Köyün, köylünün işi bitmez. Güne günlere sığmayacak kadar yığınla iş vardır. Sıraya koymaya kalksan, insanın kafası karışır. Sırt üstü yatmayı özlersin kimi vakit. Tüm ayrıntıları biliyor olmam, yıllardır işlerin içinde yaşamam; gevezeliğime sebeptir. Bağışlayın, bağıışlayın! Derdi olan konuşurmuş. Anlat anlat bitmez.
Yıl yorgunu, biraz da iş yorgunu
yüreğim var kardeş! Anlattıkça yeniden yaşar gibi oluyorum çok şeyi. Anlatırken
tekrar dertlensem de, anlatının
gerçekçiliğine vurulup, birilerinin başımı okşadığı filanda yok. Kimsenin adamı değilim çünkü. Belki de o
yüzden anlam katıyorum yaşama. Dudaklarıma yapışan geçmişin hüzünlü güzelliğini
döküyorum ortaya. Ne olacağını bilmeden, neden niçin diye sormadan. Yaşam değirmeninin ağır tonajlı taşlarına
bedel ödeyerek, hatta “öf” bile demeden.
İnsan öğündükce ve öğütüldükce
olması gereken şekline bürünüyor belki de. Yaşamın çarklarında öğütülmeyen insan,
ölürken bile eksik kalırdı yeğenim. Öğütüldükce ölümün gerçekliğini daha iyi
kavrar, kavratırsın. Kavradıkça daha doğru noktalara konumlanırsın. Konumlandıkça; giyiminin süsü püsü olmasa da,
sözlerin derinliğinde yaşamanın güzelliğine
erişirsin.
Hayat ağacının resmini çizip,
türünü veriyorum; yaprak döken mi, dökmeyen mi diyerek. Yaprağını neden döker,
dökülmese ne olurdu soruları bile derinliğe sevk eder insanı. Yaşamak, düşünmeyi
gerektirir. Ağaç altında oturup, parklarda banklara kasılıp boş boş kaykılmak
eksikliktir cancağızım. Boşa dönmek,
döndürmektir. Boşa alınan araç bile ufacık meyilde kayar gider.
Hangi mevsimsin sen? Bahar mı, yaz
mı, kış mı , sonbahar mı? Böyle sorunca, ne olduğunu veya olmadığını anlar
insan. Hangi bitkisin ya da hangi ağaç?
Her mevsimin, her bitkinin dünyanın işleyişinde bir rolü vardır. Sen
hangi roldesin, hangi rolsüzlüğün kaygısızlığındasın?
Yazmak böyle bir şey. Köyden
köylüden girdik, ay gün derken; cümleler kendi ciddiyeti içinde sorular
savaşına büründü. Ciddiyet insanı sıkar bazen. Fakat ciddiyetin olduğu yerde
huzur artar, güven çoğalır.
Duygusal düşünce yoğunluğu arttıkça,
sanki evren kafamın içinde. Her bir duygu, her bir düşünce durmadan
dürtüklüyor. Değirmen taşı beynimde
artan hızla dönüyor. Kim bilir, şarkılarda böyle çıkmıştır ortaya. “ Durdurun
dünyayı başım dönüyor” demiş sözün şairi.
Derin duygular kendi içinde cirit
atarken, milletin şikayet ve ihbarlarını
dosyalar almıyor. Uf, Uff! Ölümün
eksiksizliğinin kaygısından öteye geçiyor çok şey. Huzur başımızı çevirince
görülebilecek kadar yakın oysa. Uf! Uff!...
Köyün, köylünün işi bitmez!
Tembellikse insanı canından bezdirir. Farkına varmaz kimileri tembelliğin
insanın kendine kötülük olduğunu. Her yokluğun altında tembellikler yatıyor
kardeş. Ben yazdıkça, aklında deli
soruları biriktirip fırsat kollayanları
görür gibiyim. Köyde kimse kalmadı ki iş kalsa diyenlerin sayısı gözden kaçmayacak nitelikte. Köyler kimsesiz kaldıkça
arsızlaşır rüzgar. Kavunun tadı kaçar, buğday öz yitirir. Yitirişle bozulur
aklın ayarı.
Köy içinde vuuuuv, vuuuuuvv! Vuv, vuv, vuv! diyerek yükselip uzayan siren sesi. Sesten ürküp
telaşeyle uçuşan kuşlar, N’olmuş diyerek kulak
kabartacak kimsesizliğin içinde akşam ajansının flaş haberi: Köydeki son kişi
hastaneye getirilirken yolda öldü! Başımız sağ olsun. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder