10 Aralık 2024 Salı

DÜŞ/ÜN DARLIĞI!

 

Öteden beri pazar yerlerinde esnafın hatta üreticilerin ürünlerini tanıtmak için nasıl çığırtkanlık yaptıklarına şahitlik ederim. Hangi ürün hangi köyden ya da hangi bölgeden geldiğini de bilirim. İnsanın toprakla bağı olunca iddialı cümlelere takla attırıyor kardeşim. Dereboyu köylerinin biberi, Kışlademirli Köyünün kavunu,  domatesi, börülcesi,  Değirmisaz’ın bal kabağı,  Dağdemirli’nin çırası gibi üretim alanıyla anılan ürünleri vardır. Kavuna tek başına kavun, domatese domates denmez, yöresiyle birlikte adlandırır. Adlandırma bu şekilde sürünce; bölgede domates de desen, kavun da desen Kışlademirli adını bilirsin.

Demirli bölgesi geçmiş yıllarda meyvecilik açısından oldukça cılızdı.  “Cılız” kelimesinin yanıltıcı yanı olur.  “Yoktu” demek daha doğrucu. Hep var olan bağlarından bahsedilir. “Bağ” ön adı veya ekiyle adlandırılan arazileri vardır. “Ebeciğin Bağ ardı”, “Kırbağlar”, “Devşimentlerin bağ yanı” adıyla zikredilenlerden bazılarıdır.  Sahi, “Bığışın bağları” vardır birde.

Aslında adı var da bağ yok.  O mevkilerden geçerken olmayan bağlar gözlerimin önüne dikiliyor. Durup dururken ad konmaz kardeş.  Konmuşsa hikmeti vardır mutlaka.

Hayal dünyamda yapılandırıyorum araziyi.  Şu tarafa eksenez,  bu tarafa ata sarısı,  yan bölgeye karası,  aha da şuraya sakaryası...  Asma kütükleriyle süslüyorum çevreyi. Üzüm yiyen karatavuklarla, saksağanlarla, bin bir türlü kuşla, hatta arılarla dostluğumu pekiştiriyorum gün gün. Öğleye kadar bir asma kütüğünün, öğleden sonra bir başkasının altında oturuyorum. Keyfe bak keyfe!.. “Beş yıldız” kondurmak kâfi gelmez bu keyfe. Hayalimde yaşayan bu keyifle coşuyorum desem yalan değil!

Umut etmek ne güzel duygu. Bak, ikindiüstü Alabarda istikametinden gelen yelle, asma yapraklarının narin, bir o kadar da ağır başlı sallanışlarına bakar mısın?  Toprağımda sallanan asmanın yaprağı değil, al bayrak sanki.

Gündüz arazide dolaşıp hayaller kurarken, rüyalar uykularımı bölüyor. Düşler gerçekmişçesine uyanıp yatağın üstüne doğruluyorum. Bir müddet nerde olduğumu anlamanın şaşkınlığında kalıyorum öylece.  Bağlar kurup bağlar dizecektim gündüzünde. Şıralar akıtacaktım pekmezliğe yol alan. Ekmekler banacaktım yumuşacık…

Ensemden aşağı ter boşaldığını sağ elin tersiyle yoklayınca fark ettim. Uykusunda doğan saldırmış kuş telaşesindeki hamleyle, çeşmede elimi yüzümü yıkarken, saçlarımın dalaşmış horoz tüyüne döndüğünü gördüm. Hey Allah’ım!.. İnsan rüyaları bu kadar gerçek mi yaşar.  Düşünceden düşe koşarken rüyalar bu kadar mı bunaltır insanı.

Saf saf her ayrıntıyı anlatmaya çalışırken, çaktırmadan kıs kıs gülen adam, “kardeş, kıçın açıkta kalmış” diyecek, diyemiyor. Diyecekte, dediğinde verilecek tepkiyi kestiremiyor. Kestirse; katıla katıla gülerken, dalgasını geçip rahatlayacak.

Aslınsa bi kurulsa şu bağlar!! “Bi kurulsa”!  “Naparsın şehir yerde aylak aylak” diyececğim kendini işe yaramazlığa ayıranlara. “ Gel, şurda kendi ekmeciğini ye!”demeyi görev sayacağım tam olarak. Yani, domatese, börülceye, kavuna, altın sarısı üzümleri eklemenin çığırtkanlığına ben soyunacağım gün boyu, günler boyu…

-Gel gel! Altın bunlar!. Demirli’den!! Ata sarısı, Arap karası!  Ye, ye, ye!!! Yemeden alma! Tadına bak kardeşcazım!....

Hey gidi hey! İnsanın düşlerinden çıkarıp çıkarıp ortaya atması, böyle bir şey kardeşim! Çok şey önce hayaldir, sonra gerçek! Doğanın dalgınlığı olmaz ama insanın dalgınlığı çok şey kaybettirir.  “Geçimin darlığı biraz da düşüncelerin darlığındandır!”, yalan mı? Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: