8 Şubat 2025 Cumartesi

YAZ DOSTUM!

 

Kimileri, yazarlığın havasında kibre varan vücut dili sergilerken, hatta hava atma yarışının efeliğine soyunurken biz yazmanın huzurundayız sadece.  Biz yazar değil, yazanız kardeş! Neyi? Yaşamın kendisini! Neyi? Bu milletin var olan değerlerini! Duygusunu, hissedişlerini, sevdalarını, türküsünü Türklüğünü. Bekleyişlerini, beklentilerini. Evirip çevirmeden özünü yeğenim. Hatta özümde olanı.     Yaradanın müsaade ettiği ölçüde, imkanda..

Rahmetli Barış Manço, “Yaz Dostum”dediği şarkısında ne güzel anlatmış öz olanı, olması gerekeni. Kendi kendini sorguladığı bir satırda “ Yaz dostum, Barış söyler kendi bir ders alır mı?” diye kendine soruyor, sorguluyor, sorgularken sorgulatıyor aslında. Daha neler neler diyor açıp bakın şarkının sözlerine. Bakarken girin derinliğine.

Doğayı kaygısız ve kayıtsız severim ben. Neden? Nedeni, abartısız duruşundan, olduğu gibi kaldığından.

Bir şiir dinletisinde sözde etiketi ve bazı yan şarjlarla süslenmiş şişkinliği üstünde şahıslarla karşılaştım. “Yazar” mış!!. Hadi ordan!  Yazar olsan ne yazarsın? İnsanlık ve edep sıfır olunca ne işe yararsın ki. Kendi yazdıkları kendisine fayda sağlamamış olanlar “ukala”lık mertebesindedir. O kadar işte.   Şişkinliği çevreye zarar yeğenim. Bir yerlere sırtını dayayıp “güç bende” pozlarında. Bu tür yalamalara hemen hepimiz rastlamışızdır. Böyleleri müzmin hasta grubundadır ama hastalıklarını bilmez, fark etmezler.

Doğaya bakıp ders almak gerek. Doğa oynaşmaz. Doğa şişkinlik yapmaz. Doğa hava atmaz. Doğanın ukalalılığı olmaz. Takvimin yaprakları onun güzelliklerini bir bir gösterir. Yaşar, yaşatır. Sırayla tek tek! En güzelini sona saklamıştır.  İnsanı sükûnete erdiren, avutan bir yanı da vardır en sondakinin! Sonu düşünmeyen hataları kucağında biriktirir,  tekrarlar durur. Off, Of! Acırım böylelerine. Acırım da, bir şey yapamamanın kaygısında kalırım

İnsan her yeni güne başlarken, kendine nasıl hizmet etmesi gerektiğini düşünmeliymiş. Gerçekten bu düşünce biçimi başkalarına faydalı olmanın, yardım etmenin tüm yollarını insana gösteriyor. Yani kendin için istediğin, istemediğin mantığı biraz da. Fırsatlar sonsuzken, hastalıklı yanları ağır basıyor kimilerinin. İnsan olmanın anahtarı fayda sağlamaktır. İşin aslı budur esasen. Bu bir kerecik mesele de değildir. Doğanın mantığında abartısız, gösterişsiz, sırasıyla. “Vermek” ödülün kendisidir yeğenim.

Yukarıda bahsettiğim yandan şarjlı süslüler, vermekten çok almaya alışık huylulardır. Bu türler, vermenin huzurunu bilmezler, sondaki hediyeden habersizdirler.

İnsan seçtiği yollarla verdikçe, huzurun sonsuzluğunda kazançlar edinir! Kimileri bırakın vermeyi; büyüklüğün, bir adım önde olmanın hırsında, kırıp dökmeye odaklanıyor.

Çevrenize bakın nasıl zarar verdiklerini göreceksiniz. Mahallenize bakın, ilçenize bakın, ilinize bakın.  Üh hü! Fert fert, küme küme. Güç ve kudret için girmeyecekleri kılıf yok. Halbu ki gücün ve kudretin gerçek sahibi belli kardeşim. Bu neyin aldanışı? Onlardaki bilmemenin rahatlığı mıdır? Iıh!, biliyorlar. Nefisleri ruhlarını kabzetmiş farkında değiller.  Farkında olmamaları felaketin ta kendisi.  Bu felaketi veya felaketleri (!) yok saysam yazmamam gerekirdi. Görüyorum ve yok saymıyorum. Bulundukları alanın gelişimine engel teşkil ediyorlar tespitini ortaya koyuyorum.

Bu tespiti orta yere koyuyorum. Felaketlerin eylemleri aynı şekilde devam ederse “ eh, ne yapalım gelecek sefere farklı tepkiler ortaya koyarız. Bakışımıza farklı açılar ekleriz.  Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışırken,  insanca hatalarımızın kaygısına düşeriz.

Yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi/ Yaz dostum selam almayana yiğit denir mi/Yaz dostum altı üstü beş metrelik bez için/Yaz dostum boşa geçmiş ömre yaşam denir mi. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: