Akşam geç vakte kadar yazılar, belgeseller, birikmiş işler derken uykuda dağıldı gitti. Sabah işe gitme derdi olmayınca er yatmışsın, geç yatmışsın mesele olmuyor. En azından gündüz şekerleme yaparım rahatlığında oluyor insan. Daha da uyku tutmayınca camın gerisinden gökyüzünü, yıldızları, ışıklarından tanıdığım uçakları, alev şelalesi şeklinde atmosferde kayıp giden göktaşlarını seyre dalıyorum bir vakit. Daldıkça, düşten düşüncelere sarkıyorum. Hatıralar geceye düştükçe, uykuları silip süpürüyor.
Kavun tarlasını geceleri özellikle domuz gibi yabani hayvanlardan korumak için beklerken hele gökyüzünün seyri bir başka olur. Sırt üstü toprağa öylece uzanıp santim santim gözlersin. Kimi yıldızların göz kırptığını sanır yakınlıkduyarsın!.
Cırcır böceklerinin cırıltısı, minik derenin küçük göletlerinde koro halinde kurbağa sesleri. Az ötedeki tepeden tilki ve çakal ulumaları. Yabani hayvan koku ve seslerini duyan tarlaya bırakılmış bekçi köpeklerin havlamaları.
Sessiz sandığımız gecelerin kendine has curcunası vardır vesselam. İçimde en ürperti yaratan, geceye hüzün salan, kuzu kuşunun sesi olurdu. Bunu duydum mu, içimde korkuya meyilli derin bir sessizlik peydahlanırdı. Hep de gece yarısından sonra karanlığın içine ağıt olur düşerdi bu ses.
Kuzu kuşunun kendince acıklı bir hikâyesi vardır. Bu hikâyeyi de anamdan ağzım açık dinlemiş, dizinin dibine yanaşarak yeniden anlatmasına ısrarlarım olmuştur. Belki de bu yüzden Kuzu kuşunun çığlığını duyduğumda annem dikilir karşıma. Bu dikiliş hüznümün katlanmasına sebep olur.
Kuzu Kuşu’ndan bahsedince kısaca öyküsünü unutanlar için hatırlatmak gerek.
Kötü huylu sürü sahibinin çobanı; dalgınlığına gelir kuzuları kaybeder. Çoban çok üzülür ve sürü sahibinden korkar. Üzüntüsünden; Allahım kuş olup uçayım da buradan gideyim diyerek dua eder. Kuş olup uçtuğuna inanılan çobanın geceleri “kuzu kuzuuu” diyerek kaybettiği kuzuları aradığına inanılır. Bu kuşun sesini bölgemizin ormanlarında geceleri hala duyulmaktadır.
Gök yüzünü seyrederken acıklı hikâyesini bildiğin kuşun hüzün yüklü sesini duyunca gecenin zifirisinde duygularla yoğrulursun. Bu zifiri de yüreğin havalanıp havalanıp uçar da, ne yapacağını bilemezsin. Tam bu esna da ayakucundaki otların arasında Yıldız Böceğinin ışıltısı imdada yetişir. Onun varlığını bilmek ürpertini azaltır. Gökyüzü, yıldızlar, kayan göktaşları, karanlık, cırcır böceği, çakal, köpek, kurbağa, karanlığı boğan kuzu kuşu sesleri derken önünüzde beliren Yıldız böceği. Uf uf! Derin karanlığın içinde ışığını fark ettiğiniz böceğin kendini görmek istersiniz de “pıt” diye söndürüverir lambasını. İçinizde azalan ürpertinin yerini derin düşünceler doldurmaya başlar yeniden. Yattığınız toprak zeminde doğrulup bir müddet öylece oturursun. Bu oturuşla Kuzu kuşunun ağıdına Neşet Ertaş’ tan duyduğun tüm bozlakları eklemek istersin. Haykırışlarına tercüman olduğunu bildiğin “ Böyle Büyüdük” şiirini bağıra bağıra seslendirmeyi düşlersin.
Hafiften esmeye başlayan yelin tesiriyle rastgele öteberi ve kuru çam dallarıyla şekillendirilmiş cergemsi yapıdan çıtırtılar gelir. Gecelerde bu sesler neden bu kadar net duyulur? Dikkat kesildikçe örtüde kullanılan kurumuş karaçalı yapraklarının rüzgârın vuruşuyla çıkardığı hışırtı olduğunu fark eder rahatlarsın.
Uzak ufuğun gerisinden puslu aydınlık kendini göstermeye başlayınca “Ay”ın doğuşuna şahitlik edersin. Ay tepeye tırmandıkça geceye gölge oyunlarının ritmi düşer de üşür üşür gidersin.
Bu üşümeyle“Geceler Yarim oldu” türküsü dilimden dökülüverir….. Sağlıcakla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder