Hayat hızla akıyor. Bu akış içinde sözcüklerle müzik yapmanın telaşesine kapılıyorum her ne olacaksa. Şu bir gerçek ki duygu ve ölçü nispetinde delice bir tını yakalamanın peşindeyim herhalde. Düz yazının müziği olur mu? Oluyor yeğenim. Cümlenin yapısı, örgüsü, kelimelerin cümle içindeki bağlantısı, ritmi, duruş ve kalkışları, soluk alıp verişleri, noktası, virgülü, ahenk oluşturuyor. Oluşan ahenkle, bir çırpıda yudumlanan su olup çıkıveriyor. Ya da tam tersi.
Ne yaparsınız ki, insanların
okuması azaldıkça ters orantı yaratıyorum. Pazar ekonomisinin tersi bir durum.
Benim aykırılığım bu noktada mı başlıyor bilmem ki.
Hayatın aktığını bildiğimse bir
gerçek. Bunu da merdiven çıkarken
dizlerimin durumundan, nefesimin zorlanışından, çarpıntılarımın artmasından
biliyorum. Bedenim bile durduğu yerde durmuyor. Beden kendi belirlediği yere
doğru sürüklüyor. Beden sandığım şey belki de zamandır kim bilir? Müdahaleyle
düzelir mi, ne dersiniz?
Bedene ve zamana müdahale etmenin o
kadar çok zorluğu var ki! Düşündükçe aklım karışıyor. Okyanusun ortasından bir
ses yükseliyor dünya sarsılıyor. Silahlar patlıyor, insanlar ölüyor. Evler
yıkılıyor, haneler boşalıyor. Kim neden ve niçin öldüğünü bile anlayamıyor. Göz
dikmeler artıyor, madenleri hatta dünyayı pay etmenin ağız şapırtısı dengeleri
bozuyor. Hadi müdahale et. “O oraya
gitsin bu buraya gitsin” sözleri ortalıkta sopa gibi sallanıyor. Sopalar
sallanırken hadi sözdeki tınıyı yakala, ahengi tuttur. Azmış bir iştahla
gündemi işgal ediyor kimileri. Ekonomik göstergeler de bile saatlik
değişiklikler gösteriyor.
Yazma eylemi en keyifli, harika
sayılabilecek işlerden biri gibi görünürken, cümle içinde yakaladığın ahenkle
tınıları kendi içinde oynaştırırken veya en azından bunu hedeflerken, gel de
çık işin içinden.
Yazmak için insanın işini gücünü,
düşünü bir amaç için düzenlemesi gerekiyor. En azından kendi içinde kendisiyle
barışık olabilmeli, yaşadıklarından öte yaşayamadıklarını söyleme cesaretinde bulunabilmeli.
İsyanının temelinde bile toplumsal huzuru arzulayan duyguyu besleyen bir yan
olmalı diyorsun iç ses olarak. Diyorsun da dünyanın karmaşık ve çalkantılı
gidişatı içinde cümlenin iç örgüsünde bile aksaklıklar ortaya çıkıveriyor.
Esasen cümle kurmakta zorlanıyor insan.
Zaman kendi çalkantısını yaratırken
gereksiz işlerle uğraşan adam kılığında kalmaya, kayıtsız ve kaygısız tiplere
özentim artıyor böyle zamanlarda. Boş ve kof işlerin adamı olmak huzurda
kalmanın anahtarı gibi görünüyor bazen!
Düşünce bile durmuyor durduğu
yerde. Yerinde durmayan düşüncenin güveni, güvenirliği nedir?
Düşüncenin sıkıştığı yerde
delicesine yüksek dağlara tırmanmak, yemyeşil vadilerde kıvrılarak
yürümek, karanlık mağaralara saklanmak,
dik yamaçlarda boş çığlıklar atmak, geniş düzlüklerde öylesine yürümek fikri
doluyor içime. Dolarken fark ediyorum aklımın ve düşümün kaçış yollarını. Bu
esnada düşüyorum en boşluklara. Bu sırada bulanıyorum boynumdan aşağı terlere.
Bu düşünce ve düşüncesizlik içinde
duygudaki gelgitleri, alçalış ve yükselişleri, kaçınılmaz düşünce hatalarını
tahayyül edin. Bu dalgalanmanın
yarattığı kendi içindeki incinişleri alt alta sıralayın. Ühhü, psikoloji ilmi
çıkamaz işin içinden be ya! Bense göz karalığında kendince bir deli. Öyleyse,
delirmiş adamdan akıllı soru. Hayat bir keşif mi, sessizlik içinde duruş mu? Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder