7 Mart 2012 Çarşamba

İNSAN FANİDİR! KÜLTÜR?



Halil Oral/Tavşanlı
Maddenin ruhla birleştiği varlıktır insan. Duyguyla donatılmış, faziletli,  yanı sıra fanidir de. Taşıdığı yükü bilmeyen hamal var mıdır? Belki de vardır. Ama insan yine de insandır.
Tarih boyunca gelişme süreci içinde ortaya çıkardığı maddi ve manevi değerlerse kültürüdür. Kültür insanın hayat alanıdır kısaca. Davranışlarımızdır. Farklılığı belirleyen, milleti millet yapan kökten süzülüp gelen birikimdir.
Alışkanlıklarımız, inancımız, düşüncemiz, tavrımız, adetlerimiz ister maddi olsun ister manevi kültürümüzdür. Bizi başkalarından ayıran bu değerlerdir. Kültürel zenginlik ya da kültürel yoksulluk yaşayan toplumlar var mıdır? Elbette. Kişiliğimizle, kültürel zenginlik, yoksulluk arasında bağ hep vardır. Milletlerde de bu böyledir.
Sel baskınlarında yaşanan toprak erozyonu gibi kültürel birikimler de, kültürel baskınlara uğrayabilir. Gerekli önlem alınmaz, özümüze aykırı olanı ayıklamasını bilmezsek yozlaşma kaçınılmaz olur.
Kültür düşüncedir, sanattır, türküdür.
Yeme içmedir, giyim kuşamdır. Asalettir, geçmiştir bir yandan. Sevincimiz, şevkimiz, heyecanımızdır. Ağıdımız, ağlayışımızdır. Övüncümüz,  öğün aşımızdır.
Oysa ne çok şey değişti. Anam bile hep der. “Bizim bildiklerimizden bişey kalmadı” diye. Neler değişmedi ki.
Geçmişi hatırlamak, bugünü sorgulamaktır da bir taraftan. Sorgularken sormaktır.
Tarihimiz geçmişimizdir.
Bugünümüz dünün sonucudur. Bugünkü noktaya nereden ve nasıl ulaştığımızı bilirsek, yarınlarda zemin tutmak daha kolaydır. Önceyi bilmenin sonrası, aydınlıktır, aydınlatmaktır.
 Unuttuklarımız kaybımızdır her daim. Yaradılışının gereği insan unutmaya meyillidir. Biz de çok şey unuttuk. Belki, unuttuklarımızın farkına bile varmadık. El yordamına yol yürüdük kimi vakit. El yordamları yorar mı? Mutlaka.
Gelecek kuşaklarla daha güçlü bağlar kurmak adına unuttuklarımız olduğunu da bilerek, eksiklerimiz olacağını düşünerek yine de bir ışık kimin görevi. Karınca kararınca. Hamallığın hakkını vermek gerek. Şiirde, türküde, yürüyüşte sunmak gerek. Anadolu’yu taşımıyorsa dil,  göynümü haykırmıyorsa türkü neye yarar ki? Fiziksel arzuların şehvet dolu çarklarında ezilip şuh kahkahalar atıyorsa kalemim zenginliğim ne ki?
Zurnam zurna gibi ötmeyince, kavalım ağaç kuruluğunda kalınca hangi yoksulluğu tanırım ben?
Gördüm; Kar üşüdükçe baş kaldırmış çiğdem çiçekleri. Gün vurdukça boyamış eğnini öz rengine. Hamallığının farkında olanlar, var mısınız anlatmaya. Tarihimi kültürümü bugünümü öğünümü, övüncümü taşımaya. Var mısınız yarına ışık olmaya. Diliniz şiir saçsın, gönlünüz neşe. Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: