Geçmiş yazılarımdan birinde “an mı
son mu” diyerek kendimce sorular yöneltmiş, bir anlamda kendimi sorguya
çekmiştim. İnsanın kendini sorguya çekebilmesi mühim bir mesele. Sorguya çekmek;
menzile doğru yollardan varmanın çizgisini de gün yüzüne çıkarıyor. Sorguya
çekme, hayata bakış açısını insanın kendi kendine izah etmesine sebep oluyor.
Hayatı hangi gözle seyrettiğinin farkına vardırıyor kardeş. Bu seyri tam olarak
yazıya dökebilmek, benim gibi yazmanın acemisi olanlar için oldukça zor.
Sadece var olmanın huzurunu kendi
içinde yaşayanlar için yazmak kolaydır. Bu dar ve bencil kalıp içinde bunalmak
gibi bir kaygıları yoktur ki. Onlar için kendi “anları” yeter de artar çok
şeye. Aslolan sonken, anın keyfinde kalmak aldatıcı ve kolaycı bir tutum oysa.
Toplumla, yurtla, tarihsel
değerlerle, var olan maddi ve manevi birçok kıymetle bağ kuramayanlar romantik
aşk duygusuna sarılıp cinsi meselelerde şiirler düzüyorlar. Of of!... Rağbet de görüyor mu görüyor cancağızım..
Kendi anından çıkıp ızdırap da
duyabilmeli insan. Faniliğini bilmeli, kendi vücudunda olan değişimin farkına
vararak tarihi ve sosyal çevreyle bağlar kurmalı, teselli aramalı, teselli
bulmalı. Tüm bu buluşların(!) sonucunda işaret fişeği denecek davranışlar
sergilemeli.
Kuşlar âlemi bile ibretlik
olaylarla dolu. Baksak, seyretsek anlaşılacak çok şey. Uzak hedeflere alayıyla
uçanlar daha kolay varırmış. Aile içinde ortak hedefe aynı duyguyla
kilitlenenlerin başarıya ulaşmaması imkânsızdır. Her aile bireyi kendi yönünde
uçmaya kalkarsa birlik diye bir şey kalmaz yeğenim. Ülkeyi bir aile sayarsak
her bireyin uçma rotası ortak menzile hizmet etmeli. Sadece bireysel var
oluşumuzun anında değil topyekûn huzurun gayretinde olmalıyız. Bunun için
bireysel donanımlarımız toplumsal uçuşa katkıya hazır olmalı. Bu anlamda aile
içi planlarım ne olmalı sorusunu kendimize sorabilmeliyiz. Sosyal problemleri
azaltma yönünde hangi katkıları yapabilirim, hayat şartlarının iyileşmesine
hangi çözüm yollarını önerebilirim derinliğinde olabilmeliyiz.
Günün kendi penceremizden
eksilmediğini görmek yetmez kardeşim. Toplumsal
günün çoğalmasına katkı yapacak hangi fedakârlığa hazırız buna da bakmak lazım.
İnsan kendine kaygılandığı kadar, toplumsal kaygı ve sevinçleri de
duyumsamasını bilmelidir.
Rahmetli babam; “bir günü diğerine
eşit olan zarardadır” sözünü çok iyi biliyor olmalıydı ki, ‘hiçbir şey
yapmadığın anda bile günlük ekmek parasını kazanmalı insan’ derdi. Hey gidi
babam hey!!... O kadar boşta,
boşluktayız ki, sorma gitsin.
Boşta, boşlukta durarak bireysel
becerilerimizi bile körelttiğimizin farkında değiliz. Yumurtayı kırıp önüne
koyamayacak çocuklar yetiştirdik. Cinsi ve nefsi duygularının tutsağında
çoğunluk oluşturduk. Beklentileri hazıra dayalı duyguların çoğalmasına katkı
sağladık. Of, of!. İstisnalara sözüm
olur mu? Olmaz kardeşim.. Üstelik alkış tutarım onlara..
Hayal kurmak yetmez! Fayda için,
faydalı olmak için, katkı için, katmak için, ortaya koymak için kıpırdamak
gerek. Sevmek, yanmayı gerektirir kardeş. Damar damar, nefes nefes!
Bu ülke sevmeye değer. Gösterin
yanmalarınızı..
Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder