Kimileri, yazarlığın havasında kibre varan vücut dili sergilerken, hatta hava atma yarışının efeliğine soyunurken biz yazmanın huzurundayız sadece. Biz yazar değil, yazanız kardeş! Neyi? Yaşamın kendisini! Neyi? Bu milletin var olan değerlerini! Duygusunu, hissedişlerini, sevdalarını, türküsünü Türklüğünü. Bekleyişlerini, beklentilerini. Evirip çevirmeden özünü yeğenim. Hatta özümde olanı. Yaradanın müsaade ettiği ölçüde, imkanda..
Rahmetli Barış Manço, “Yaz Dostum”dediği
şarkısında ne güzel anlatmış öz olanı, olması gerekeni. Kendi kendini
sorguladığı bir satırda “ Yaz dostum, Barış söyler kendi bir ders alır mı?”
diye kendine soruyor, sorguluyor, sorgularken sorgulatıyor aslında. Daha neler
neler diyor açıp bakın şarkının sözlerine. Bakarken girin derinliğine.
Doğayı kaygısız ve kayıtsız severim
ben. Neden? Nedeni, abartısız duruşundan, olduğu gibi kaldığından.
Bir şiir dinletisinde sözde etiketi
ve bazı yan şarjlarla süslenmiş şişkinliği üstünde şahıslarla karşılaştım. “Yazar”
mış!!. Hadi ordan! Yazar olsan ne
yazarsın? İnsanlık ve edep sıfır olunca ne işe yararsın ki. Kendi yazdıkları
kendisine fayda sağlamamış olanlar “ukala”lık mertebesindedir. O kadar işte. Şişkinliği
çevreye zarar yeğenim. Bir yerlere sırtını dayayıp “güç bende” pozlarında. Bu tür
yalamalara hemen hepimiz rastlamışızdır. Böyleleri müzmin hasta grubundadır ama
hastalıklarını bilmez, fark etmezler.
Doğaya bakıp ders almak gerek. Doğa
oynaşmaz. Doğa şişkinlik yapmaz. Doğa hava atmaz. Doğanın ukalalılığı olmaz.
Takvimin yaprakları onun güzelliklerini bir bir gösterir. Yaşar, yaşatır. Sırayla
tek tek! En güzelini sona saklamıştır. İnsanı
sükûnete erdiren, avutan bir yanı da vardır en sondakinin! Sonu düşünmeyen
hataları kucağında biriktirir, tekrarlar
durur. Off, Of! Acırım böylelerine. Acırım da, bir şey yapamamanın kaygısında
kalırım
İnsan her yeni güne başlarken, kendine
nasıl hizmet etmesi gerektiğini düşünmeliymiş. Gerçekten bu düşünce biçimi başkalarına
faydalı olmanın, yardım etmenin tüm yollarını insana gösteriyor. Yani kendin
için istediğin, istemediğin mantığı biraz da. Fırsatlar sonsuzken, hastalıklı
yanları ağır basıyor kimilerinin. İnsan olmanın anahtarı fayda sağlamaktır. İşin
aslı budur esasen. Bu bir kerecik mesele de değildir. Doğanın mantığında
abartısız, gösterişsiz, sırasıyla. “Vermek” ödülün kendisidir yeğenim.
Yukarıda bahsettiğim yandan şarjlı süslüler,
vermekten çok almaya alışık huylulardır. Bu türler, vermenin huzurunu
bilmezler, sondaki hediyeden habersizdirler.
İnsan seçtiği yollarla verdikçe,
huzurun sonsuzluğunda kazançlar edinir! Kimileri bırakın vermeyi; büyüklüğün,
bir adım önde olmanın hırsında, kırıp dökmeye odaklanıyor.
Çevrenize bakın nasıl zarar
verdiklerini göreceksiniz. Mahallenize bakın, ilçenize bakın, ilinize bakın. Üh hü! Fert fert, küme küme. Güç ve kudret için
girmeyecekleri kılıf yok. Halbu ki gücün ve kudretin gerçek sahibi belli
kardeşim. Bu neyin aldanışı? Onlardaki bilmemenin rahatlığı mıdır? Iıh!, biliyorlar.
Nefisleri ruhlarını kabzetmiş farkında değiller. Farkında olmamaları felaketin ta
kendisi. Bu felaketi veya felaketleri (!)
yok saysam yazmamam gerekirdi. Görüyorum ve yok saymıyorum. Bulundukları alanın
gelişimine engel teşkil ediyorlar tespitini ortaya koyuyorum.
Bu tespiti orta yere koyuyorum. Felaketlerin
eylemleri aynı şekilde devam ederse “ eh, ne yapalım gelecek sefere farklı
tepkiler ortaya koyarız. Bakışımıza farklı açılar ekleriz. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya
çalışırken, insanca hatalarımızın
kaygısına düşeriz.
Yaz dostum güzel sevmeyene adam
denir mi/ Yaz dostum selam almayana yiğit denir mi/Yaz dostum altı üstü beş
metrelik bez için/Yaz dostum boşa geçmiş ömre yaşam denir mi. Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder