Anadolu insanı yaratıcıdır.!.
Yaratıcılığı olmasa eskilerin tabiriyle yedi düvel karşısında ayakta kalması
zordur. Ayakta kalmak kolay değildir. Kafa yormakla, araştırmakla bir yandan
geliştirmekle olur çok şey. Çok uzak değil altmışlı yetmişli yılları yaşayanlar
bilir neyin var neyin yok olduğunu kardeşim.
Anamın çıkrıkları vardı mesela.
Dedemin körükleri. Sabanları, saban demirleri. Kahve tavaları, değirmenleri.
Anamın toprak turşu küpleri, bakırdan mamul mutfak gereçleri. Tahta kaşıkları, pekmez savuran kepçeleri,
kazanları, saç ayakları. Uf uf!. Kıl, çulları, çuvalları. Tınaz savuran
yabaları, direnleri, döğenleri. Yün
çırpan yayları, ditmeye yarayan tarakları. Susam sürten taşları, çamaşır
kazanları. Bez dokuma tezgahları, halısı ayrı, Velhasıl yaşam için ne lazımsa
hepsi mevcuttu kardeşim. Bu aletlerin her birisi kıymetliydi anam için, dedem
için yine öyle.
Sevinilecek yanı çoktur da,
türkülerin çoğu acıklıdır yine de Anadoluda. Hikaye ve romanlarımızda
yoksulluğun ve acıların kol gezdiği koca bir bozkır olarak anlatılır Anadolu.
Bir taraftan öyledir de.. Dedemin anlattığı savaş hikâyelerinde cevabını bulur
çok şey. Anamın çıkrık başında söylediği türkülerin yoğunluğundan anlarsınız
dramı.. of of!
Anamın raflarında dizili mutfak
gereçleri, avlunun bir kenarında yıllarca kimsesiz öylesine duran saman
çitleri, kağnı tekerleri, harman yabaları, dokuma tezgâhları, susam taşları
velhasıl nerede şimdi? Yok oldu yok. Sahip çıkmadık çıkamadık. Anamın türküleri,
düğünlerdeki seyirlik oyunlarımıza ne oldu? Unuttuk….seyirlik oyunların her
biri eğlencelik eleştiri özelliği taşırdı kardeşim. Kaynana da, köse de,
muhtarda hatta tüccarda bu eleştirilerden nasibini alırdı. Sınıftaki ders
gibiydi ders. Sahip çıkmadık, çıkamadık. Yabancı dizilerin esaretinde yok olup
gitti çok şey.
Anadolu insanının her biri
sanatcıydı, zanaatkardı. Yumurta kırmasını unutturduk çocuklarımıza. Pot
kırmada üstümüze yok şimdi. Dedemin hikayeleri tükenince hatır tükendi hatır.
Anamın türküleri unutulunca, saygı unutuldu, komşuluk unutuldu kardeşim.
Biz çıkrıkları yaktıkça, tezgâhları
kırdıkça üstünlük kurdu kimiler. Bu üstünlükle pazarları kaptı uyanıklar.
“durursan düşersin” diye boşa denmemiş.
Biz durmanın rehavetine kapıldık kimi zaman. Bu rehavet sırasında atı
alan üsküdarı çoktan geçmiş oldu.
Bursa’nın dokuması, Anadolu’nun
pamuğu, keteni, ipeği ne oldu dersiniz? Sahip çıkmadığımız günden başladı yok
olmaya. Onlar yok olunca zanaatkarlarımız öldü kardeşim.
Dedemden kalma Olukaltı tarlasında
pamuk yetişirdi pamuk. Karakovada susamın hası. Vallahi bitti. Ben de göçsem
hiçbir üretim olmayacak bunu görüyor ve hissediyorum. Ben de göçsem biriktirdiğim
türküler yok olacak. Köylere dair yazdığım şiirlerde mektuplarda anamın çıkrığı
gibi kırılıp gidecek. Sonrası yedi düvele kafa tutmuşların torunları alimallah
dikilip kalacak. Bizim olmayan çeşmelerden sular içmeye, ne verilirse yemeye
başlayacak. Uf uf! Karamsarlık bu olsa
gerek. Vurdum duymazlık da…
Mücahid Mürşit Akyol kardeşimiz
Tavşanlı Köyleri ve tarihini arşiv kayıtlarından internet üzerinden yayınlamaya
başlamış. Bizde sözel tarihi yazılı tarih haline getirmeye çalışmıştık. Bu tür
çalışmalar memleket aşkının yoğun duygusallığı olmasa asla ortaya çıkmaz. Kim
ilgi gösteriyor bu da gerçek tartışma konusu. Bunlar da bizle kaybolup gidecek.
Üzüntüm bunadır.
Çıkrıklar durunca ülke durur.
Topraklar boşalınca cepler boşalır. Çaylar şirketten demek kolaydır,
kolaycılıktır. Her şeyi şirketten beklemek esarete boyun bükmektir.
Yurdunu seven herkesin atalarının hikâyesini
gözden geçirmesi gerekir. Bu geçirmeyle bu ülkenin üretimine elinden geldiğinin
en iyisini sunması gerekir. İnanan insanların mutluluğu üretim pratiklerini
bilmekten geçer. Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder