3 Aralık 2024 Salı

YOLLARIN İNCESİ

 

Tavşanlı- Emet karayolu ovayı karnından boyuna yarıp geçer. Bu noktada hem yolculuğun seyri hem de doğanın gözlemi güzeldir. Suyun birikim oluşturduğu düz arazi içinde kaygısız seyrek adım atan, sürüden kalmış birkaç leylek, telefon direğinin üstünde dikkatli bakışlarıyla şahin kuşu,  Boncuk mavisi gökyüzünü, Ayvalı üzerinden beyaza bürümeye niyetli cıvıltılı bulut kümesini seyre doyum olmaz. Bu seyrin ortasını, yola kontrol noktası oluşturmuş ekip aracının varlığı keser.  Doğanın oluşturduğu büyüyü rastgele kusurdan yiyebileceğin ceza böler mi böler.  Hay Allah!

Derecik üzerinde bulutları yararak gelen, güneşin metalini parlattığı yolcu uçağı uçmaya ait duygularınızı depreştirirken yüksekliğin verdiği korku “pat” diye bedeninizi kaplar.  Bu korkuya, toplu halde aracınıza doğru fişek gibi gelen köpekler eklenir. Az önce yolun en sağına “cıkdık, cıkdık” diyerek ses çıkaran dörtlülerinizi yakıp aracınızı park etme fikrinden cayarsınız bu yüzden. Sol camı indirip bir nefes hava almakla yetinirsiniz. Hiç almamaktan iyidir kardeş!

Şehrin gürültüsü, kalabalığı, koşturmacası,  korna sesleri, fabrikalardan gelen ne olduğu belirsiz kokudan sıyrılış bile kuş tüyü kadar hafif  kılar sizi.. O esnada güzelliğe dair unuttuğun ne varsa şırıl şırıl su misali dökülür içine.. Hayalden hayale, düşten düşe koşarsınız. Yola paralel şekillenmiş Balıkesir demiryolu hattında “Selamsız Bandosu”nun karşılama yaptığı yerde, yükünün ağırlığı böğürtüsünden belli olan trenin düdüğüyle depreşirken sıyrılırsınız hayallerden. Bu sıyrılışla Çökren Deresinin kıvrımlı yolunun ciddiyetine bürünürsünüz. Yol medeniyettir, yol gitmektir, yol ehemmiyettir. Kavuşmak, kavuşturmaktır ötesi…

 Çökren Deresinin uzak derinliğinde göğe yükselen havaya ak düşüren buhar beyazı Dereli kaplıcalarının gökyüzüne savruluşudur. Sıcaklığının bedeninizi kuşattığını hissedersiniz bi an!

Eşi benzeri görülmemiş doğallığı karşısında pek çok eksikliği görmezden gelirsiniz. Kükürt kokusunun güzelliğini ancak onda bellersiniz. Hatta kaya diplerinde oluşmuş kükürt tozuyla islenmiş gab-gacağı ovmak istersiniz.

“Gab- gacak” dedim ya ben. Bunu da göze batıra batıra yazdım ya.. Beni dile, değil dillere düşürecek, nokta tam da burası. Gerisi ıvır zıvır.  Öğrencisinin yazılı kâğıdından ötesini okumamış, sırtını kendince ideolojilere yaslayarak güç devşirmiş edebiyatçıların mır mır edecekleri yer burası.       Olsun.. yol boyunda yaz kış yeşilinden taviz vermeyen iğne yapraklı çam ağaçları, bodur ardıçlar. Ardıcın kuytusunda gıli gıliyi kursağına indiren karatavuk. Ühhüüü!  Çam ağacının genç dallarına kesesini örerek Çökren rüzgarında salınıp, hakimiyetini haykıran böcek sürüsü. Gel de yok say doğada. Gel de o kesenin içindeki yaşam için meraklanma sen. Uf uf!

Yaşayan bir tek ben değilim doğada yeğenim. Sen de deği,lsini. Neler var, neler!.  Benliğinden çıkarak önünde pürüzsüz, yalın ve ıpılık duran doğadaki öykülere kulak vermemek, farkında olmamak eksikliktir cancağızım.

Çarşıya gidecektim. Mevsimin çilentisi içinde vakti öldürecektim. Tam çıkma fikrindeyken laptopu fark etmiş olmam Tavşanlı-Emet yolundaki yolculuğa attı beni.  Ne iyi oldu böylesi. Yalın ve duru bir yolculuğun öyküsüyle tanıştırdım sizi.

Uzun ince bir yoldayım/ Gidiyorum gündüz gece.  Yolculuğunuz bereketli olsun. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: