki işgücü kaybına
getirirdi hesabı. Oradan ülkenin zararına götürürdü sözü. Çoklara sıkıcı
gelirdi bu hesap. Ama doğruydu. Bölüm şefinin hesapları da aklımın bir
köşesindedir hep. Kulakları çınlasın.
Belki de bu yüzden ilçemdeki
kahvehane sayısını merak ederim. Bu yetmez lokal, klüp ve dernekleri dâhil
ederim işin içine. Kaç masada okey, kaç masada iskambil kâğıdı var yarı puslu
havada çetelesini tutmak isterim. Tutarken acırım harcanan vakte. Harcarken
harcandığımızın farkına varırım. Kaybı, kayıplara eklerim bir çırpıda. Eklerken
oyunlara, yepyeni laklağa, yepyeni aylaklığa masa açar kimileri. Bunu dinlenmek
olarak algılayıp tembelliğe yelken salarlar belki de. Tembelliğin yasalarını
yazıp popüler kanun üretirler durduk yerde. Ah ki ah!.
Kaç
lokalde kitap okunur, kaç
kahvehanede ciddi gazete yazısına en azından göz atılır? Ya da yılda kaç kitaba
para verilir?
Belki de kahvehanelerde boşa
harcanan vakti gördükçe severim köyümün insanını. Köyümün adını bu yüzden
bayrak yapmak isterim göğsüme. Pazar yerlerinde bu yüzden haykırırım “Demirli”
adını. Haykırdıkça yarattıkları onca katma değer doluşur aklıma. Haykırdıkça
boşa geçmeyen vakit görülsün isterim. Haykırışla uykulardan uyarmak isterim
aslında.
Ne yaparsınız ülkemin geleceği
adına böylesine bir alan açıyorum bende. Memurlar kahvesinin oyun masasında
sayıların çetelesini tutana bir bardak çay ikram ediyorlar diye teslim olup,
yalakalık yapacak değilim. Bu konuda gerekirse göğüs göğse kavgaya(!) hazırım.
Babamın ve dedemin ettiği minnacık
sözlerin tasarımıdır herhalde geldiğim düşünce noktası. Böylesine ciddi bir
konuda kelam etmeye gayret ederken romantik şiirler de yazacak değilim. Duygu
esasına değil gerçek esasına dayalı sözler etmeye kararlıyım. Sinir krizlerine
girenler olacağını bile bile hem de.
Hele kimileri de var ki
kahvehanelere soluklanmaktan öte bağdaş kuruyorlar. Yatağı döşeği taşıyacaklar
neredeyse. Bağdaş kurmaları sürekliliğin işaretidir tamı tamına. Bunu toplumun
“okumuş” dediği insanlar yapıyorsa üstelik vay halimize. Okumuş dediklerimiz
kitapların başına bağdaş kursa anlaşılır bir durum. Kahvehaneler yerine toplumu
daha aydınlatıcı alanlara bağdaş kursalar aylaklığın esaretinden kurtulacaklar.
Sıralar düzenleyip köy odalarında gelişmenin şifrelerini verseler belki ülkemin
kaderini değiştirecekler. Bunu benimseyip yollara düşmek okumuşluğun farklılığı
olsa gerek. Bu farklılık tüketim materyali olmaktan kurtaracak ortamları
yaratmalı değil mi? Memur sendikaları lokallerde bir fazla okey masası
temininin gayreti yerine topluma katkı sağlayacak ekip çalışmalarının
sıralamasını yapmanın hevesinde olmalı. Toplumu aydınlatma noktasına bağdaş kuranlar
gönüllere de bağdaş kurmuş olacaklar. Haydi hayırlısı. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder