26 Şubat 2025 Çarşamba

YÜN KAZAK

 

Çiftçiliğin icabı olan işler benim işimdi. Aralıksız harman dövdüğümüz günler saman tozağını en çok yuttuğumuz günlerdi. Yılmadık, isyan etmedik, tevekkülle gayreti birleştirip toprağın etrafında dönüp durduk. Yağmuru gözlerken, afetlerinden Allaha sığındık. Biz harmanın telaşında kendimizden geçerken, yakınımızdaki kaplıcaya şen şakrak geçen aileleri görürdük. Bu görüşler yutkunuşlarımızı artırırdı. Bu esnada kaynardı içimizde kazanlar.

Anamın işleri zaten bitmezdi. Bulguru kaynatmasından dövmesine, çorabından dokumasına, belirgadından turşusuna, yufkasından tarhanasına, söküğünden çamaşırına hatta evin kirecinden badanasına kadar. Dahası avlunun temizliğinden, sokağın süpürülmesine varıncaya. Ühhüü, yığınla iş anlayacağın. Bungunluğundan dudaklarında belinler belirirdi insanların.

Zaman kısa iş çok! Analık duygusu mesuliyetlerin en büyüğüydü. Mesuliyeti bildi mi insan, emaneti yüklenmenin sorumluluğunu da bilirdi. Bilmezsen?  Perişanlığa, perişanlık eklenirdi.

Aerodinamik döşeklerde kim rahata uykular uyuyorsa geçmişe dönüp anamı, anaları hatırlasın kardeş! Alkışların en büyüğünü hak ettikleri halde görmemiş olanlara birer Fatiha yollasın en azından. Şartların omuzlarına yüklediği sorumlulukla kendinden vazgeçip, iş delisi oluyordu insanlar.  Kimse bu anlatıları palavra filan sanmasın. Bunlar en gerçekçi istatistiktir yeğenim.

Bunları anlat anlat bitmez. Niye anlatıyorum? Senin rahatlığının nereden geldiğini açığa vurmak için. Gevşekliğin huzur değil, muzur getireceğine işaret etmek için. Anlatmasam? Vebali yeter cancağızım!

Anamın pamuk, yün atmada kullandığı yayı tokmağı, bükmek için çıkrığı vardı. Evin yazlık dediğimiz bölümünde atma ve bükme işlerine anamın hüzün yüklü türküleri eklenirdi. Evim evim ayeydin evim türküsü en sevdiği türkülerdendi.  Bungunluğuna bungunluklar eklense de evinin aydınlığı bir başkaydı anam için.

Köy sessizliğinde günün ağarmaya yüz tutunca ayağa dikilirdi anam. Ellerinde nasırlar abdestini alırken yüzünü tırmalasa da tebessümü elden bırakmazdı. Yün atmak, pamuk atmak derdi elindeki kirişten yaya vurmaya. Her vuruşun yarattığı titreşimle yumuşaklık yünün, pamuğun özüne yayılırdı. Zamanını alsa da bu işler, üstesinden gelmenin iç huzuru yeterdi. Yün ve pamuk atmasının ardından çıkrıkla yünden ipler üretmenin, bükmenin telaşesi başlardı. Çıkrığı döndürüp, iğe iplerin dolanışını seyretmek sanat eseri seyretmek gibiydi. Hem sabır, hem ustalık anamdaydı cancağızım. Çıkrığın sesi anamın türkülerine ritim tutardı. O nasırlı eller tam bir sanatçı eliydi yeğenim. Yün atmak, ip bükmek emekti. Yaşamak dediğin alın teri ve emekle bellolurdu. Alın terinden beslenmek hayatın en güzel yanıydı. Huzurlu, dingin. Zor ama kaygısız.

Anam başlı başına sabırdı, azimdi, hayata nasıl tutunacağını gösteren öğretmendi. Ortaya koyduğu her ürün hayatının dışa vurumuydu. Üstüme giydiğim yün kazak insanı sarmalayan sevgiydi. Ördüğü yün eldiven, yün çorap, üstümdeki dokuma göynek anamın hayatının örgüsüydü aslında.

Ben ve benim gibiler o örgünün içinde büyüdük yeğenim. Eğer sabrın, azmin,  inancın, mücadele ruhunun, insani duruşun bir kırıntısı varsa üzerimizde sahibi anamdır. Ya babam? Kuleli terazinin kefelerine karşılıklı koysan ağdırmazlar ebbabım!

Mesele odur ki, hayat birlik ister. Hayat bütünlük ister.  Yün atma, çıkrık çevirme sürecini anlatırken sabrın, hayata tutunuşun, direncin, emeğin, mücadelenin ölçüsünü ortaya koymaktır meram. Analık ve babalık hissini ortaya dökmektir diğer yandan. Velhasıl sevgiyle kucaklamak kucaklatmaktır. Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: