23 Temmuz 2023 Pazar

SAÇLIK OTU VE STOP!..

 

Maddi yokluklara, fiziki pek çok eksikliğe rağmen, kıstırılmış bir çocukluk yaşamadığımızın ancak bugün fark ediyoruz. Var olan hayvanlarımızı otlatırken tabiatı tanımanın özgürlüğünü yaşamışız en başta. Börtü böceğin doğadaki davranışlarını gözleyip dersler çıkarmışız akıllım!. Doğadaki canlıların doğumla ölüm arasında yaşamsal savaşlarına şahit olmuşuz gün gün. Sıra kayası oynarken, saçlık denen ottan fırlatma füzeleri yapıp stop çekerken özgür düşlerin en kaygısız heyecanlarını yaşamışız güzel kardeşim. Bu bizim en büyük zenginliğimizmiş meğer.

Biz heyecanla saçlık otlarını göğe fırlatırken kimlerin bize stop çekmesinin hesabın da olduğunun farkına bile varamadık.

Teknolojinin ilerlemesiyle iletişimin arttığını sanırken hangi kirli oyunların oyuncusu olduğumuzu, hangi gündüzlerin karanlığına hapsedildiğimizi anlayamıyoruz bile. Of, Offf!

İletişim arttıkça, güvenlik temel ihtiyaç haline geldi ne haber!..

Telefonlar, tabletler; anasından yeni doğan çocuğumuzu esir aldı yalan mı? Onsuz yemek yemiyor, onsuz dur durak bilmiyor. Çocukları esir alırken biz dışında mı kaldık esaretin. İmam hutbedeyken telefonda gezinti yapan onlarca cemaat var camide.. Camideki cemaat iletişimin gözetiminde.  Gözledikçe gözetiyorlar(!) bizi, ahbap bildiğim!.

Elektronik ortama tutsak edilen biz; elimizdeki tablet, bilgisayar,  bir türlü kopamadığımız cep telefonu yoluyla teknolojik gelişimin bireyi, bilgi toplumunun ferdi olduğumuzu sanırken gelişim ve iletişim bozukluğunun pençesine düştüğümüzü anlamıyoruz bile. Ne acı, ne yakıcı!

Bu yakıcı ve kıstırılmış durumdan kurtulmak için ne yapmalı? Benim kendimce önerilerim mutlaka var da “-Hadi ordan!” demenizden çekinirim cancağızım!

Doğa yürüyüşlerine çıkalım. Kızılay gibi bazı kuruluşlarımız zaman zaman bunu yapıyor mesela. Katılalım. Müzik gruplarına dahil olalım. Çocuklarımızı belediyelerin hem enstrüman hem koro çalışmalarına dahil edelim, dahil olalım. Kendi türkülerimizi kendimiz söyleyelim.

Masal günleri, şiir günleri, tiyatro günlerini artıralım.  Açık havada oturup boş boş çekirdek çıtlatmaktan öte ne varsa sayılarını artıralım.

Üreten değil tüketen,  satan değil anlamsızca alan,  veren değil harcayan, paylaşan değil yalnızlaşan, güçsüz ve ümitsiz birey yapan, endüstrileşmenin yarattığı yalnızlaştıran hayal dünyasından kurtulmamız şart mı şart.

Özünde sosyal bir varlık olan insanın robotlaşması, ruh sağlığının bozulması hayra alamet olmasa gerek.

Kapı çerçevesi muhkemleşen evler, kepengi çelikleşen dükkânlar, türlü türlü güvenlik kameraları, alarm sistemleri hapishanelerde değilde nerde olurdu. Bu hangi yalnızlığın hapishanesi.

Belediyelerimize, tüm okullarımıza, üniversitelerimize, diyanet işlerine, sivil toplum örgütlerine, tüm yerel yönetimlere daha fazla, daha fazla görev düşüyor kardeşim. Adamlığın yarışlarının kimseye faydası olmayacak. Kuru kuru sempozyum bildirileri yayınlamak yetmez. Çıkışın yollarını resmeden gayretleri artırmalıyız.

Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: