31 Mart 2012 Cumartesi

DİK VE EĞİK


Halil Oral/Tavşanlı

İlkokula başladığım günleri bugün gibi hatırlarım. Parmaklarım arasında zar zor sıkıştırıp tuttuğum tahta yapılı kurşun kalem, oldukça büyük görünürdü. Gözümü bile koruduğum olurdu kalemden.  İşaret ve orta parmağın birbirine bakan yüzlerinde kalemi sıkıştırmaktan ezilmeler oluşmuştu. Kalemi sıkmasam, doğru çizgilerin bile eğrilmesinden korkardım.
İlk çizgi çalışmalarına doğrularla
başlamıştık. Doğruları eğriler takip etti.  Eğik yazılar, dik yazıların ardından geldi.  Nedenini bilmediğim halde doğru eğriden daha candan,  dik olanı eğrilip bükülenden daha sevimli bulmuştum. Mizacım sanki buna daha yatkındı.  Eğilip bükülen çizgileri çekebilmek için tek çizgili defteri bile eğmek gerekirdi. Bunu dahi deftere yapılan haksızlık ve işkence sayardım. Hatta hakaret.  Kaç kez, “Biraz daha eğ” ikazları yemiştim öğretmenden.  Eğip bükebilmek yetenek mi yoksa sevip meyletmek mi hala sorgularım bu yaşta. Öğretmen doğrunun yanında niye eğri çizgi çalışmaları yaptırmıştı? Amaç; eğri ve doğruya, dik ve yatığa karşı beceri kazandırmak mı yoksa her ikisinden haberdar edip bizi bize bırakmak mıydı? Doğru ve dik olanı daha samimi ve candan buldum ben. Doğrular ok gibi canımı acıtıp yüreğime saplansa da kimi vakit, vazgeçmedim.  Sınıf atlayıp coğrafya dersleri gördükçe dünyanın, hatta evreninde eğriliğini anladım. Bunu anladığım, hatta Einstein’in uzayın eğriliği üzerine yaptığı çalışmaları okuduğum an nasıl da şaşırmıştım. Günlerce çocukça uykularım kaçmıştı. Buna rağmen cetveli pergele tercih ettim. Bir noktaya oturup daire çizen, onlarca doğruyu hapsetmeye kurgulu pergeli elime bile almak istemedim. Öğretmenden pergelli dayaklar bile yedim cetvel yüzünden. Hayat boyu eğriliğe karşı doğru çizgiler çizmek daha mantıklı, daha ahlaki geldi bana. Doğru çizgiler çizdikçe eğrilenler halkalar çevirmeye devam etti. Eğilmek eğrilenlerin marifeti oldu.  Zaman zaman eğriler güç birliği yapıp yeni eğri formülleri ürettiler. Her eğdikleri çizgi, her yaptıkları çengel can yaktı.
Bitişik yazı da daha ilkokul yıllarında öğretilen bir yöntemdi. Doğrular bitişmekte, yan yana durmakta sıkıntı yaşarken, eğriler bitişmekte hiç zahmet çekmediler.
Hep merak etmişimdir. Acaba insanlar eğriden haberdar olmasaydı; yine eğri-doğru, dik-bitişik mücadelesi olur muydu? Onca dik ve doğru çizgi arasında dünya nasıl bir dünya olur, buna karşı ahret nasıl şekillenirdi?
Hey Allah’ım! Nereden nereye.
Varın gerisini siz düşünün. Eğik ve dik arasında sizde gidip gelin. Dokuz köyden kovsalar da en büyük erdemin eğri evrende doğru çizgi çizmek olduğunu çevrenize hatırlatın. Hatırlatın çünkü yazılar eğrildikçe bakışlar hatta görüşler eğriliyor. Bakışlar eğrildikçe başlar eğiliyor. Başlar eğildikçe sokaklar eğriliyor. Sokaklar eğrildikçe yapılar çarpıklaşıyor. Yapılar çarpıklaştıkça topyekûn çevre eğriliyor. Çevre eğrildikçe yaşam eğriliyor. Yaşam eğrildikçe insanlık mahvoluşa gidiyor.
Ne çekiyorsak eğrilenden çekiyoruz velhasıl. Yapmamız gereken doğrulara tutunmak herhalde. Dik duranın yansıması cılız kalsa da yıkılmazmış. Hay Allah! Bu yazıda nasihat gibi oldu nedense.  Olsun! Benden söylemesi. Sağlıcakla. 

Hiç yorum yok: