Ben anlattıkça bıyık altından kıs kıs gülüyordur kimileri. Gülsünler hiç sorun değil. Ben de gülüyorum bazen kendi halime. Bu gülüşler kimi vakit hüzün yükünü de içinde barındırıyor canım. Olsun yaşadık, gördük. Yaşama ve görmeler mücadele gücü kazandırdı bize hiç yoktan. Yetenek ve becerilerimizin gelişmesine vesile oldu en azından. Zorlukların ve yoklukların tutsağı olmak insan olana ağırdır. Ağırlığın altında ezilmeye boyun bükmek insan olana yakışmaz velhasıl.
Çoban kültürünün ortaya çıkardığı
hava raporu vardır. Eskiden meteoroloji mi vardı kardeş. Olsa bile radyo
dediğimiz şey bile daha dün çıktı ortaya. Mesele şu ki insan her yeniliği, her
buluşu zorluklar karşısında keşfetmiştir.
Bizim köye yağmur bulutları Eğrigöz
Dağı üzerinden gelirdi. Hatta Eğrigöz Dağı üzerinde iki yol izlerdi. Bu, rüzgârın koşma hızına ya da köyün kuzey
ve güneyindeki sıradağ biçimindeki ormanların çekim gücüne göre güzergâh
çizerdi. Birinci yol Samanlık tarla- Sarıkaya-Emirler istikameti, ikinci yol
Düverlik ormanları üzerinden Taşlı dağ- Karakova- Dağdemirli.. Yağmur bulutları
Eğrigöz Dağı üzerinden doğu yönüne alçalırken yönünü belirlerdi. Bulutların
havadaki geliş gidişlerine göre de havanın açık mı kapalı mı olacağının tahmini
şıp diye önceden bilinirdi.
Buğdayları kosayla biçer, yalk
araba dediğimiz öküz arabasıyla harman yerine taşır, yığın ederdik. Mümkün mertebe etrafa fazla dağıtmadan yalk
arabanın üzerinden direnle olabildiğince tepeye atardık. Bu atışı
kolaylaştırmak için arabayı harmana yanaştırma işini rüzgâr yönünü dikkate
alarak yapardık. İnönü dediğimiz yöne
yaslandı mı yağmur, harman yerine koştururduk. Harmanın dağınık yerlerini
toplar, var olan çullarla üstünü örterdik.
Harman ıslandıkça dövenle öğütme işi gecikir, zorlaşırdı. Bazen dövenin altındaki buğdayı palas-
pandaras savurup su değirmeninde un
yaptırmaya giderdik. Bu savurmayı, bu gidişi yaşamayanların anlaması zor
kardeş. Hazırda başka buğday yok yeğenim. Bu kadarını söyleyeyim de gerisini
sen tasavvur et. Yokluğun buyurduğu yön
mücadeledir. Mücadele etmemenin sonucu miskinlik, el açmaktır. El açacak kimse
olsa aç ama el açmak utançtır cancağızım. Ya işte böyle..
Hey gidi günler hey!.. Çöplüğümden
çıkarıp çıkarıp yazıyorum. Olmayan takım
elbiselerimi, ayakkabılarımı, çeşidi bol sofraları..
Düş gemilerimi bu limanlardan alıp en
görkemli koylara sokup çıkarırken eğleniyorum şimdi. Eğlenirken cümlelerin
hassasiyetine sığınıyorum bir taraftan.
Acıma, acındırma değil mesele. En zorluklarda bile kendi ekmeğimizi
yedik biz. Tarhana çorbasının ardından
süpürgeliğin teliyle diş kurcaladık ne haber!. İsyan da çözüm aramadık bizim
oğlan..
Doğada zorluklar ve yokluklar
pusuda bekler durur. Hangi yaşta, hangi
gün ve saatte kimin kapısını çalar bilinmez.
Yağmur ve kar accıık daha yağmasa
gör sen bağrış ve çığırışları. Barajlar kurudu barajlar. Geçmişteki bizim boş
buğday ambarları gibi dibi görünüyor barajların. Anamın harman gözlediği gibi
su gözleyeceğiz.
Suyu bulmak armağandır insana. Doymak bilmeyen açgözlülüğümü bu şekilde
bastırıp şükre soyunuyorum bazen ben.
Yapay zekânın gündemi hızla
kapladığı zaman diliminde ilkel anılara yol verip armağan ediyorum size. Bu edişle c,oşarken boşluğun sarmalından
kurtulmaya gayret ediyorum. Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder