Tavşanlı- Emet karayolu ovayı karnından boyuna yarıp geçer. Bu noktada hem yolculuğun seyri hem de doğanın gözlemi güzeldir. Suyun birikim oluşturduğu düz arazi içinde kaygısız seyrek adım atan, sürüden kalmış birkaç leylek, telefon direğinin üstünde dikkatli bakışlarıyla şahin kuşu, Boncuk mavisi gökyüzünü, Ayvalı üzerinden beyaza bürümeye niyetli cıvıltılı bulut kümesini seyre doyum olmaz. Bu seyrin ortasını, yola kontrol noktası oluşturmuş ekip aracının varlığı keser. Doğanın oluşturduğu büyüyü rastgele kusurdan yiyebileceğin ceza böler mi böler. Hay Allah!
Derecik üzerinde bulutları yararak
gelen, güneşin metalini parlattığı yolcu uçağı uçmaya ait duygularınızı
depreştirirken yüksekliğin verdiği korku “pat” diye bedeninizi kaplar. Bu korkuya, toplu halde aracınıza doğru fişek
gibi gelen köpekler eklenir. Az önce yolun en sağına “cıkdık, cıkdık” diyerek
ses çıkaran dörtlülerinizi yakıp aracınızı park etme fikrinden cayarsınız bu
yüzden. Sol camı indirip bir nefes hava almakla yetinirsiniz. Hiç almamaktan
iyidir kardeş!
Şehrin gürültüsü, kalabalığı,
koşturmacası, korna sesleri,
fabrikalardan gelen ne olduğu belirsiz kokudan sıyrılış bile kuş tüyü kadar
hafif kılar sizi.. O esnada güzelliğe
dair unuttuğun ne varsa şırıl şırıl su misali dökülür içine.. Hayalden hayale, düşten
düşe koşarsınız. Yola paralel şekillenmiş Balıkesir demiryolu hattında
“Selamsız Bandosu”nun karşılama yaptığı yerde, yükünün ağırlığı böğürtüsünden
belli olan trenin düdüğüyle depreşirken sıyrılırsınız hayallerden. Bu sıyrılışla
Çökren Deresinin kıvrımlı yolunun ciddiyetine bürünürsünüz. Yol medeniyettir,
yol gitmektir, yol ehemmiyettir. Kavuşmak, kavuşturmaktır ötesi…
Çökren Deresinin uzak derinliğinde göğe
yükselen havaya ak düşüren buhar beyazı Dereli kaplıcalarının gökyüzüne
savruluşudur. Sıcaklığının bedeninizi kuşattığını hissedersiniz bi an!
Eşi benzeri görülmemiş doğallığı
karşısında pek çok eksikliği görmezden gelirsiniz. Kükürt kokusunun güzelliğini
ancak onda bellersiniz. Hatta kaya diplerinde oluşmuş kükürt tozuyla islenmiş
gab-gacağı ovmak istersiniz.
“Gab- gacak” dedim ya ben. Bunu da
göze batıra batıra yazdım ya.. Beni dile, değil dillere düşürecek, nokta tam da
burası. Gerisi ıvır zıvır. Öğrencisinin yazılı
kâğıdından ötesini okumamış, sırtını kendince ideolojilere yaslayarak güç
devşirmiş edebiyatçıların mır mır edecekleri yer burası. Olsun.. yol boyunda yaz kış yeşilinden taviz vermeyen iğne
yapraklı çam ağaçları, bodur ardıçlar. Ardıcın kuytusunda gıli gıliyi kursağına
indiren karatavuk. Ühhüüü! Çam ağacının
genç dallarına kesesini örerek Çökren rüzgarında salınıp, hakimiyetini haykıran
böcek sürüsü. Gel de yok say doğada. Gel de o kesenin içindeki yaşam için
meraklanma sen. Uf uf!
Yaşayan bir tek ben değilim doğada
yeğenim. Sen de deği,lsini. Neler var, neler!.
Benliğinden çıkarak önünde pürüzsüz, yalın ve ıpılık duran doğadaki
öykülere kulak vermemek, farkında olmamak eksikliktir cancağızım.
Çarşıya gidecektim. Mevsimin
çilentisi içinde vakti öldürecektim. Tam çıkma fikrindeyken laptopu fark etmiş olmam
Tavşanlı-Emet yolundaki yolculuğa attı beni.
Ne iyi oldu böylesi. Yalın ve duru bir yolculuğun öyküsüyle tanıştırdım
sizi.
Uzun ince bir yoldayım/ Gidiyorum
gündüz gece. Yolculuğunuz bereketli
olsun. Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder