Halil Oral/Tavşanlı
Maddenin ruhla birleştiği varlıktır
insan. Duyguyla donatılmış, faziletli,
yanı sıra fanidir de. Taşıdığı yükü bilmeyen hamal var mıdır? Belki de
vardır. Ama insan yine de insandır.
Tarih boyunca gelişme süreci içinde
ortaya çıkardığı maddi ve manevi değerlerse kültürüdür. Kültür insanın hayat
alanıdır kısaca. Davranışlarımızdır. Farklılığı belirleyen, milleti millet
yapan kökten süzülüp gelen birikimdir.
Alışkanlıklarımız, inancımız,
düşüncemiz, tavrımız, adetlerimiz ister maddi olsun ister manevi kültürümüzdür.
Bizi başkalarından ayıran bu değerlerdir. Kültürel zenginlik ya da kültürel
yoksulluk yaşayan toplumlar var mıdır? Elbette. Kişiliğimizle, kültürel
zenginlik, yoksulluk arasında bağ hep vardır. Milletlerde de bu böyledir.
Sel baskınlarında yaşanan toprak
erozyonu gibi kültürel birikimler de, kültürel baskınlara uğrayabilir. Gerekli
önlem alınmaz, özümüze aykırı olanı ayıklamasını bilmezsek yozlaşma kaçınılmaz
olur.
Kültür düşüncedir, sanattır, türküdür.
Yeme içmedir, giyim kuşamdır. Asalettir, geçmiştir bir yandan. Sevincimiz,
şevkimiz, heyecanımızdır. Ağıdımız, ağlayışımızdır. Övüncümüz, öğün aşımızdır.
Oysa ne çok şey değişti. Anam bile
hep der. “Bizim bildiklerimizden bişey kalmadı” diye. Neler değişmedi ki.
Geçmişi hatırlamak, bugünü
sorgulamaktır da bir taraftan. Sorgularken sormaktır.
Tarihimiz geçmişimizdir.
Bugünümüz dünün sonucudur. Bugünkü
noktaya nereden ve nasıl ulaştığımızı bilirsek, yarınlarda zemin tutmak daha
kolaydır. Önceyi bilmenin sonrası, aydınlıktır, aydınlatmaktır.
Unuttuklarımız kaybımızdır her daim.
Yaradılışının gereği insan unutmaya meyillidir. Biz de çok şey unuttuk. Belki,
unuttuklarımızın farkına bile varmadık. El yordamına yol yürüdük kimi vakit. El
yordamları yorar mı? Mutlaka.
Gelecek kuşaklarla daha güçlü
bağlar kurmak adına unuttuklarımız olduğunu da bilerek, eksiklerimiz olacağını
düşünerek yine de bir ışık kimin görevi. Karınca kararınca. Hamallığın hakkını
vermek gerek. Şiirde, türküde, yürüyüşte sunmak gerek. Anadolu’yu taşımıyorsa
dil, göynümü haykırmıyorsa türkü neye
yarar ki? Fiziksel arzuların şehvet dolu çarklarında ezilip şuh kahkahalar
atıyorsa kalemim zenginliğim ne ki?
Zurnam zurna gibi ötmeyince,
kavalım ağaç kuruluğunda kalınca hangi yoksulluğu tanırım ben?
Gördüm; Kar üşüdükçe baş kaldırmış
çiğdem çiçekleri. Gün vurdukça boyamış eğnini öz rengine. Hamallığının farkında
olanlar, var mısınız anlatmaya. Tarihimi kültürümü bugünümü öğünümü, övüncümü
taşımaya. Var mısınız yarına ışık olmaya. Diliniz şiir saçsın, gönlünüz neşe. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder