17 Aralık 2024 Salı

ZURNACI!

 Şu bizim zurnacı inişte güzel adamdır, hoş adamdır.  Hele muhabbet düğünler üzerine kuruldumu değme keyfine.. Zurnasını çaldığı düğünleri anlat, anlat bitiremez. Anlatırken birazda gurur  yapmaz desem yalan olur. Tam gelin alınacağı sıra bozulan düğünler,  anne kavgasıyla başlayıp kopan ilişkiler. Ühhü,  anlatması bile düğün ahengindedir İniştenin. Anlatımının heyecanına tuz biber ekmenin en kolay yolunu da bilirim.  

Genç seymenlerin “benim dediğim türküyü üflemedin”  diyerek üstüne nasıl yürüdüler İnişte? diye soruyu sorduğun an değişir muhabbetin rengi.  Zurnanın zırt dediği yere parmak basmaktır bu soru.  İnişte soruyu gelişinden anlar zaten. Kaşları yukarı kalkınca aşağı inmesi zaman alır.  Hay Allah! Söz duraksar, yüzündeki masum duruş, fırtına öncesi durağanlığın şekline bürünür.   Şimdi “fiçciyi yuttuk” korkusuna kapılırsın görüntü karşısında. Bizim ki de hınzırlık işte. İniştenin damarına basma vakti mi şimdi…

İniştenin düğün hikayeleri bitmez de, ya hamam hikayeleri. Temel fıkrası gibi Temel! Ucunu çıkardık anlatmasak olmaz.  Anlatsak, Zurnacı İnişte hepten bozulacak. Son zamanlar hareketi azalan hatta bahçesine yeşillik adına öteberi ekemeyen Teyzem  duysa muhabbeti, ev sıngıldar yerinden. Şakası yok sıngıldar.

-“Eğlence mi edinirsin İnişteni. “U’nun zurnasını” dinler dinler ağlaşırdı insanlar. Dümbekçi  Salih’in, davulcu Sabri’nin deriye tokmak vuruşları değişirdi. Aylar öncesinden hatta yıllar evvelinden  “çalgıcı” sırasına girerdi insanlar. Kızlar,  düğünlerinde illaki “O” olsun diye inat ederlerdi. Kiminden para da alamazdı ama.. neyse. Alamadıklarını da hatır’a deyip geçiştirem”..

Alamadıkları paralar aklına gelince öfkesinde azalma olduğunu sandığım teyzem;

-         “Eğlenip durman allesen şu İniştenle.”

Biz anlatmasak  kim hatırlar Zurnacı İnişteyi, kimin aklına düşer ki.. Zaman unutur, unutturur yeğenim.  Ama yazı unutmaz, yazdıklarımız unutulmaz. Hatta  Zurnacı İniştenin  zurnasının dilinden üflediği nefesinin  damla damla su olup toprağa nasıl düştüğünü hafızaya koyar. İnişte’nin zurnasının sesini düğün alayına gelenler bilirde cin ve şeytan deliğini  çok kimse duymamıştır. Yaaa!, zurna kuru bir ağaç değildir  sadece.. hikayedir, ağıttır, türküdür, övmedir, övünmedir! Belki de Teyzem; bu çalgıyı tanıdığı için kendince gücenir laf kondurmaz İnişte’ye..

Teyzem  ne derse desin. Sözümüzden geri dönmek yok. Ucunu accık çıkardık bi kere. Hamam hikayesini anlatcez!.

Zurnacı Eniştenin teyzemizle izdivaç ettiğinin ilk yılları. Açıkcası teyzem ova köylerinden birine gelin gitmiş. Biraz da nasip kader işi bu işler. Adam ufak tefek, ele avuca sığmayan tuğ!  Isınma, ısındırma yılları.. her onbeşte, ayda bir bizim köye ziyarete gelirler. Dolu dolu çantalar, erzaklar, hediyeler!  Buda ayrı bir ayrıntı, farklı hikayelerin mevzusuu.. bir gün anlatırız.

Dereli Hamamları(kaplıca) bize yakındır. Gelmişken kaplıcaya gidelim denir Merkeplerle kaplıcaya gidilir. Kaplıca havuzlarının üstleri çınar dalı, öteberiyle kaplıdır. Havuzlardaki su derinliği ortalama insan boyu düzeyindedir. Enişte yüzme bilmez. Yüzme bilmeyenler su kabaklarını sırtlarına bağlayıp havuzlarda yüzerler o vakit. Başka yüzdürme aracı yoktur.

Enişte, suyun biraz daha üstünde kalayım mantığıyla kabakları ayak bileklerine bağladığı gibi havuza atlar.   Sonuç;  bir çırpınış, bir lıkırtı.  Lıkır lıkır! Su kabarcıkları havuzun tabanından üstüne ulaşır. Fark edilip  kurtarılır.  Teyzem kızmasın diye ayrıntılarına dokunmuyorum artık. Ama benim Zurnacı İnişte’m  bir gazidir aynı zamanda.  Teyzemin de kıymetlisidir. Yörede yaşayan tüm zurnacılara selam, ölenlerine rahmetle.Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: