9 Ocak 2021 Cumartesi

YAĞSIN YAĞMURLAR YAĞSIN

 


Gel de anlatma sen. Dönüp dönüp geliyor hatıralar. İnsan anlatmak istemek de dirense de parmaklarım klavyeyi zorluyor. Hay Allah!..

Kuş uçmaz kervan geçmez denir ya, öyleydi köyler. Kuşlar geçerdi, geçerdi de uçuş istikametindeki uzak yerleri meraka dalardık çocukça. Kuş olmaya bile özenirdik görmek bilmek adına.. Kuşlar gelir geçerdi. Başka gelip geçenlerde oldu nice.

Kıvırcığın kamyonu vardı mesela..

Yörede “Kıvırcık” adıyla bilinen nakliyecinin bedford kamyonun bizim köye gelişini hatırlamamak mümkün mü?. Köyün sessiz ortamının toprak yapılı yollarında toz bulutu kaldırarak ve böğürdeyerek gelişi hala kulaklarımda. Çıkardığı motor sesini duymamak imkânsızdı. Mazot yanığına alışık olmayan burunlarımız egzoz kokusunu hemen algılardı kardeşim. Ya şimdi? Dağ yansa haberimiz olmayacak. Organlar bile alıştı kirliliğe!...

Bir başka gelip geçen buharlı trenlerdi. Kara tren kısaca.

Demiryolu hattı da bizim köyün birkaç kilometre uzağından geçerdi. Türkülere bile konu olan kara tren düdüğünü çalarak gelirdi. Düdük çalma da bazı makinistler mahir mi mahirdi. Düdüğün mateminden ağlayan yaşlıları bilirim mesela. Uzun seferlere asker yollamış, gurbete sevdiklerini salmış insanlar o sesi iyi bilir, iyi tanırdı.  Sesine biraz kulak kabartınca hangi yarmaya girdiğini, hangi düzlüğe çıktığını bilirdik biz. Sessizliği bozacak başka araç olmayınca bilinirdi gerçekten.

Kıvırcığın bedfordunun hava tüpü tahliyesinden dızzztt! diye attığı hava sesi kadar  kara treninde piston takımlarının çıkardığı seslerde dikkat çekiciydi. Fasd fust, fasd fust…. Düüüüüüüüü, düü düt!  Tekerin hıza göre ray eklerine vurdukça çıkardığı ritmik sesler.  Uf uf! Bu ek seslerinden saatteki hızı bile ölçmek mümkündü.  Tak tuk, taka tak tukk.. takıdık takıduk..  vay be!...

İstasyon şefleri vardı lacivert takımlı, iskarpin ayakkabılı. Yakalarındaki ay yıldızlı armaları ne hoş dururdu. Bizim yarım yamalak giysilerimizin yanında filinta gibiydiler.

Köyle Demirli istasyonu arasındaki yarım saatlik toprak yolu yürüyerek gelir, posta treninin gelmesini bekleyiş apayrı öykü olurdu. Buharlı kara trenin Doksan yarmadan çığlık atarak çıkışı sevincimize sevinç salardı. Çığlık atarak gelen o lokomotiflerden biri Tavşanlı Garında seyirlik duruyor. Oradan her geçişimde döner döner bakarım eskileri anmak adına.

Çocukluğun trenleri de, istasyonları da hatta Kıvırcığın bedfordu da özeldir benim için. Deniz araçlarını görmüş çocukluğumun çocukları için sandal, vapur  ne kadar  kıymetliyse benim ki bir fazla gerçekten.  Hey gidi hey!

Eskiyi özler mi insan, özlüyor işte. Şu sıralar herkesin özlediğini hissettiğim eski kışlar mesela. Giyim ve beslenme noksanlığı içinde kışların en ağır darbelerini yemiş olsam da özlüyorum kardeşim. Ne güzelmiş eski kışlar, ne güzelmiş o yağışlar. Haberlerde beyaz esaret diye diye  kuraklığın esaretinde kaldık şimdilerde. Dilleri hangi duaya vuracağımızı bilemez olduk ya biz!. Yağışı özlüyor insan. Yağışı istiyor insan. Kar pekmezini özlüyor insan…

Özlerken dilime bir şarkı dolanıveriyor. Güftesine bestesine siz girin ama ben birkaç satırında kalacağım. Anılarr, anılarrr/ şimdi gözümde canlandılar/ anılarrr, anılar beni bu akşam ağlattılar. Anıları anmak bile ilaç gibidir bazen. Hasretle gönüllerimiz yanarken geleceğin düşlerini kurmak çıkış kapısıdır.

Dilimizde bir dua, Yağsın yağmurlar yağsın! İçimizde çöl kalmasın. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: