Su damlası kendisini selden sorumlu tutmazmış. Hal bu ki, deryalar damlalardan oluşur. Deryaların kendine has dalgalanışı, çırpıntısı, salınışı vardır. Bireylerin oluşturduğu toplumu da deryalara benzetmek mümkün. Denizlerde, dalgaların en sert vurduğu yerler, kıyılardır. Kıyı olmak sorumluluktur. Kıyıların sağlamlığı güvenin tesis edilmesine sebeptir. Sen ne kadar sağlam olursan ol çevren zayıfsa, kolay yıkılırsın.
Şu
cümlelerin derinliği o kadar yoğun ki! Atasözleri de bazı şeyleri anlamaya,
anlatmaya o kadar meyilli ki! Bezce bez
bile kenarından belli olurmuş. Ya işte öyle.
Kıyımızdaki
çürüklüğün bize verdiği zararları düşünün. Ya da sağlamlığın kazandırdıklarını.
Doğa
herkese eşit fırsatlar vermezmiş. Özünde herkes aynı olsa da fırsatların
yarattığı ayrıcalıkları yaşarmışız çoğu zaman. Ya da olmayan fırsatların
suskunluğunu belki de.
İnsan anladığını anlatabilir. Adamlıktan başka
anladığı bir şey olmayanlar o kadar çok ki. Bunları görüp gözledikçe susmanın zorluğunu
yaşıyor insan. Onların, boşluğundan kaynaklı hatalarından ders çıkarsan da
çıkardıklarını hayata geçirecek alanlar da çoktan zapt edilmiş kardeş.
Herkesin
sonu aynı! Sınırlı vakitlerin yolcusu olunca insan, değiştirilemeyen sonuçtur
ölüm. Hey gidi hey! Geçici de olsa, ele geçirdiği fırsatın yarattığı güçle baş
en yükseklerde. Baş yüksekteyken beden dipsiz kuyularda yeğenim. Sonuç, toprağın kabulüdür nihayetinde.
Beynimizin
tavan arası; yaşamı kolaylaştırmak, objektif bir bakış sergileyebilmek için vardır.
Baş göğe kalkınca ara mara kalmıyor kiminde. Sonuç unutuluyor sonuç! Anlasa,
kendi durumunu fark edebilse, zarafet kendiliğinden oluşacak.
İnsanın
görüp gözlediklerini yazıyla aktarma biçimi bile hassas mevzu. Aktarmanın kendi
içinde akışını, dalgalanışını, renkten renge, duygudan duyguya geçişini
okumakta olduğunuz yazı da bile gözlemek mümkün.
Yazıya
su damlasıyla başlamışken mevzu nereye geldi bak. Damladan deryaya dönüşüp
akışırken, kelimelerde dökülüp cümleyle vuruyor satıra.
Kelimelerdeki
özensizlik cümlede sırıtır yeğenim. Satırı bozar satırı. Bozulan satırda anlam
yaratmaksa, imkânsızlık mertebesinde.
Kendini
selden sorumlu tutmayan damlalar topluluğuysa derya, deryanın sorumluluğu da
tartışmaya açık hale gelir. Bu toplumun bireyi olan herkes sorumlu
davranmalıdır. Çünkü her insan bir
zamandır. Zaman dilimi içinde topyekûn gelişmeye katkısı olmayanı tarih
sorgular. Sorgulama noktasına gelmek bile zaman kaybıdır. Zaman insan ömrüyle
sınırlıyken verimli kılmak önem arz eder.
Her
insan verdikleriyle aldıklarını ölçüye vurmalıdır. Ya da ürettiğiyle tükettiklerini. Bu vuruşla
denklik oluşur. Sorumluluğun ölçüsüdür
bu mesele.
İnsan
kalitesi, elbisenin marka etiketinden çok daha önemlidir. Deryanın özü damlaysa,
toplumun özü insandır kardeş!
Kimi
bir demet maydanozu üretip, tezgâha koyma telaşında elleri nasır tutarken,
tiktokta alevlenen ateşiyle ahlaksızlığın hoyratlığında arsızlaşanları aynı
kefeye koymak zamanın kaybıdır yeğenim! Güvelenmiş bakliyattan sağlıklı yemek
çıkar mı? Uf ufff! Dönüşüm de dikkat edilecek mevzulardan biri. Geliştiğini
sananlar dönüştüğünün farkına varamıyor. Ah! Diyecek zaman dahi kalmıyor.
Sorumluluğun
çizgisini çekmek de zorlaştı sosyal medyanın çeşitlendiği ortamda. Gündüz
kuşakları sosyal medyanın güvelendirdiği insan tipleriyle dolu. Zayıflayan irade, ortaya çıkan asabiyet,
kıyıdaki çürüklük, yıkılan ortalık. İncirin çekirdeği bile un ufak oluveriyor.
Öz gidiyor öz!
Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı
bana ilacı. Yozgat yöresinde Ali ve Ümmü’nün
hikayesi radyoda yanık yüreklerden dökülmeye başlayınca duygular sil baştan
köpürüyor. Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder