Dünyalık mal, mülk hatta nimetler insanın gönlüne dair zenginlikleri yoksullaştırabiliyor. Fazilet insanın gönül dünyasını, maddi şeylerse üst başını, evini barkının süsüdür. Dış dünyadaki zenginlik elimizden gidebilir ama varsa içimizdeki zenginliği kimse çalamaz hep var olur.
Birde insana dair olan sevgi ve
tevazu gibi zenginlikler vardır ki ühhü! insanı yüceltir, ayarını yükseltir
kardeşim.
Geçtiğimiz Pazar yani, Ramazanın
ikinci günü hem vakit geçirmek hem de su doldurmak için Domaniç Dağı’na gittik.
Yol boyu çeşmeleri, Tahta köprü’ye kadar
sıra bekleyen insanlarla dolu. Günün Pazar oluşu da kalabalığı artıran bir
sebepti sanırım. Zirveyi aşıp, Tahta köprülü Kuru Fasulyeciye kadar indik. Fasulyecinin yanında iki çeşmede sıra azdı.
Biz bidonlarımızı hazırlayana dek çeşmeler bize kaldı. Lüks pikapla iki kişi
ellerinde bidonlarla sıraya girdiler. Bizim büyükçe bidon dolunca bidonlarını
doldurabileceklerini söyleyip sırayı verdik. Selamlaşma tanışma maksatlı “nerelisiniz?”
derken, önce Kütahyalıyız, ardından Kütahya’nın neresi sorumuza “Tavşanlı”
cevabını verince “ bizde Tavşanlıdanız” dedik.
Adam, “siz orda yaşıyorsunuzdur, biz yerlisiyiz” ardından yaptığı mesleği söyledi. Babası
tanıdığım zanaatkârlardandı. Yanındakinin de oğlu olduğunu, makine
mühendisliğini bitirdiğini ama Tavşanlı’da yaşamadığını filan ifade etti. Oğlunun
Tavşanlı’da yaşamıyor olmasını da övünç meselesi yaparak sundu. “Hey Allahım! mübarek gün sabır ver” duasında
bulundum içimden.
Meselenin özü tam da burada
başlıyor yeğenim. Adama baktım, babasından kalma işi sürdürüyor. Kendinin
ortaya koyduğu bir başarı yok. Ama “yerli” olmanın kibri boyunu aşmış. “Yerlilik”
kimliği kendi iç dünyasında bir ayrıcalık, statü sembolü oluşturmuş kendince!.
Yanılgı içinde olduğunu bilmeden o duygudan beslenenlere üzülmüşümdür hep.
“Yerli” olmak, kişinin çaba sarf ederek elde ettiği bir erdemlilik hali filan
değildir kardeşim. Bunu ayrıcalıkmış gibi görüp, “üstün ırk” konumu tutmaya
kalkmak hem adil olmayan, hem de suni ayrımcılığa kapı aralayan hastalıklı bir
duruş ve bakıştır. Bu bakış, “ biz” ve “onlar”
ayrımını derinleştirir yeğenim. Toplumsal bütünlüğü zedeleyen sorunlu
bir ruh halidir.
Gerçek üstünlük, kişi veya
kişilerin çabaları, bilgileri, erdemi ve toplumsal katkısıyla ölçülür. Kendince bir değer üretmek yerine, “yerliliği” üstünlük gibi görmek kendi
eksikliğini örtbas anlamı taşımaz mı? Kendi içinde potansiyeli yüksek kibri de
içinde barındıran bu ruh hali hastalıklıdır cancağızım. Kibir, insanın iç
dünyasını karartır. Hatta ahiretini bile
tehlikeye sokar birader. Aidiyet biçimini, üstünlük meselesi gibi görmek insani
değerlerde yara açar, bütünlüğü bozar.
İlçenin köylerinden gelip
yerleşenleri bile öteleyen bu ruh hali kolaycılık ve tedavi edilmesi gereken
psikolojik hastalıktır. Fikir sahibi olmak “yerli” olmaktan çok daha
kıymetlidir.
Bu tespit bir “Pazar” tespiti
filanda değildir aslında. İlçeyi yönetenlere hatta değişik temsil noktasında
bulunanlara karşı yıllarca dillendirilen ve gözlenen bir durumdur.
Bu duygu aralığına sıkışıp kalmış
olanlar kendilerini bu durumdan kurtarmanın yollarını aramalıdır. Köy ve köylüleriyle ortaya çıkan zenginliğin,
farklılığın farkına varmalı, pusuda yatan ayrılıkçı duygularını tedavi
etmelidirler.
Tavşanlı’nın Ovası/ Güzel olur
havası/ Leblebiyi kavurur/ Gürelerde tavası. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder