Köy düğünleri başkaydı. Hazırlığı aylar öncesinden başlar, elden koldan tutacak kim var, kim yok ortaya çıkardı. Telaşe esnasında işin ucundan tutan tutmayan fark edilmiyor gibi sansan da, sonrasında özel kayda alınmışcasına akla düşerdi.
İşe yaramadığımız vakitler anam;”
Fasülye sırığı gibi dinelip durman”
derdi. Kimi de fasülye sırığından
öte süs bitkisi gibi duruyor kardeş. Yalan mı?
Dost bitkileri de vardır ki, pusula
bitkisi gibi hem döner hem yön gösterir. Dar vakitlerde eliniz ayağınız olur bu
tipler.. Sıkıntınız azalır, gönlünüz genişler..
Düğünün etliği; aylar, hatta yıllar
öncesinden alınır özel besiye çekilir kardeşim. Keşkeği, fasülyesi, nohudu,
yufkası, düğünlük ekmeği, haşhaşlısı, susamlısı, hoşafı, hoşaflığı üh hü, bir
yığın telaşe. Hepsinin tedariği,
ayıklanıp hazırlanması zamana sığdırılacak işler.
Anamın tabiriyle “eğer salonlarda şimdi
pek goley!”. Düşünmeyince kolaylaşır
işler. Düşünmeyince kaygısız kalır insan. Düşünce azalınca, düş aranır sosyal sitelerde.
Düşüneceğin bir şey kalmadığında inadına
güçsüzleşir insan. Neyi düşüneceğim ben? Ailemi, çoluğumu çocuğumu, hısım
akrabamı, konu komşumu, köyümü köylümü… mahallemi, ilimi ilçemi, yöremi, ülkemi,
insanımı…. Düşünecek o kadar çok şey varki..
İnsanlar yalnızlaştıkça salon
düğünlerine yöneldi. Kimilerinin göbeği sıngıldıyor takıların üstüne salon
bedeli ödeyince. Bu sıngıldayış uzun sürünce, aile içi ahengi bozan boyuta ulaşıyor
işler. Adliye salonları, televizyon proğramları dolup dolup taşıyor. “Boş ver,
taşsın yeğenim taşşşşsıınn!”.. “Taşsın!” ifadesi sevincimin emaresi sanılmasın.
Kendimce öfkenin kinayesi işte.
Ölçüp biçiyorum? Neyi ? Eskiyle
yeniyi canım…Yardımlaşma olunca iş koymazdı insana iş!. Yalnızlaştıkça bunalımlar
artıyor. İşinin üstesinden gelebilenler
de bir ene, bir ene. Başlar göğe değecek nerdeyse….
Sıradanlığın güzel tarafları
vardır. Kendi potansiyelinin farkına vardıkça
mütevaziliği, duruşunu güzelleştirir insanın.
Düğün salonlarının girişlerine
dikilip gözleyin. Sarraflar defile
düzenliyor sanki. Gösteri ancak böyle olur birader. Sıradan bir giyimle sıradan
bir iştirak gerçekleştirsek daha anlamlı olmaz mı? Iıh! Giyim kuşamın üst sınırını, takıların
şangırtısını göstermenin yeri tam da bu
salon. Süsü ve süzgünlüğü de artırdın mı, ezip geçtin
ortalığı. Yaşasın huzur!
Başkaları huzursuz!.. Olsun, bana
ne, bana ne!
Dostların düğün gibi en mutlu
günlerinde, salonlara geliş seromonimiz, takı ve giyim gösterilerimiz şık bulmadığım alışkanlıklarımızdan. Bu eylemin
bulaşıcılığı da ayrı tehlike.
Güzel alışkanlıkların emeğe, alın
terine ihtiyacı vardır. Bunu göze alabilmek gerekir. Yardımlaşma, dayanışma gibi değerlerimizi
sürdürüp yaşatabilsek, topyekun toplumsal huzurumuz bile
artacak. Birbirimizi düşündükçe daha da güçleneceğiz cancağızım!
“Hatayı görmek değil çareyi, bulmak önemli” demiş Martin Ford! Çare; alışkanlıklarımızı
gözden geçirip, değiştirmek. Mesele hassas, çözümü bizde. Çözümü bizde olan
meselenin zoru mu olur?
Meseleyi ne kadar anlaşılır ifade
ettiğim tartışılır. Meseleler ifade
edilebildiği ölçüde çözüme yaklaşır. Toplumsal dengelerin bozulması, küçük
küçük hatalarımızı görmezden gelmekle başlıyor olabilir mi? Bize huzur veren
davranışımız, başkalarının huzursuzluğuna ıslık çalıyor olabilir. Huzurum kalmadı fani dünyadaaa! Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder