15 Ekim 2023 Pazar

MAHALLEME MEKTUP 5



Kıymetli Komşularım,

Gümüşü kaplamaya çalışanlar altını gözden kaçırırlar. Hatta sahte gümüş kaplayıcıları en yakıcı, en yıkıcı kelimeleri dillerine pelesenk ederek sarf etmekten çekinmezler. Bencil çıkarların anaforunda savrulur dururlar. Onlar bu savrulmayı yaşarken ve de savurmaya çalışırken dilliyken dilsiz, sözün ustasıyken sözsüz kalışınız sabrınızın tam olarak ölçüsünü verir aslında.

Başarı şans işi değil, tamamen bilginin, donanımın ve birikimin sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanın deneyimlerle sahip olduğu kaynaklara bakma biçimi başarıyı ortaya çıkaran etkenlerdendir. Kaynakları toplumsal faydaya dönüştüren şey de, yüreğinizdeki paylaşma duygusunun  oranıdır.

Sırt üstü yatarak ancak tavan resmi yapabilirsiniz. Bunu yaparken bile çevrede yarattığınız kirlilik hat safhaya ulaşır. Sırt üstü yatmaya alışık olanlar toplumsal dayanışmanın aracı olarak dedikoduyu benimserler.  Boşluklarını dedikoduya yaslanarak gizlemeye çalışırlar.  Toplumsal bağları güçlendirecek yol ve yöntemleri ileri sürmek sükûneti, iyi alışkanlıkları, kaynaşmayı, birliği, beraberliği, ortak hissiyatları, çareleri, huzuru, güveni velhasıl tüm güzel şeyleri çoğaltır. Pek çok sosyal etkinliği gerçekleştirmeye çalışırken hedeflediğimiz tam olarak budur işte.

Plansız, programsız, hedefsiz, amaçsız ortaya çıkışlar bencil arzuların dürtüsüdür. Hangi aksayan yanların tespitini yapıp da hangi çareleri önerdiğini söyleyebilmeli insan? Çare yaratma becerisini, birikimini ortaya koyabilmeli?  

Kendi söküğünü dikemezken el başı düzmeye kalkarmış kimi… Bu bile yorum yapma, değerlendirme  yeteneğinden yoksunluğun ağız şapırdatma halidir. Ühhüüü!.. geç ordan geç!.

Toplumsal meselelerin çözümünde göl olabilmek önemli. Bir bardaklık su ölçeğine erişememiş olanlar çabuk bulanır, kirlenir, ekşir, tadı çabuk bozulur. Bunu bilmek gerekir.

İnsan odaklı çalışmalar önemlidir. İçinde insanın olmadığı hiç bir proje mükemmel değildir. Bu alandaki çalışmalar özveri, çaba ve sabırla orantılıdır. 

İnsanların ihtiyaç sıralamasını bilmenin yolu içinde yaşadığın toplumu gözlemek ve tanımaktan geçer. Bu da zaman ayırabilme, yorum yapabilme, tecrübe ve iç zenginliğiyle mümkündür.

Başarılı olmanın yanında değerli olabilmek de önemlidir. Aldatarak, yanıltarak, kumpas kurarak, yalanlar uydurarak, dedikodu üreterek başarsanız da, değerli olamazsınız. Bu niyet de olanların eni, sonu değersizliği anlaşılır. Anlaşılınca apışıp kalırlar. Uyduruk film üretenler, geniş açıdan değerlendirme yapma yeteneğinden de körelmiş kişilerdir.

Edebi terk etmek insaniyetten çıkmaktır.  Makamlar edeple değer kazanır. Hak, hukuk, korku(!), utanma bilmeyenlerin cehalet ve cesaretleri topluma zarar verir. Hele tek başına paranın arkasından koşanların düşkünlüğü insanlığı çürütür.

Hayatın amacı; yararlı olmak, onurlu olmak, merhametli olmak,  yaşamış olmanın farklılığını yaratmaktır. Ötesi……..!?.

Sağlıcakla.



MAHALLEME MEKTUP 4

 


Kıymetli Komşularım,

Ağlamanın çare olmadığını atasözlerinden biliriz. Her çaresizliğin arkasında çareler mutlaka vardır. Teknolojik gelişmeler dahil hayatımızı kolaylaştıran çok şey, çaresizlikler karşısında ortaya çıkmıştır.

İnsan kimi zaman saman çöpüne bile sarılır. Her sarılış yeni ufuklar açar insana. Her ufukta yeni tecrübelerle donanır insan.

Sivrisinek önce kan alacağı yeri tespit edermiş. Sinir uçlarını uyarmadan kan almak sivrisineğin tecrübesine bağlıdır. Açık söylemek gerekirse hizmet üretmek için, yeterli tecrübe ve birikim gerekir. Kurumları tanımak, çalışma yöntem ve usullerini bilerek kendimizce çözüm yollarını da sundukça hizmet kolaylaşır..

İnsani yönden gelişmeyse, iyilikleri çoğaltıp; kötülüklerin farkına vararak azaltmadaki özverili çabayla olur.

Bir beldenin gelişip yükselmesi ev ve aile muhabbetine bağlıdır. Bu gerçeği bildiğimizden, gayret ve özveriyi elden bırakmadan ekonomik, sosyal ve kültürel desteğimizi aileler üzerinden eksik etmedik. Ailedeki huzurla, komşu birliğini çoğaltmanın yollarını aradık. Bu anlamda bahar şenlikleri, mahallece iftar buluşmaları, özel gün ve gecelerde camimizde seçkin sohbetlere ikramları ilave etmenin heyecanını yaşadık. İçimizdeki enerjiyi, birlik ve beraberlik adına yeni şeyler ortaya koymak için diri tuttuk.

İnsanın cehaleti, insani hastalıkları körükler. Bu yöndeki olası olumsuzlukları azaltmak için mahalle düzeyinde konferansları, sohbetleri çeşitlendirmenin bilincinde olduk.

Mahalle içinde yaşayan ailelerimizi bütünün parçası gibi düşünüp, birliği korumak adına sosyal faaliyetlerle iletişimi diri tutmaya çalıştık. Bu iletişimde doğru denge kurmanın arka planında sevgi, saygı, şefkat, güven, paylaşım, hak ve sorumluluk duygusuyla hareket etme vardır. Mahalle birliği, sağlıklı ve güçlü aileyle oluşabilirdi. Ailelerimizin sağlığını çok yönlü olarak gözlemeyi ihmal etmedik. Gerektiğinde usulünce uyarılarda bulunduk.

Kişisel heva ve hevesini  tatmin için yönetimlere talip olanlar; iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımı yapma, toplumsal meseleleri kendine dert edinme bilincinden yoksundurlar. Aslolan “rıza”dır. İnsan rızayı kendine hedef seçince, maddi şeylerin asla hesabında olmaz!...

“Fazilet insanın içini; zenginlik odasını süsler” miş. Mahallemizde çalışmalarımızı maddi ve manevi olmak üzere iki ana kulvarda yürütmeye çalıştık. Maddi şeyler daha çok fiziki sanat yapılarıydı. Parklar, bahçeler, camiler, yollar, spor alanları, aydınlatma araçları, alt yapılar, hizmet binaları vs. tüm bunların ihtiyaca cevap verecek düzeye yükselmesi için en doğru dili, yöntem ve usulü kullanmaya özen gösterdik. Kırmadık, kırılmadık. Bu yüzdendir ki Tavşanlı bizde nefeslendi. Bu yüzdendir ki yöre Ada Mahallesini dilinden düşürmedi: Sanat yapılarında aksamaların en kısa sürede çözümü için azami hassasiyet gösterdik. İki gün üst üste yanmayan sokak lambamız bile olmamıştır. Bu anlamda kurumlarımızın her birine teşekkürü elden bırakmamak gerekir.

Mütevazılık yönetimde kolaylık sağlayan önemli bir değerdir. Biraz da insanın kültürel yapısıyla orantılıdır. Yorulsak da, mütevazılığı elden bırakmadık.

Toplumsal hizmetin heyecanı, kişisel hizmetten daha büyüktür. Halka hizmet, Hakka hizmettir. Yeni mektuplarda buluşmak üzere. Sağlıcakla. 







MAHALLEME MEKTUP 3

 


Kıymetli Komşularım,

İnsanın kendi eksiklerinin tespitini yapmış olması, zenginliğe ve huzura attığı ilk adımdır. Bilgelik, içinde yaşadığı meseleleri derinlemesine bilmekle oluşur biraz da. 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak mümkün değildir. Mahallenin yönetimine talip olurken, durum tespiti yapmanın üstüne, çalışma planı hazırlayarak yola çıktık. Yazılı olarak taahhütte bulunduğumuz tüm mevzuları bir bir yerine getirdik. 

Duygularımız en büyük hazinemizdi.   Asıl gayemiz toplumsal hizmetti.  Para gibi bir vasıtayı öne geçirmek insanı gayesinden saptırır dedik. Açıkçası parayı düşünmek sahteliği doğururdu. Bu yüzden paranın hesabında olmadık. 

Asıl huzurun sağlıkla başlayacağını bildiğimizden, ilgili kurumlarımızla işbirliğine geçerek,  mahalle ölçeğinde sağlık taramalarını başlattık. Uygun aralıklarla bu işi tekrarladık. Özel hastanelerle işbirliğine giderek; hem göz, hem kalp sağlığı üzerine toplantı ve taramalar geçekleştirdik. “İmkânım olsaydı neler başarırdım!” kuruluğunda kalmadan niyetimiz yetti çok şeye. 

Çevremizde var olan imkânların farkına varıp geliştirerek mahallemize toplumsal faydaları artırdık. Azim, ruhun önemli bir kuvvetidir diyerek yılgınlığa, boş vermişliğe düşmedik. 

Sağlığımızı tehdit edebilecek çevresel pek çok faktörü ivedilikle ve en doğru biçimde ilgili birimlere aktarmanın hassasiyet ve teyakkuzunda olduk. Hizmetin saati olmaz diyerek, her an teyakkuzda bulunduk. Teyakkuz hali, hizmet etmenin en güzel heyecanlarını hissettirdi yüreğimizde.

Mahallemizde hukuku ve huzuru önemsedik. Hukukun ve huzurun ailede başlamasına inandık. Mutlu aileler, mutlu toplumu oluşturabilirdi. Dini ve anayasal yönden bilinç oluşturmanın yolunda bulunduk. “Modern Çağın Gençler Üzerine Etkileri” konulu mahalle bazlı sunumlar gerçekleştirdik. Yetkin kişileri mahallemize konuşmacı olarak çağırdık.

Derdi olanın uykusu olmazmış. Aile ekonomisinden kültüre, sosyal yaşamdan işsizliğe ne varsa dert edindik. Yapabileceklerimizin en iyisini oluşturmanın gayretini taşıdık. Mutluluğun, zihinsel bir süreç olduğunu da düşünerek hem çocuklarımızın hem yetişkinlerin okumasını sağlamak adına, muhtarlıkta kütüphane oluşturduk. Bir kişi bir kişidir dedik.

İnsan tutkularının kölesidir. “Farklı bakış, farklı hizmet” sloganıyla yola çıktığımız gün, toplumsal düşüncelerimizin kölesi olma yoluna çoktan koyulmuştuk. Mahallemizin her yönden  yaşam kalitesini artırmak için koştuk, koşturduk. Etiketlerin hırsına değil, gerçeklerin 

güzelliğine sığındık.

Doğduğumuz gibi öleceğimizi bilen iman sahibi biri olarak, “bugün insanlığa, hangi katkıları yaptım” sorusunu kendimize hep sorduk. İnsanlık ve ona ait değerler her birimizin yaptığı katkıyla gelişip büyüyecekti. Ufacık bir fikir bile katkıydı aslında.

Sağlıklı beslenmek adına “Mahalle ekmek fırınını” kendi imkanlarımızla hizmete sunduk. Fırın hem sağlık, hem ekonomi kattı aileye. Hazine eziyet çekene, çalışıp çaba göstereneymiş. 

Başarı, “istiyorum” demekle olmazdı. Başarının ardında büyük bir çaba ve kendini adama vardır. 

Derdi para olanın hizmeti olmaz.

Mesele,  bir anı bırakabilmek. Yeni mektuplarda buluşmak dileğiyle.. Sağlıcakla                                                                         

                                                                        

MAHALLEME MEKTUP 2

 MAHALLEME MEKTUP 2   (eğitim)


Kıymetli Komşularım,

Akarsu ne güzel hayat dersidir. Küçük engellerin üzerinde köpürür, büyüklerin yanından sessizce geçiverir.(!)

Mahalli idarenin en alt birimi olan muhtarlıkta mahallemize, insanımıza sosyal yaşantımıza engel olan ne varsa üstesinden gelmek için gayret gösterdik. Hiç bir engelin yanından geçip gitmedik. Problemlerin çözümünü kurumların üstüne atma kolaycılığında olmadık. Aksine doğumdan bugüne biriktirdiğimiz sosyal çevremize, hatta kişisel birikimimize görev yükleyerek toplum hayatını kolaylaştırmaya çalıştık. 

Başlangıçtan bugüne yaptığımız her iş, attığımız her adım bir başarı hikâyesidir. Muhtarlık maaşını kendimize gelir kapısı olarak görmedik. Mızmızlık etmeden ve çekinmeden mahallemizin her türlü sosyal işlerinde harcama yapma cesaretinde bulunduk.

Cami derneğine on lira aidat ödemekten imtina edenlerin olduğu ortamda, cebimizden milyonları harcadık.

Duygusuz biri değilim, üstelik dilsiz de sayılmam. İçimizdeki duygu,  empati yapma yönümüzü enerjik tuttu. Her bir ailemizin sosyal, kültürel, ekonomik yapısını yakından gözledik. Bu gözleyiş, yapmamız gereken dokunuşların yolunu açtı. Bu anlamda;

On senelik süreçte çocuk psikolojisini göz önünde tutarak en az toplam altı yüz çocuğumuza (bot, kışlık çorap, eldiven, mont, atkı) giydirdik. İlköğretim seviyesindeki ortalama seksen çocuğumuza yıl yıl eğitim araç ve gereçleri açısından (kalem, kalem çantası, defter, silgi, kalem açacağı, boya kalemi seti, temin edememiş olana çanta ve okul forması) katkısında bulunduk.

Üniversite öğrencilerimizin kimine giyim yardımında bulunurken her birine yıl yıl (11 kişi) maddi katkı yapmaya çalıştık.

İlkokul öğrencilerimize zaman zaman, okul ortamlarında sıcak yemek vererek beslenmelerine katkı sağladık.

Liderlik kısır tartışmaların dışında kalarak daha iyisini hedeflemektir. Sıradanlaşan, mührün adamlığında kalan anlayışla değil, güzel değerleri ortaya koymanın alın terini akıtarak görev yapmaya çalıştık

Sıradan şeylere alışmak kolay, kurtulmak zordur. Biz verdiğimiz emekle, güzel şeylerin hem tadına varmaya, hem de vardırmaya çalıştık. Almak yerine vermenin iç huzurunu yaşadık. Ruhumuzu “aman boş ver, bana ne, kim çalışacak” hastalığına bulaştırmadık.  Güzel şeyleri hedef edindik.

Bisikleti olmayan çocuklarımıza bisiklet temin ettik. Üniversite öğrencilerimiz için gittikleri şehirlerde sosyal çevremizi devreye sokarak yabancı bir yerde ilk anda ellerinden tutmaya çalıştık.

Bir şeyin değerini anlamak için o konuda bilgi sahibi olmak gerekir. Geçmiş yılları birlikte yaşayarak geldik. İnsan aklı unutmaya meyilli olarak yaratıldığından  biz yaptıklarımızı, yapabildiklerimizi (Allaha şükürle) hatırlatmayı görev saydık.

Bilgi, hakikatin yapraklarını aydınlatır, parlatır. Hata değil, çare bulmak önemlidir. Kalite, akıllı gayretlerin eseridir.

Yeni mektuplarda, yeni bilgileri paylaşmak üzere. Sağlıcakla

                                                               

27 Ağustos 2023 Pazar

MAHALLEME MEKTUP (1)

Kıymetli Komşularım,

Gözyaşının bile bir görevi vardır. Gözyaşları, ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.

Gülümsemek hem iradeyi, hem vücudu güçlendirir. Aynı zamanda insanlar arasındaki en kısa mesafedir. Bu sebeple sizlerin karşısında gülen yüzümüzle durmaya çalıştık.

Mahalli idarelerin en alt birimi olan muhtarlık müessesesinde hizmeti esas alarak bu amaca sadık kalmaya özen gösterdik. Dertler derdimizdi, sevinçler sevincimiz.

Komşuluğun önemli bir kavram olduğundan hareketle, afiş ve konferanslar düzenleyerek daha güçlü bilinç oluşturmanın gayretinde olduk. Bu alanda yaptığımız güzel işlerle ilçemize, yöremize, hatta ülkemize örnek olduk.

Azmimiz, yeteneğimizin atıdır diyerek sokakta kedi miyavlasa, köpek havlasa kendimize dert edindik.

Bahane üretme kolaycılığında olmadık. Öncelikle iç hayatımızda dengeleri doğru kurarak karıncalar gibi çalışmanın gayretinden vazgeçmedik.

Etiketlerin kavramının şımarıklığında değil, insan olmanın özgürlüğünde hizmet üretmeye çalıştık. Toplumsal faydayı çoğaltmak için, kişisel işlerimize sınır koyduk.

Ailelerimizin sosyal, kültürel, ekonomik durumlarını yakından takip ederek değer katmanın, aile kurumunun her yönden kalkınmasının hevesinde olduk. Çare üretmeyi görev saydık.

Aslında çalışmalarımızı iki ana grupta sürdürürken kurumları da, kavramları da birbirine karıştırmadık. Mahallemizin adını en doğru biçimde temsil ederken, doğru ifade etmeye de özen gösterdik. Bu yönüyle marka mahalle olma yolunda ilerledik.

Kurumlarımızla doğru ve güçlü iletişim kurarak toplum hayatını kolaylaştırmaya gayret ettik.

Ana sınıfından, üniversiteye çocuklarımızı yakından takip ederek kendimizce ekonomik katkı sağlamanın yanı sıra, giyim-kuşam ve sosyal yönden de destek olmaya çalıştık.

Hizmete talip olurken dünyalık tutkuyla değil, manevi huzur hissiyle talip olmuştuk. Bu sebepledir ki, çıkar peşinde, üçün beşin hesabında olmadık.

Yardımlaşma ve Dayanışma bilincini hep diri tuttuk. Bu anlamda ki kültürümüzün, yıllar sonrasına taşınmasının tohumunu genç nesillerin bilinç altına yerleşmesinin hesabında olduk.

Sağlıklı toplum ve mutlu aileler mottosuyla ilk defa mahalle bazlı sağlık taramalarının öncülüğünü yaptık. Okuyan toplum, bilgili nesiller yolunda ilerleme sağlamak için muhtarlığımızda kütüphane oluşturduk. Evlere ödünç kitap vermeye devam ediyoruz.

Aile hukukunu ve huzurunu önemseyerek, hukuk ve huzur toplantıları gerçekleştirdik.

Bu toplantılar sayesinde birbiriyle tanışık mahalleli olmayı sağladık. Birbirini tanıyan mahallede kendiliğinden güvenlik üst seviyeye çıkmış oldu.

Kiralık ekip kaldırdığımız tarladan ürettiğimiz ürünler, sosyal pek çok etkinliğe katkı yaparken, kültürümüzde var olan değerlerimizin yaşamasına çalıştık. Asla üşengeçlik göstermedik.

Muhtarlıkta kütüphane kurmakla kalmadık çocuklarımızın devam ettiği okullara kitap desteğinde bulunduk. Okullarda giyim ve beslenmelerine katkı sağladık.

Kimsenin boynunun bükük kalmasına gönlümüz razı değildi kişisel, özel gün ve bayramlarda

hem ekonomik, hem gıda ve kurban desteği vermenin huzurunu yaşadık.

İyi ifade edilen sorun, yarı yarıya çözülmüştür. İyi ve doğru ifade etmenin keyfini yaşadık ve yaşattık. Ağlamanın çare olmadığını bilen bir gözlemci olarak çarelerin üreticisi olduk.

Bu ilk mektubumda bir kısmına değinme imkânı bulduğum çalışmaların anlatımına ileriki mektuplarda devam edeceğim.

Sizlere, mahalleme, yaşadığım yöreye, ülkeme hatta insanlığa hizmet etmenin sözünde duruyor saygılar sunuyorum. Sağlıcakla

Halil Oral

Şair-Yazar

Ada Mahalle Muhtarı

20 Ağustos 2023 Pazar

BABAMIN TÜRKÜSÜ MUHANNET

 


Bir arazimiz var ekeceğiz!  Ne ekmeliyiz? Şuraya pancar, şuraya domates, şurasına biber, şuraya buğday,… ekmekten maksat; para kazanmak. Tam olarak rahmetli babamın hesabı bunlar.

Oysa para hırs yapar insanda. İnsani pek çok değeri yok eder. Para pek çok şeyi ezer geçer… İnsanın elini yakar elini! Para dediğin ihtiyaç kadar olmalı yeğenim….Fazlası bozar, bozgunluk yapar. Ya azı? Azına da can dayanmaz. !!!!!

Madem bozuyor para insanı, daha çağdaş  projeler koymalı ortaya. İnsani şeyler ekmeli toprağa.. Şu araziye halıdan saha, şurasına futbolluk saha, şurasına çimden saha, şuraya seyirlik saha,  yürümelik saha, koşmalık saha, mangallık saha, çimmelik saha, yüzümlük saha, parklık saha, kaymalık saha. Dön babam dön! Kay babam kay! Hatta sayıları artmalı bunların. Baksana yer bulunmuyor mevcut sahalarda. Ekimlik sahalar azalsa da fark etmez kardeş. Bağdaş kuracak yerimiz olsun da ekinlik yerimiz olmasa da olur cancağızım!..

Bazıları uzayda saha ararken, mangallık yer mühim!.. Hem mangallık yerlerde yakan top, mendil kapmaca, kör ebe filanda oynanıyor.  Oralar da süzüm süzüm süzülüyor insanlar. Yaprak dolmasının bile tadını çıkarıyor cancağızım. Bağdaş kurmanın tadına vardıkça asma yaprağına su verecek kimse kalmamasının önemi mi var?. Kay gitsin, sar gitsin!

Rahmetli babam hiç düşünmezdi, düşünemezdi böyle şeyleri. Kırk yılda bir Dereli kaplıcalarına gitmeye heveslensek,  “uyuz mu var sizde?” der,  depreşen hevesimizi kırardı. En hevesli anlarımız öylesine geldi geçti. Bu yüzden kalakaldım ben çağ dışı.

Okumak, araştırmak, keşfetmek gibi bi derdim yok bu yüzden. Dert olmayınca bağdaş kurmanın keyfi başka oluyor.

Milattan önce 620 yılında Aydın ili civarında yaşayan Thales fakirliğinden dolayı ayıplanmış. Napmış Thales; okumuş araştırmış keşfetmiş!  Yapma yav! Uf, ufff!

Babam arazimizi tecrübesine göre ekimlere ayırırdı. Hangi bölüm nadas, hangi mevki ekinlik tecrübeyle nöbetlerdi. Yani geçmişin uygulaması  diyebilirsiniz siz. Ama gördüğümüz odur ki, arpalık dediğimiz toprağa eften püften şeyler ekmez, nadasa da koymazdı. Amacı topraktan para kazanmaktı, topraktan aşı ekmeği çıkarmaktı.

Topraktan aş, ekmek çıkarmak gibi dert mi kaldı . Milletçe oturacak yerler lazım birader. Otur otur, yat otur! Aş ekmek nasılsa bulunur. Burada olmasa gezegenlerde….Özgür düşünce bu işte!

Pandemide nasıl buldular aşıları şıp diye!  Tıpış tıpış gittik aşı sıralarına. Hapları onarlı yutturtular valla! Aşıları oldukça ölümsüzlüğün aşısını olduk, hapını yuttuk gibisine keyiflendik. Sonra.. Vay anasına! Dedik kimi vakit..

Bize ekilecek değil, oturacak bahçeler lazım yeğenim. Otururken anlaşılmıyor iğnelerin acısı.

Çoğalsın, oturulacak bahçeler! Çoğalsın oturuşlar! Tutkunun bittiği yerde artarmış mutluluklar! Kaygılarım bile oturdukça dağılıyor ne haber!

Yaşasın mutluluğum!. Yaşasın otururken yan gelip yatma özgürlüğüm! Yaşasın kaygılarımı dağıtan düşlerim.

Yaşasın babamın türküleri!

Beni muhannete muhtaç eyleme!

Sağlıcakla..

8 Ağustos 2023 Salı

KÖR EBE

 


Mutluluk üzerine araştırma yapmaya kalksak az buçuk bir tahminim var da, tahminden öte tam olarak gerçeği görmek isterim aslında.

-Mutlu musun?

-Hayır

-Herhangi bir sıkıntın var mı?

Ühhü ! sor da çekil.. Sıkıntının bin türlüsü.  Bunlar da var mı dedirtir insana.. derken şaşırıp kalırsınız.

Kanaat kalmadı kanaat! Yazının başında hem de bu noktasında bu lafı ettim ya! Damganın en alâsını vurmuştur bile kimileri. Dur dinle bir hele demeye fırsat bırakmadan. Ardından lafı nereye getirecek demeden. Kanaatsizlerin her birini gözüme gözüme sokmaya kalkanlar bile olur. Kanaat en büyük zenginlik aslında. Mutluluğun da en görkemli anahtarı kardeşim. Mutsuzluğun ana sebeplerinden biri kanaat etmemektir yeğenim. Kanaat etmek durağanlık da değildir oysa. Kanaatsizlik hırs gibi dermansız bir hastalığın baş mimarlarındandır tam tamına.

Dünya nimetlerine karşı zaafı olanların hırs hastalığına kapılmaması imkânsızdır. İnsanın değerli üç hazinesi vardır. Saklanıp korunması gereken önemli değerlerdir bunlar. Sevgi, kanaat, tevazu.. 

Kanaat eden insanlar cömerttir de. Mütevazı olanların yöneticiliği güzeldir. Aza kanaat etmeyenlerin hayatı ızdıraplı geçer. Kanaatten nasibi olmayanı dünya malı nasıl zengin eder birader. Hep dahası dahası.. Kiminde paranın hırsı, kiminde makamın, mevkinin hırsı. Uf! Uf!  Ne büyük felaket. Sağlık mı kalır insan da be kardeş. 

Sevgi, kanaat, tevazu… Kelimelere bakar mısın?  İç zenginliğini yaratan devasa değerler. İnsanı saran sarmalayan ipeksi gömlek.

Sevgi; insanın hamurunda olan bir tohum. Bu tohumu çatlatabilmek elimizde. Geçici şeylere yönelip hangi acıları çektiğimiz de kabak gibi ortada. Kıvranıp duruyoruz be birader. Hırsımız, kanaatsizliğimiz, es geçtiğimiz sevgi hangi prangaları vuruyor fakında mısınız?

Başarılı olmak mı değerli olmak mı? Hangisi önemli sizce? Ühhü! Kavramlar birbiriyle içe. Eştikçe çoğalıyor, eşeledikçe karmaşıklaşıyor. İç zenginliğinden psikolojiye, ordan sosyolojiye dallanıp budaklanıyor. Tüm bunlar için daha çok okumak, kendimizi zenginleştirmek gerekiyor. Ütmenin dalkavukluğuna değil vermenin çömertliğine soyunmak gerekiyor.

Bir ayağı Kaf dağınd,a  başı Everestin üstünde dolaşanlar, iç zenginliğinizi kontrol edin. Kişilik elden gittiğinde maddi zenginliğin hükmü kalmaz yeğenim.

Yaşamak bir şeyleri birbirine bağlamaya çalışırken anlam katmaktır. Anlam katmanın kolay yollarından biri de aynaya bakmaktır. Kendimizin ne olduğu  önemlidir çünkü.

Necip Fazıl Kısakürek: ‘Bazı insanlar alçak günülüdür. Bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür’

Küçük öz veriler, iyi davranışların habercisidir bazen.

Bense harmanlanmış duygular için de kör ebe oynayan duygusuz.

Mutlu musun? Iııh!

Sağlıcakla..

1 Ağustos 2023 Salı

BİZ VE FETİH


Bizim yaş gruplarının görsel basınla tanışması çok eski sayılmaz. Hele kırsalda yaşayan insan için televizyon filan oldukça yeni. Radyolar vardı.  Rahmetli babam ajansları hiç kaçırmaz memlekette neler olup bittiğini ordan öğrenmeye çalışırdı. Müzik için pikaplar, gramofonlar sayılı insanda olur ya da hiç olmazdı. Benim bu yazdıklarımı okuyan yeni nesil, ohoo!!, ot gibi de yaşanmaz ki diyerek tiye alabilirler. Biz demiryolu boylarında bulduğumuz gazetelerdeki kültür sanat yazılarını bile okur, radyodaki arkası yarınların saatini iple çekerdik.  Türküler çıktığında radyoyu kulağımıza yaslardık. Büyüklerin hatıralarını, dilden dile aktarılmış hikâyelerini dinlerdik.

Ülke, bu hikâye ve anıları dinledikçe büyüdü ne haber! Tembel değildik. Daha ilkokula başladığımızda üretimin içindeydik. Çalışkandık, düşünceliydik, sosyal ve ahlaki değerleri ailede kavrayan bireylerdik. Üretkendik! Bu yüzden kendi oyuncağımızı kendimiz tasarlardık.

Akıllıydık, erdem sahibiydik.

Önce sağ sol diye ikiye ayırdılar. Kimi sol dedi kimi sağ. Kimi sosyalizm dedi kimi kapitalizm.  Kimi türk dedi, kimi kürt! Kimi Sünni, kimi alevi!  Laik, anti laik! Uf Uf!! Çattılar, çatıştırdılar yeğenim. Akılları çeldiler, zihinleri bulandırdılar kardeşim.

Şimdi farklı bir nesil peydahlanmakta. Duygusuz, vicdansız, algısız, saygısız, sabırsız, özensiz.. Yalansa yalan deyin birader!. Lise düzeyindeki gençlere bir bakın. Allah aşkına dikkatli bakın.  Bakarsanız anlarsınız kim neyin tutsağında..

Sınavlarda birincilerin sayısının arttığına bakmayın siz. Kaç gencin kafası büyülü dünyaların içinde görün. Son yıllarda artış gösteren mezuniyet törenlerinde gençlerin durumuna bir göz atın.  Allah adına atın!

İnsan iç veya dış nedenlerle bir teneffüs problemi yaşamazsa soluduğu havanın kıymetini bilmezmiş. Sosyal medya, görsel basın ve televizyonlar yüzünden kimlerin problem yaşadığını tespit etmek başlı başına araştırma konusu. Ama görünen o ki, ‘sosyal medyadan tanıştığım” diye başlayan o kadar çok mağdurlar görüyoruz ki, rastlıyoruz ki!..

Diyeceğim o ki, yeni nesil ve umutsuz insanlar üzerinde görsel basın ve sosyal medya tam bir propaganda aracı. Tesirinde kalan insanların hayatı alt üst oluyor hayatı.

Televizyon programlarında siyasi tartışmalarda dahil pek çok yayını iptal etsek, alanında başarılı olmuş insanların başarı öykülerini içeren yayınları artırsak, bir akşam birini ertesi akşam ötekini, işadamlarını, düşünürü, sanatçıyı, sanayiciyi sahip oldukları imkanları, hayatları, mekanları başarıya götüren anahtarları peş peşe sıralasak çok geçmez gerçek manada çağ atlarız çağ!

Sosyal ve görsel medya bilgi sahibi yapmaktan çok bir veya birilerinin amacına kanalize etme aracı olarak ortaya çıkıyor. Akıl ve düşünceden uzaklaşan insan  kanalize olmanın hastalığına kapılıveriyor.  Hastalanan insanda hak hukuk bilincinden tut da pek çok maddi manevi olgu değersizleşiyor cancağızım.

Sonrası bir curcuna bir curcuna sorma gitsin! Şimdi kendimizi fethetmenin zamanı. Sağlıcakla

23 Temmuz 2023 Pazar

SAÇLIK OTU VE STOP!..

 

Maddi yokluklara, fiziki pek çok eksikliğe rağmen, kıstırılmış bir çocukluk yaşamadığımızın ancak bugün fark ediyoruz. Var olan hayvanlarımızı otlatırken tabiatı tanımanın özgürlüğünü yaşamışız en başta. Börtü böceğin doğadaki davranışlarını gözleyip dersler çıkarmışız akıllım!. Doğadaki canlıların doğumla ölüm arasında yaşamsal savaşlarına şahit olmuşuz gün gün. Sıra kayası oynarken, saçlık denen ottan fırlatma füzeleri yapıp stop çekerken özgür düşlerin en kaygısız heyecanlarını yaşamışız güzel kardeşim. Bu bizim en büyük zenginliğimizmiş meğer.

Biz heyecanla saçlık otlarını göğe fırlatırken kimlerin bize stop çekmesinin hesabın da olduğunun farkına bile varamadık.

Teknolojinin ilerlemesiyle iletişimin arttığını sanırken hangi kirli oyunların oyuncusu olduğumuzu, hangi gündüzlerin karanlığına hapsedildiğimizi anlayamıyoruz bile. Of, Offf!

İletişim arttıkça, güvenlik temel ihtiyaç haline geldi ne haber!..

Telefonlar, tabletler; anasından yeni doğan çocuğumuzu esir aldı yalan mı? Onsuz yemek yemiyor, onsuz dur durak bilmiyor. Çocukları esir alırken biz dışında mı kaldık esaretin. İmam hutbedeyken telefonda gezinti yapan onlarca cemaat var camide.. Camideki cemaat iletişimin gözetiminde.  Gözledikçe gözetiyorlar(!) bizi, ahbap bildiğim!.

Elektronik ortama tutsak edilen biz; elimizdeki tablet, bilgisayar,  bir türlü kopamadığımız cep telefonu yoluyla teknolojik gelişimin bireyi, bilgi toplumunun ferdi olduğumuzu sanırken gelişim ve iletişim bozukluğunun pençesine düştüğümüzü anlamıyoruz bile. Ne acı, ne yakıcı!

Bu yakıcı ve kıstırılmış durumdan kurtulmak için ne yapmalı? Benim kendimce önerilerim mutlaka var da “-Hadi ordan!” demenizden çekinirim cancağızım!

Doğa yürüyüşlerine çıkalım. Kızılay gibi bazı kuruluşlarımız zaman zaman bunu yapıyor mesela. Katılalım. Müzik gruplarına dahil olalım. Çocuklarımızı belediyelerin hem enstrüman hem koro çalışmalarına dahil edelim, dahil olalım. Kendi türkülerimizi kendimiz söyleyelim.

Masal günleri, şiir günleri, tiyatro günlerini artıralım.  Açık havada oturup boş boş çekirdek çıtlatmaktan öte ne varsa sayılarını artıralım.

Üreten değil tüketen,  satan değil anlamsızca alan,  veren değil harcayan, paylaşan değil yalnızlaşan, güçsüz ve ümitsiz birey yapan, endüstrileşmenin yarattığı yalnızlaştıran hayal dünyasından kurtulmamız şart mı şart.

Özünde sosyal bir varlık olan insanın robotlaşması, ruh sağlığının bozulması hayra alamet olmasa gerek.

Kapı çerçevesi muhkemleşen evler, kepengi çelikleşen dükkânlar, türlü türlü güvenlik kameraları, alarm sistemleri hapishanelerde değilde nerde olurdu. Bu hangi yalnızlığın hapishanesi.

Belediyelerimize, tüm okullarımıza, üniversitelerimize, diyanet işlerine, sivil toplum örgütlerine, tüm yerel yönetimlere daha fazla, daha fazla görev düşüyor kardeşim. Adamlığın yarışlarının kimseye faydası olmayacak. Kuru kuru sempozyum bildirileri yayınlamak yetmez. Çıkışın yollarını resmeden gayretleri artırmalıyız.

Sağlıcakla…

21 Temmuz 2023 Cuma

ESTETİK!....

 

Duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının topuna kültür deniyormuş.  Bu tarifi yaparken sözlüğün sözcüsü oldum ben.

Şimdi ‘kültür’ sözcüğünü ne kadar yerinde kullanıyoruz ayrıntılı bakmak lazım. Kültürlü insan dediğimiz zaman ne anlıyoruz da neyi ifade ediyoruz.  Kendi kendime böyle sorular sorduğumda dilim dolaşıp kem küm etmeye başlıyorum. Zihnimde düşünceler kayboluyor, kelimeler dağım dağım dağılıyor.

Bendeki bu durumu dost meclislerinde anlatınca herkeste akıl veren fikirler havada uçuşmaya başlıyor. Vitamin takviyesinden, çörek otu yutmaya varan öneriler.. Allah öneri üretme zenginliğine sahip dostları çevremizden eksik etmesin. Var olsunlar.!!!

Kent kültürü, köy kültürü, kahve kültürü, sokak kültürü, okul kültürü, sınıf kültürü, sofra kültürü, cami kültürü, cemaat kültürü, din kültürü, siyaset kültürü, spor kültürü, yemek kültürü, giyim kültürü, müzik kültürü, harcama kültürü, doğu kültürü, batı kültürü, Yörük kültürü, roman kültürü ühhüüü sayda say!

Kültürün sanat tarafı vardır ki estetik bir biçimde insan ruhunun en derinlerine inme şansına sahiptir.

Toplumsal değerlerimizin birbirine bağlı olduğunu  inandığımız an gelişim süreci hız kazanır.
kültürel adlandırmalar içinde günlük hayatta karşılaştığımız, biz farkında olmadan değişen kültürel değerlere şöyle dokunup geçme becerisini gösterebilirim inşallah.

Bilgili insan kültürlü müdür?  Bilgilere düzen verebilirse kültürlü demek mümkündür. Düzenden sanata oradan biçim ve estetiğe geçilebilir.

Bir terzi düşünün biçme ve dikme konusunda bilgilidir. Bu bilgiyle farklı giyim modelleri oluşturup toplumun kullanımına sunar. Yani giyim konusunda yepyeni bir kültür yayılmasına sebep olabilir. Sebep olunan kültürün, toplumsal değerlerimizle uyuşup uyuşmadığına bakmak lazım.

Son yıllarda özellikle gençler arasında yaygın hale gelen giyim tarzının değerlerimizle çeliştiğini görmek ne acı şeydir. Nerdeyse yarı çıplak dolaşan kız ve kadınlarımız hangi kültür yozlaşmasının içindedir. Bu konuda hiç kafa yormayacak mıyız? Kültürde özgürlükten yana tavır koyanlar olsa da toplumsal değerleri alt üst edecek sözde kültürel gelişmeye de “hop” demeyecek miyiz?

Yüz bin nüfuslu bir ilçede genç kızlarımızın son yıllardaki giyim kuşamı hangi duyuş ve düşünüş birliğinin ürünü. İlhan Şeşen’in şarkısında ki ifade gibi “neler oluyor bize?”….

Kültür toplumsaldır hem de kamusal. Gereksinimleri karşılayan bir yanı vardır.  Yarı çıplak gezerek hangi toplumsal, kamusal yarar ortaya çıkar. Çıplaklığı öne çıkararak hangi faydalı gereksinim temin edilir.

Birlikte yaşama hazzı duyduğumuz kentlere şöyle bir göz atın. Güven ve tedirginlik yan yana kardeş. Yanlış libas bürünmüş kavramlar fing atıyor. Bazı kavramların yanlış olduğunu söylemekten çekinir oldu insanlar. Sokakta yüz kızartan girişimlere tüh! Diyecek cesareti kimse kendinde bulamayacak mı?  Ada mesireliğinde hem de kalabalığın orta yerinde çoluk çoçuğun içinde yüzleri bile kızarmadan hoyratça ve arsızca öpüşmeler hangi kültürün habercisi olacak.

Hangi bilgili insanlarımız bilgiyi düzene sokarak çıplaklığı estetik olmaktan çıkaracak merak ederim. Sağlıcakla…

19 Temmuz 2023 Çarşamba

İÇİMDEKİ DOLAŞAN

 


Bazı vakitler şehirlerin nabzını tutmak ya da tutmaya kalkışmak oldukça zordur. Curcunaya kurban gider insan. Bu yüzden uzun süredir gözlemlerimi biriktirmekle yetindim. Kurban olmayı göze alan gözlediklerini an be an yazar mı yazar. Toplumun büyük aritmetiğinde sıfırlanmayı göze alabilmek cesaret işidir. Yaş ilerledikçe cesareti kırılıyor insanın cancağızım.

Bazen sabrederek gözlemek, düşünme alışkanlığının yanında doğru karar verme yeteneği de kazandırıyor kardeşim. Sabır, gözlem, düşünme, karar verme karmaşık bir yapı olan insan içinde insani niteliği bozmadan yaşamı sürdürmek için elzem şeyler.

 Karşılıklı iletişimde etki ve tepki süreçleri bazen alıp başını gidiyor. Hesapsız, kitapsız darasız. Uf uf!

Ben böyle ince ince düşündükçe çaresizliğim, cesaretsizliğim, hadi biraz daha belirgin söyleyeyim korkaklığım, yapmam gereken pek çok şey de ön alıyor ön!...

Çiftçiliği sürdürmek zor gelmeye başlayınca yazmak da eksildi nedense. Zorluklar yılgınlığı da peydahlıyordur kim bilir?

Etki ve tepki, yaşayan canlı bir şey aslında. İnsanların ilişki genişliğini belirleyen bir mesele belki de bu.

Ağaçtan yola çıktığında ormana, insandan yola çıkıldığında topluma varılıyor. Toplumsal olan şeylerin tamamı insandan geçer birader. İnsanın birikimi, duruşu, bakışı özü belirler yiğidim. Bir duruş bakış, düşünce yoksa, dillendirilen ne varsa sloganlaşıp aklın bile önüne geçer. Oysa insanın özü ve sözü toplumsal aklı harekete geçirmeyi amaç edinmelidir.  Bu çizgiye geldiğim yolları santim santim, adım adım ölçüyorumda çiftçilik ve okumalarım getirmiştir. Zorlandığım anlarda okumak iyi gelmiştir nedense bana. Çiftçiliğin yormaya başladığı bu yaşta uygun vakitlerde yazmak en kolayı.

Artan hayat pahalılığında maddi olarak biriktirdiğin ne varsa eriyip gidebilir. Ama duygu, düşünce olarak insanca biriktirdiğin şeyler can simidi oluyor can. Bu yazıyı yazdıran yol bu yoldur biraz da. Ya işte böyle.

Yolları adımlayıp yazmaya çalışırken içimde biriktirdiklerimi çürütmemeye de gayret ediyorum bak  yeğenim. Çürümesine siz zemin hazırlarsanız da vebal sizin ne diyeyim.

Her sorunun, her umudun, her kavganın merkezinde insan olduğuna göre insani sıcaklığın değerini kavramak, bilmek gerekir. İçten dışa gelişimi sergileyecek donanım, beceri ve birikimi sağlamak gerekir. Bunun gayretsizliği başkalarının slogancısı yapar sizi. Küfredince küfredersiniz, gürleyince gürlersiniz o kadar.

Öz yönünden yüklü, gelişim açısından aşama kaydetmiş, hak ve adalet duygusunu yüksek tutmanın yolu sevmenin her şey olduğunu bilmekten de geçer. Sevginin en yücesidir en kavi şiirleri yazdıran.

Yazının  başında korkaklığımı dobraca ilan ederken sevgiden yana şiire nasıl geldi söz anlamadım.

Ama içimde çok şey dolaşıyor. Hadi  hayırlısı

19 Mart 2023 Pazar

HAYALLERLE SİVTİNMEK


Pek çok yazarımız, şairimiz, sanatçımız, adlarını sayamayacağımız sayıda bilim adamımız var.  Var kardeşim! Tarihe baktığımızda Ulubatlı Hasanlarımız, Sultan Mehmetlerimiz, Hasan Tahsinlerimiz var yiğidim. Dahası say da say!

Kimi topluluk ve cemiyetlerde kendini tanıtma faslı oluyor. Ne desem nasıl anlatsam kendimi? İşciyim desem?.... Ya da çiftciyim veya köylüyüm…. Iıh!.. bir gerçekten hareketle desem bile bunları, toplulukta bir etki yaratmayacağı muhakkak.  İçinde bulunduğum mekânda çevremdekilerin için için iç geçirip ortamın kalitesizliğine varan vücut dili sergilemelerine bile sebep olabilirim. Olur mu olur insan!. Sonra bakışlar arasında ezilişimi tahayyül edin. Öyleyse ne diyeyim, ne diyeyim “toprağın kuyumcusuyum!” bir de kendimden emin söyledim mi of of, deyme keyfime..

Kuyumcu lafı başlı başına etki yaratmaya maruf bir kelime.. “Toprağın Kuyumcusu” deyiminde toprak lafını düşük, kuyumcuda tonlamayı yüksek tuttun mu ağızlar açılıp gözler faldaşı oluyor yeğenim. Gözleri üstüne çevirip yanına doğru sivtinenler bile oluyor..Bu da benim tecrübeyle edindiğim bir taktik işte..

Hayaller ile yola çıksa da,  gerçekle arasına duvar da örmemeli insan. Bu duvarı örerse kendini aldatmaya başlar insan. Sonu hüsrandır.

“Toprağın kuyumcusu” olmak bir birikimin adıdır. Toprakla kurulan bağ oranında edinilen bilgidir kısaca. Bizdeki bu birikim doğduğumuz gün başlamış kardeşim. Hatta tam tamına  anne karnında. Bu kadar da atma diyenlerin alnını karışlarım. O kadar iddialı bir mesele yani.

Ufak at da civcivler yesin diyenlere “hodri meydan” demeyi göze almış adamım vesselam…

Tecrübeyle elde edilen bilginin kesin olan yanı var ki üretim. Bilgisi olanın üretimi yoksa ne işe yarar ki! Salla gitsin, boş çuval.. boş hava, boş yaygara, boş hayal… uf uf!....

Hayatı, hatta ülkeyi güzel kılacak bilgilere sahipseniz hayat güzeldir.

İnsanın kurduğu cümle kadardır kültürü. Algısı yanında verdiği emek kadardır bilgi birikimi…

Ulubatlı Hasan’ı Hasan yapan bayrağı burca dikme başarısıdır.

İnsan düşlerine yüzme öğrettiği oranda okyanusa açılma cesareti gösterirmiş. Tek başına düş ne işe yarar ki? Düşlerken düşer bazen insan..

Siyasetin gündemiyle düş kuranların sayısı gün gün artıyor kardeş!. Siyasetin bilindik laflarıyla takım elbiseli pozlar sosyal medyayı süslüyor.  Süslesin yeğenim. Bu sayede unuttuğu renkleri bile hatırlıyor insan. Siyasete sevdalı kişi zenginliğini gördükçe sayı sayma unutulmuyor. Unutturmayın, daha üslü sayılara doğru gidin ki bilgideki birikimim çoğalsın benim.

İnsanın bilgisi bir öğrenme sürecinin sonucudur. Bilgiyi çoğaltanda insanın kendisidir. Çoğaltımın sonunda ortaya konan bir ürün yoksa sosyal medyayı süsle dur. Süslemek benim de aklımdan geçmiyor değil. Ardından bakmamam gereken bir nakdim olsa atlarım ben de. Biriktirdiğim bilgi oranında ürettiklerim var en azından.  Ya senin? Yokla kendini istersen. Düşlerken düşme diye hatırlatıyorum bir yandan. Başarıya kısa yoldan ulaşmanın en kestirme yolu nefisten mi geçer acaba?.

Yazmak bilmece gibi bir şey.. olduğumuzdan fazlasını oldurmayacak kadar açık.. kendini olduğu gibi gördürecek kadar net.

Hayat seçmektir. Yolculuksa seçimlerden ibaret. Sağlıcakla….

13 Mart 2023 Pazartesi

BİLMENİN ZENGİNLİĞİ

 

 

Kelebek misali ömrümüz bir gün olsaydı, o güne neleri sığdırmaya çalışırdık acaba?. Yerle bir olmak, zenginken yoksul olmak saniyelerin meselesi. Gördük, gözledik. Pek çok ibretlik hikâyeyi birinci ağızlardan dinledik.

Arada da olsa konforu bırakıp trene binmeli insan. Yaya yollar yürümeli farkına varmak, vardırmak için. Çadıra baş sokmalı havaya kar düşen gecelerde….

Gök boşalmadan, yer titremeden doyurmalı insan sokak köpeğini. Bir bebeği gözleriyle sevmeli. Hatırlamalı insan. Duymalı. Görebilmeli. Hissetmeli.. anca öyle zenginleşir insanın ruhu be kardeş!

An’a neler sığmaz ki! Anda neler olmaz ki!. Ölümü oyalayan insanın, insanlık önceliği olduğu zaman pek çoğu sırlı izler bırakırdı dünyaya. Yaşamı alçaltarak yaralayan, hatta insani varlığını yok edenlere karşı güzelliğe dair duruş göstermeli. Gülümsemek, gülümsetmek ve içimizdeki insanlık şarkısını duymak için.

Ölümü bilmeyen yaşamayı da bilmezmiş. Köre denizi anlatmak kadar zordur ölümü bilmeyene yaşamayı anlatmak. Ya, aynen öyle…

Yaşamak farkında olmaktır çok şeyin. Genel huzur, topyekûn mutluluk, farkında olmaktan geçer yeğenim!  Ölümü bilmek “çok şeydir” demek yetmez. Her şeydir aslında. Ölümü bilmeyenler hayata yenilip kaybolmakla kalsa iyi. Bilmeyenler kimi vakit insanlığın yaşam yollarını tıkıyorlar be kardeş. Ne acı, ne vahşice! Ne büyük aldanış. Uf, ufff!

Ruhsal ve vicdani rahatlık, bilmekten geçer.  Akademik bilgiyle donanmış niceler ya da paranın gücüne sığınan oncalar bilgisizliğin bilgeliğinde hangi huzurun kucağında olurlar ki!

Ölüm, ümit meselesidir bir yandan. Ümit etmeyenin yaşamı nedir ki.. of, offf!

Ölümü bilenlerin güven duygusu farklıdır. Çevresine verdiği huzur, mutluluk apayrıdır. İnsaf ve merhameti, anlayış ve sevgisi bambaşkadır. Ölümü bilen insanları denizlerdeki kıyılara benzetirim ben.  Dalgalar durulacak yer aradığında kıyılarda bulur sükûneti cancağızım.

Yalancıların, ahmakların, cimrilerin, korkakların, hırs ve tamahkârların ölüme dair çok eksikleri vardır birader. Kıyı olmak gibi dertleri yoktur en başta.

Ölümün az bilindiği anlarda düzen bozulur düzen. Ölümü bilmenin yolu kendini anlamaktan geçer. Anlamak anlatmanın çok öncesidir. Anlamak akıl erdirmektir.  Öğrenmektir aslı. Öğrendikçe farkına varıp sağduyu sahibi olur insan. Anlamanın yolu okumaksa, sevmek bütünlük oluşturmanın koşullarındandır. Tüm bu koşulların yanında ölümün bilinmesi, insan olma başarısının anahtarıdır kardeş!.

Bazı şeyleri bilmeden yaşamak insanın kendini de toplumu da yorar. Başarı (!),  bilmekle olur. Her başarı da mutluluk getirmez. İnceliği, ayrıntıyı da bilmek lazım.

Vakit, ayrıntıyı ayırt etme vakti.  İnsani lisanımızı kurup özleneni inşa etme vakti. Ölümü bilme vakti. Bilmezsek, çok sular kirlenmez mi? Sağlıcakla

2 Ocak 2023 Pazartesi

ERMENEK VE SUMSUK!


Hayata dair çok şey yazabilirmişim meğer. Yazdıklarım yazamadıklarımın yanında bir hiçmiş oysa. Yaşama dair, köye, kente dair neler varmış yazılacak bir bilsen. Yılların ardından durup düşündükçe anlıyorsun hafızanda birikenleri. Kimi tatlı, kimi acı. Gazoz kapağını açınca uçup giden gazlar gibi unuttuğunu saydığın şeyler çıkıp çıkıp geliyor kardeş! Çıkıp çıkıp geldikçe, kuruduğunu sandığın ekmek misali, durgunluğun içinde kavak yeli ölçeğinde her şey taze, hepsi gerçek.

Nice isimsiz, aynı zamanda tarifsiz, bir o kadar yüzsüz yüzler dikiliyor hatıraların ortasına.  Islığa verdiğim melodiler, çalıya dolanan hayallerim, bez yapılı toplarım, patlangacım, el yordamına şekillenmiş tarak yüzü görmemiş saçlarım… uf, uf! Ne varsa üşüşüyor cancağızım. Peh! Peh!

Naylonla, gazete kağıdıyla yamanmış çerçevenin camı yok sırada. Tuzlanmış bezle sarılmış sobanın tüten borusu hesapta hiç yok.

Ben herkesken, herkes bendi aslında. Onlar hepten hatırlamamış, hatırlayamamıştı sırdaş sayılacak anıları. Belki de köşe bucak gizlenen, görmezden gelinen hatıralar. Pek çoklar, anılarda ne soluklanacak ne de konaklayacak vakti bile zarar saymıştı.

Günlerin içinde gölgeler bile şekil değiştirmeye alışıktı. Sabahın ayrı, kuşluğun ayrı akşamın ayrı. Vakit vakit gölgelerin şekli de yönü de değişikti.

Kendi gölgelerimin ayak ayak ölçüsünün hesabına duran ben, çaresizliklerimi hesaba vursam n’olur? Yazsam ne olur ya da yazmasam! Hayallerimin heyecanını duyup ayağa dikecekler mi var? Burun kıvırıp alaycı bir gülümseme yapışacak dudaklarının bir yanına çokların…

Yazmasam? Gölgelerin şekli nasıl fark edilecek ya da kim ettirecek…

Yazarken, meramı tam anlatamamanın korkuları da peydahlanıyor durduk yere. Ya da yüksek duruşların alaycı davranışına mazhar olmanın psikolojisi kabzediyor yüreğini.

Masal değildi hiçbir şey. Yoksulduk herkes gibi. Yoksulluğun canımızı acıttığını bilmezdik biz. Olmayandan var olan bir duyguydu belki de üzerimizi örten.

Doğum günlerinde bisiklet,  mumlu pasta bilmedik biz. Olmayanı düşünmek güçtü yeğenim. Doğmuşsun, doğmamışsın umur değildi. Yedeği olmayan ermenek ayakkabının altı delinse sumsuklanacağını bal gibi bilirdin. Yenisini almak zordu. Zor olan, topyekun zorluktu bizim oğlan!

Sarp Dere de karga düşüğü cevizlerin yağı damağımıza yapışır lezzeti zihnimizden çıkmazdı. Ya al kırmızı kızılcıklar..  Gazezin damı yanında kirazlar. Bığışın Karatepedeki, Zeybek İsmel’in mezarlık altındaki dutları, yabani dere korukları, dağ elmaları, alıçlar, Çınarlıdere’de Davut  Memedin üzümleri. Çerezdi çerez. Doğada yokluğun bakkalıydı onlar. Yaşamayan bilmez kardeş. Bilinmediği için köyler bile meyvesiz ağaçlarla dolduruluyor ne hikmetse. Biraz akıl, biraz düşünce.. Demiryolları inşa edilirken Almanlar istasyonlarda yapmıştı bunu. Yabancı ajanlar “ ceviz diken ölür” diyerek yıllarca ceviz ağacı dikilmesini önlemişlerdi bu memlekette.

Yokluğumun yoksulluğunda hayallerimin maketiyle avunup durayım ben.  Herkes bildiği duayı okudukça (!) el kaldırıp amin diyeyim sessiz sedasız. Benden beklenen de bu zaten.

Şubatın on biri doğum günüm. Şimdiden doğum günümde gelecek mesajların,  hediyelerin heyecanındayım ben. Sayenizde azıcık tadına varayım.

Sağlıcakla…