Köy düğünleri başkaydı. Hele bizim köyün düğünleri. Hazırlıklar altı ay öncesinden başlar yakın akrabadan öte, konu, komşu bile işin ucundan tutmak için can atardı. Nohudu, pirinci, yufkası, etliği, hoşaflığı, keşkeği hazırlamak yalnız başına içinden çıkılacak işler değildi. Komşu elinin değdiği, el birlik iş tutmanın güzelliği hoştu, hoşluktu. Oğlan evermenin, kız çıkarmanın en tatlı tarafı bu dayanışma, birlikte iş yapma biçimiydi. Yoksa bir başa düğün yufkasının altından kalkmak zordu. Kaç kadın bezeyi hazırlayacak, kaçı açacak, nöbetleşe kimler saca atacak, hatta yorulanı kimler değiştirecek tam bir planlama işi kardeş. Katkıda bulunmanın, destek olmanın yardımlaşmanın keyfini çıkarırdı insanlar. Bugün bana, yarın sana. Bu türden bir araya gelişlerde bir birinden çok şey öğrenir kadınlar. Babamın okuma yazmayı askerde öğrendiği gibi. Hamur daha kolay nasıl karılır, yufka açmanın pratik yöntemleri nelerdir, sacın sıcaklık tavından iş hazırlığına kadar gerçekten çok şeyi öğrenir geliştirir insan. Dokuz akıl bir araya gelince güzel işler çıkar ortaya. Ya şimdi?....komşudan yardım istemeye kalksan, “kaç para vereceksin?” diye soruyor. Böyle şeyleri görünce Aşağı Pınar’ın akarına basasım geliyor kimilerini(!). “Her şey para değil desem”, işe yarar mı? Yaramıyor artık.
Geçen seneler içinde çok şey
kaybettik çok! Herkes birbirini rastgele severdi. Dostça, en samimi tarafından insanca,
candan. Paraya bağlanmazdı her bir şey. Sırf bu yüzden özlüyorum eskiyi. Sırf
bu yüzden mevzu ediyorum geçmişi. Düğünden mevzu açmak, yardımlaşmayı örneklemek
adına. Konu konuyu açıyor böylece. Hem kendimi meşgul ediyorum hem sizi. Dahası
eskiye dair çok şeyi yeniden tazeleyip bugünle kıyaslamanın ortamını
yaratıyorum. Aynı zamanda geçmişi kayda
geçirmiş oluyorum kardeşim!
Zamana anlam yüklüyorum. Yaşayana her şey lazımdır yeğenim. Yaşamayan duadan öte ne bekler ki! Anılar bile çok işe yarar. Anıları hatırladıkça bugünün dünden daha iyi olmasını arzu ediyorum. Neler
istiyorum neler!. İstemek insanın canlı
olduğunu gösteriyor. Allah da sevinci, tasayı, sıkıntıyı, felaketleri,
güzellikleri biz insanlar için yarattı belki de. Arzulayışlardır bizi diri
gösteren. Yoksa taştan ne farkımız olur ki? İyi işlerin, iyi düşüncenin, iyiye
gayretin sonu huzurdur. Dünyanın güzelliğine bizim iyiliklerimizi güzel
düşüncelerimizi ekleyebildik mi değme keyfine.
Sadece düğünde miydi yardımlaşma?
Tarımda, hayvancılıkta. Doğumda, ölümde. Hayatın her alanında yeğenim. İyiye ve
mükemmele giden yolda ne yapılması gerekirse. Yardımlaşma ve dayanışma eylemi insanın gönlünü
genişletiyor iç huzuru veriyor cancağızım!. İyiliğin üstünlüğünü el üstünde
tutmanın bilincinde kalıyor insan. “Düğün elle, harman yelle” derdi anam. O,
öyle dedikçe öğrendik biz, hayatın ve insanlığın ne demek olduğunu. Öğretmek, farkına vardırmak da ustalık işi
bizim oğlan!
Hastalansak işimizde geride
kalmaktan korkmazdık. Konu komşu tutar kaldırırdı kardeş. Ya şimdi? Evinde ölüp
kalsan üç beş günde anca haberi olur insanların. Birbirimize ilgimiz çıkarlar
nispetinde. Negatif şeyleri konuşmak bile daraltılarımı artırıyor. Sussam
boğulurum. Yazarak veya konuşarak duygularımı canlı tutmaya, hasarlı yanlarımı
onarmaya çalışıyorum işte. Günlük yaşamın ara sayfalarında arka plana ittiğimiz
bahar güzelliğindeki değerlerimizi sıraya sokmaya çalışıyorum içerimde.
Kimsede hiçbir kusur aramadan “kendim ettim kendim buldum/ gül gibi sararıp
soldum Eyvah!” türküsünün melodisi eşliğinde yeni hüzünlere yelken çekiyorum.
Sağlıcakla.