23 Aralık 2024 Pazartesi

KÖYDEKİ CİN!

 Rahmetli anamın bunaldığı anlardaki öfkesi  kendine olurdu. Çaresizliğinin çıkış yoluydu belki de. Yumruğunu göğsüne vurdukça, ağzından “ Naha Allah!” diyerek arkası gelen “ahlarla” alev dökerdi.  Ötesi… o kadardı işte! Dahasına gücü yetmez kendi canını acıttığıyla kalırdı. Anası genç denebilecek yaşta ölünce üçü kız dört kardeşin en büyüğü olarak hayatın yükünü çekmek ona kalmıştı. Yüreği ezikti, duyguları yanıktı…anamla ilgili böylesine bir giriş yaptım bilerek ve hissederek. Ana deyince; konuya dikkat artar, duygunun boyutu yükselir. Asıl anlatmak istediğim konu, köylerdeki yaşam ve iletişimle ilgili. Yine yanık yine ezik duygular..

Köyün,  köy muhtarı ve dördü asil olmak üzere sekiz de azası olur. Köy imamı ve okulun müdürü de doğal üyesidir. Gerçeği söylemek gerekirse muhtarda “odun olsun, bizden olsun” mantığıyla baskın sülalelerden çıkardı. 

Köy okullarına gönderilen öğretmenler, köylerin kalkınmasına yön veren yol gösteren yapıda olurdu. Sonradan çetrefilli işler işin içine girince asıl amaç yolundan çıktı, gitti. Bizim köyde iki öğretmen vardı. Birden üçe kadar olan sınıfları biri, dördü beşi biri okuturdu. İkisi de genç bekar öğretmenlerdi. Birinin babası üst düzey olmasa da bizim ilçede önemli konumdaydı. Arkada sırt dayayacak baba olunca (!), havası da farklıydı. Havadan baskın karakter  haline dönüşüyor kimileri.. Ezmek ezilmek de  bu güçle başlıyor işte.

Köylüler, devlet adına hizmet gören memurlara “ büyük adam, bir bilen” olarak bakar saygı gösterir. Biraz da “devletin adamı” diye alttan alır. Ona “hır” yapsa zararlı çıkacağını da bilir temkini de elden bırakmaz.

Bir köyümüzden kayda aldığım türkülerden birinin sözleri şöyledir: “Kaymakam geliyor kaymakam/ dünyanın sonunda ne var sor bakam”. Fazla söze gerek var mı? Bilendir, danışılacak adamdır.  En doğruya işaret edecek kişidir. Düşünendir. Devlettir, devletin adamıdır

Bu saygıyı nadirende olsa kötüye kullanan görevliler çıkmıştır. Köylünün içinden devlet memuruna yakın olan kişilerde  bu yakınlığı, kişisel çıkarına ya da başkasını zaptı rapt altına  almak için kullanır. Bu konuda anlatılacak çok öykü ve ayrıntı vardır da, biz bu kadarcık değinmiş olalım.

İki genç öğretmen hergün kavga ederlerdi. Zamanın muhtarı araya girer, sakinleştirirdi. Üç gün sürmez yeniden.

Köy hayatı zor, imkanlar kısıtlı. Yeme içme anlamında üretimin merkezi olması sebebiyle maddi yönden avantajı olsa da.   “Mırığı kırmış” derdi anam niyetini bozmuş olanlara, Baskın karakter olanın merkezi yerlere tayin isteyerek gitme isteği kafasında şekillenmiş.  Kavgannın derinliğinde yatan ana mesele  tam olarak bu. Sebep yaratmak. Ama olmuyor…  dar çerçeve içinde köyle, köylüyle de mecburen içli dışlısın... 

Olmaz dediğin şeyler olur hayatta. Hele insanın olduğu yerde olmaz demeye gelmez.

Köyde jandarma timleri, birilerinin evinde arama tarama..  Allah, Allah! Köy dediğin ne ki, bir avuç yer.  Mesele evden eve, dilden dile.. Köylü; n’olmuş, n’olmuş diyerek herkes birbirine meraklı sorular...

Öğretmende gidiş o gidiş. Vay be!... şeytan yapmaz bu türden oyunu. Ekmeğini yediği insanları töhmet altında bırakarak tayin çıkartmak. Cin işi bu olsa gerek. İnsan olan yapar mı? Yapıyor işte. Hem de mürekkep yalamış olsa da..

Uydur bir hikaye.  Tüu, tüuu, tüuuuu! İnsanlığı öldürdün be ya..  Bir  anam gibilerine bak bir de  buna. Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: