10 Aralık 2024 Salı

ÇOMAKTAN ATLAR!

 

Kentin sokaklarından bunalıp daraltılar basmaya başladı mı insanı; kıra, ormana atma arzusu doğar içinde. Kırdan, bayırdan söz açınca, bu yazı da böyle başlayınca “tat verdi” diyenler de olabilir. Şehrin itfaiye düdüklerine,  polis sirenlerine, ambulansların yol isteme telaşlarına alışmış (farkında bile değildir kimi) olanlar, şuna rast gelirsem yüzüne karşı “yazma kırı bayırı” diyeyim, diyerek ortam kollayanlar bile vardır.  Sizce doğru mu? … şöyle anlatayım; yazılarımı okuyan (bir kişi hariç) çoğu edebiyatçı “aferin çekti” be ya.. Kırı bayırı oluşturan, üstüne basıp geçtiğimiz, toprak dediğimiz şey benim mayamı şekillendiren simgedir simge. Özümdür, özündür kardeş!.

Toprağa dokunmadan bırak edebiyatı,  tarih bile anlatılamaz. İnsanlar konuşa konuşa anlaşırmış! Niye kır, bayır dediğim anlaşıldı herhalde..

Oturduğum semtten Eğrigöz Dağı görünmüyor. Görünür görünmesine de, önde engel teşkil eden evler, tesisler filan… Gitmeye  kalksam çomaktan atlar lazım bana!

İlçenin hastanesi şehrin yüksek noktasında.  Ovaya ve çevre manzarasına oldukça hâkim. Oldum olası uzaktan küçük tepelerin sırtları,  dağların zirveleri, hele Eğrigöz’ün ak düşmüş saç gibi karlı başının uzak seyri huzur vermiştir içime.  Ak başın üstüne güneşin kılıcımsı altın aydınlığı  değmişse; gözlerim Dereli hamamında yunup çıkmış gibi olur.

İlçenin tüm yapıları bile ayağımın altında kalıyor buradan. Sokak sokak dolaş.  Şurası gar binası, şurası stad,   şu yeşillik Ada Mesireliği. Vay vay vay! Şurdaki görünen Emet yolu, Aha şura Balıkesir yolu. Şu yokuşa ağan yol Kütahya yolu. Geniş sandığım yollar uzaktan bakınca daralıyor kardeş.  Yere uzanmış “yılan ölüsü” sanki”!

Ovanın yakın noktasında gözüme takılan, uçuşa çıkmış kuş sürüsü. Hangi türdür uzaktan kestirmek zor mu zor. Hareketler kıvrak, sürü halinde yaptıkları esler, hayranlık uyandıracak şekilde. Sanırsın kuşların dans gösterisi. Milimlik arayla ve o hızla birbirlerine kanat bile dokundurmadan uçma tekniği insan aklını şaşırtacak biçimde. 

Bu noktada yepyeni düşüncelere dalmamak mümkün değil. Motorlu araçlar karayollarında birbirlerine toslayıp, ölümlü kazalar yaşarken, kuşların havadaki dansı üzerinde düşünmemek;  görmezlikten gelme, ihmalden öte ne olabilir. Bu uçuşun, projesi ve mühendislik ilmi üzerinde durmak lazım kardeş! Kendi payıma “kuş kadar olamıyoruz” demek geliyor içimden. Uf, Ufff!

 Uzak ufuklara ve manzaraya nasıl da dalmışım.  Yanımda şimdi bir çakı bile yokken, ağaç yapılı çomaktan atlara binip, sulak alanlarda çokça biten yıngıl bitkisinden kestiğim kımçaklar aklıma düştü. Deh dehh!.  “Dehh!”dedikçe Viyana kapılarında, Hicaz yollarında at süren dedelerime vardı iş.  Vardı da, meramım kıra bayıra dair yazı yazmaktı.  Konu nerelere uzandı gördün mü?  Hayal kurmaya gör.  Görmekle bakma arasındaki çizgi farklılığında yaşamaya gör! Velhasıl düşünen varlık olarak insan ol da gör!

Kendi iç dünyamda duygudan duyguya yeldirip dururken acil girişindeki görevlilerin telaşı, hastane yokuşunu hızlı tırmanışla can derdinin sinyalini veren ambulansın sesi, daldığım hayallerden geri getirdi.

Sedyeler, koşturan hemşireler, doktorlar, açılan kapılar, başından yanağına pıhtılaşmış kan birikmiş kazalılar.  Nasıl haber aldılarsa, kazalının etrafında ağlaşan kadınlar,  kızlar, oğullar!

Viyana kapılarına dayanıp, Mehtere vaziyet aldırmışken; görünmez kazaların kaygısına düşüyor insan. Tüm bunlar, Esedin yer altındaki ölüm hapishanelerinin keşfedildiği anda oluyor.  Rüyadan rüyalara geçiş gibi.  Benim derdim bana yeter. Kimi tatlı kimi acı.. Sağlıcakla

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Seninle birlikte Kalemli Hastanesinin önünden gözlemlemiş gibi oldum .Maşallah gözlerinin,kulaklarının,duygularının hakkını veriyorsun .Bizlerede iletiyorsun.
Çok teşekkür ediyorum selamlarımı sunuyorum