17 Mart 2025 Pazartesi

DELİ DELİ

 

Hayat hızla akıyor. Bu akış içinde sözcüklerle müzik yapmanın telaşesine kapılıyorum her ne olacaksa. Şu bir gerçek ki duygu ve ölçü nispetinde delice bir tını yakalamanın peşindeyim herhalde. Düz yazının müziği olur mu? Oluyor yeğenim. Cümlenin yapısı, örgüsü, kelimelerin cümle içindeki bağlantısı, ritmi, duruş ve kalkışları, soluk alıp verişleri, noktası, virgülü, ahenk oluşturuyor. Oluşan ahenkle, bir çırpıda yudumlanan su olup çıkıveriyor. Ya da tam tersi.

Ne yaparsınız ki, insanların okuması azaldıkça ters orantı yaratıyorum. Pazar ekonomisinin tersi bir durum. Benim aykırılığım bu noktada mı başlıyor bilmem ki.

Hayatın aktığını bildiğimse bir gerçek.  Bunu da merdiven çıkarken dizlerimin durumundan, nefesimin zorlanışından, çarpıntılarımın artmasından biliyorum. Bedenim bile durduğu yerde durmuyor. Beden kendi belirlediği yere doğru sürüklüyor. Beden sandığım şey belki de zamandır kim bilir? Müdahaleyle düzelir mi, ne dersiniz?

Bedene ve zamana müdahale etmenin o kadar çok zorluğu var ki! Düşündükçe aklım karışıyor. Okyanusun ortasından bir ses yükseliyor dünya sarsılıyor. Silahlar patlıyor, insanlar ölüyor. Evler yıkılıyor, haneler boşalıyor. Kim neden ve niçin öldüğünü bile anlayamıyor. Göz dikmeler artıyor, madenleri hatta dünyayı pay etmenin ağız şapırtısı dengeleri bozuyor.  Hadi müdahale et. “O oraya gitsin bu buraya gitsin” sözleri ortalıkta sopa gibi sallanıyor. Sopalar sallanırken hadi sözdeki tınıyı yakala, ahengi tuttur. Azmış bir iştahla gündemi işgal ediyor kimileri. Ekonomik göstergeler de bile saatlik değişiklikler gösteriyor.

Yazma eylemi en keyifli, harika sayılabilecek işlerden biri gibi görünürken, cümle içinde yakaladığın ahenkle tınıları kendi içinde oynaştırırken veya en azından bunu hedeflerken, gel de çık işin içinden.

Yazmak için insanın işini gücünü, düşünü bir amaç için düzenlemesi gerekiyor. En azından kendi içinde kendisiyle barışık olabilmeli, yaşadıklarından öte yaşayamadıklarını söyleme cesaretinde bulunabilmeli. İsyanının temelinde bile toplumsal huzuru arzulayan duyguyu besleyen bir yan olmalı diyorsun iç ses olarak. Diyorsun da dünyanın karmaşık ve çalkantılı gidişatı içinde cümlenin iç örgüsünde bile aksaklıklar ortaya çıkıveriyor. Esasen cümle kurmakta zorlanıyor insan.

Zaman kendi çalkantısını yaratırken gereksiz işlerle uğraşan adam kılığında kalmaya, kayıtsız ve kaygısız tiplere özentim artıyor böyle zamanlarda. Boş ve kof işlerin adamı olmak huzurda kalmanın anahtarı gibi görünüyor bazen!

Düşünce bile durmuyor durduğu yerde. Yerinde durmayan düşüncenin güveni, güvenirliği nedir?

Düşüncenin sıkıştığı yerde delicesine yüksek dağlara tırmanmak, yemyeşil vadilerde kıvrılarak yürümek,  karanlık mağaralara saklanmak, dik yamaçlarda boş çığlıklar atmak, geniş düzlüklerde öylesine yürümek fikri doluyor içime. Dolarken fark ediyorum aklımın ve düşümün kaçış yollarını. Bu esnada düşüyorum en boşluklara. Bu sırada bulanıyorum boynumdan aşağı terlere.

Bu düşünce ve düşüncesizlik içinde duygudaki gelgitleri, alçalış ve yükselişleri, kaçınılmaz düşünce hatalarını tahayyül edin.  Bu dalgalanmanın yarattığı kendi içindeki incinişleri alt alta sıralayın. Ühhü, psikoloji ilmi çıkamaz işin içinden be ya! Bense göz karalığında kendince bir deli. Öyleyse, delirmiş adamdan akıllı soru. Hayat bir keşif mi, sessizlik içinde duruş mu? Sağlıcakla

Hiç yorum yok: