23 Şubat 2025 Pazar

DAMLADAKİ ÖZ

Su damlası kendisini selden sorumlu tutmazmış. Hal bu ki, deryalar damlalardan oluşur. Deryaların kendine has dalgalanışı, çırpıntısı, salınışı vardır. Bireylerin oluşturduğu toplumu da deryalara benzetmek mümkün. Denizlerde, dalgaların en sert vurduğu yerler, kıyılardır. Kıyı olmak sorumluluktur. Kıyıların sağlamlığı güvenin tesis edilmesine sebeptir. Sen ne kadar sağlam olursan ol çevren zayıfsa,  kolay yıkılırsın.

Şu cümlelerin derinliği o kadar yoğun ki! Atasözleri de bazı şeyleri anlamaya, anlatmaya o kadar meyilli ki!  Bezce bez bile kenarından belli olurmuş. Ya işte öyle. 

Kıyımızdaki çürüklüğün bize verdiği zararları düşünün. Ya da sağlamlığın kazandırdıklarını.

Doğa herkese eşit fırsatlar vermezmiş. Özünde herkes aynı olsa da fırsatların yarattığı ayrıcalıkları yaşarmışız çoğu zaman. Ya da olmayan fırsatların suskunluğunu belki de.

 İnsan anladığını anlatabilir. Adamlıktan başka anladığı bir şey olmayanlar o kadar çok ki. Bunları görüp gözledikçe susmanın zorluğunu yaşıyor insan. Onların, boşluğundan kaynaklı hatalarından ders çıkarsan da çıkardıklarını hayata geçirecek alanlar da çoktan zapt edilmiş kardeş.  

Herkesin sonu aynı! Sınırlı vakitlerin yolcusu olunca insan, değiştirilemeyen sonuçtur ölüm. Hey gidi hey! Geçici de olsa, ele geçirdiği fırsatın yarattığı güçle baş en yükseklerde. Baş yüksekteyken beden dipsiz kuyularda yeğenim.  Sonuç, toprağın kabulüdür nihayetinde.

Beynimizin tavan arası; yaşamı kolaylaştırmak, objektif bir bakış sergileyebilmek için vardır. Baş göğe kalkınca ara mara kalmıyor kiminde. Sonuç unutuluyor sonuç! Anlasa, kendi durumunu fark edebilse, zarafet kendiliğinden oluşacak.

İnsanın görüp gözlediklerini yazıyla aktarma biçimi bile hassas mevzu. Aktarmanın kendi içinde akışını, dalgalanışını, renkten renge, duygudan duyguya geçişini okumakta olduğunuz yazı da bile gözlemek mümkün.

Yazıya su damlasıyla başlamışken mevzu nereye geldi bak. Damladan deryaya dönüşüp akışırken, kelimelerde dökülüp cümleyle vuruyor satıra.

Kelimelerdeki özensizlik cümlede sırıtır yeğenim. Satırı bozar satırı. Bozulan satırda anlam yaratmaksa, imkânsızlık mertebesinde.

Kendini selden sorumlu tutmayan damlalar topluluğuysa derya, deryanın sorumluluğu da tartışmaya açık hale gelir. Bu toplumun bireyi olan herkes sorumlu davranmalıdır.  Çünkü her insan bir zamandır. Zaman dilimi içinde topyekûn gelişmeye katkısı olmayanı tarih sorgular. Sorgulama noktasına gelmek bile zaman kaybıdır. Zaman insan ömrüyle sınırlıyken verimli kılmak önem arz eder.

Her insan verdikleriyle aldıklarını ölçüye vurmalıdır.  Ya da ürettiğiyle tükettiklerini. Bu vuruşla denklik oluşur.  Sorumluluğun ölçüsüdür bu mesele.

İnsan kalitesi, elbisenin marka etiketinden çok daha önemlidir. Deryanın özü damlaysa, toplumun özü insandır kardeş!

Kimi bir demet maydanozu üretip, tezgâha koyma telaşında elleri nasır tutarken, tiktokta alevlenen ateşiyle ahlaksızlığın hoyratlığında arsızlaşanları aynı kefeye koymak zamanın kaybıdır yeğenim! Güvelenmiş bakliyattan sağlıklı yemek çıkar mı? Uf ufff! Dönüşüm de dikkat edilecek mevzulardan biri. Geliştiğini sananlar dönüştüğünün farkına varamıyor. Ah! Diyecek zaman dahi kalmıyor.

Sorumluluğun çizgisini çekmek de zorlaştı sosyal medyanın çeşitlendiği ortamda. Gündüz kuşakları sosyal medyanın güvelendirdiği insan tipleriyle dolu.  Zayıflayan irade, ortaya çıkan asabiyet, kıyıdaki çürüklük, yıkılan ortalık. İncirin çekirdeği bile un ufak oluveriyor. Öz gidiyor öz!

 Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilacı.  Yozgat yöresinde Ali ve Ümmü’nün hikayesi radyoda yanık yüreklerden dökülmeye başlayınca duygular sil baştan köpürüyor. Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: