Yapraklar sararmaya başladı. Eylül
çoktan geldi geçiyor. Mahallenin kadınları kırmızı biber patlatıyor, tarhanalar
döküyor çarşaf çarşaf. İpe dizili biberler balkon demirlerinde kendince
tıkırtılar çıkarıyor. Bitkiler sarıyı benimseyeli çok olmuş. Ağaçlardaki çoğu
yaprak dikey düşmeye hazır. Yaza alışmış bedenler evlerin içinde üşümeye
meyletmiş. Bir telaş bir telaş sorma gitsin. Anaların sırtına küçük bebelerin
okul çantası binmiş. Nedense yaştan mıdır bilinmez anamın dalgınlığı da artmış Eylülde.
Hanım, komşunun getirdiği tadımlık
tarhananın eksik olan malzemesini bir bakışta anladı. Anlarken anlamazlığa
vurdu nedense. Bense çoktan anlamışken eylülü, yazıya anca vurabildim nedense
Kimi başka yazlara kuruyor
düşlerini, kimi yaklaşan kışı eylülden hissediyor. Ressam olan değişen
renklerin keyfini sürmeye, olmayan; içindeki yeni salgınların ateşini
dizginlemeye çalışıyor.
Kızamıkta da artış varmış bu
eylülde. Grip ağrıtacak baş, akıtacak burun arıyormuş. Komşuda haneler yangın
yeri ki boğum boğum boğuluyor insanlar. Buna bakıp şükretmek geliyor insanın
içinden.
Kırağılar kendi yeteneklerini
göstermeye çoktan hazır sanki. Eylüller, sizi gidi eylüller..
Eylül indirimleri kışın gelmesine
engel değil. Mağazalar indirirken bindirmenin telaşında belki de. Araçlar
zincirsiz yürümeyecek kışlarda. Kar lastiği, çekme halatı, takoz her bir şey
hazır olmalı. Meteroloji haberini verdi bile havaya ait durumun. Lahana gibi
bürünmeye hazırlıklı olmalı eylülden. Bizim bahçedeki boncuk fasulye onca çiçek
açmıştı oysa. Dökmeye hazırlanırken dökülmeye mahkûm bu belli. Ne yapmalı
bilmem ki?
Düğünler çoğalıyor bir de
eylüllerde. Şen şakrak halaylar çekiliyor salon salon. Nikâhın memurları
eylüllerde bildik sözleri sektirmeden ifade ediyor. Diziler kanallardaki yerini
almış ki, meraklıları vakti şaşırmıyor. En az ressamlar kadar heyecanlı yün
iplikçiler kışa vakit sayıyor. Velhasıl kim mutlu kim mutsuz karmakarışık. İnsanlar
ser verip sır vermiyor nedense. Yıllar öncesinde yapardı bunu anam. Yokluğu
gizlemek adına buğday çuvalı sansınlar diyerek saman çuvalı dizerdi ambar
üstüne. Hey gidi hey! Ser verip sır vermemek yokluğa dair bir şey mi dersiniz?
Eylülün şubatları doğurduğu aşikâr.
Bu yüzden yitiriyor güneş hükmünü sanırım. Sinsi kırağılar eylülden yağıyor
çünkü. Nice ovalar, onca ağaçlar sinsi kırağılarda döküyor yaprağını. Dökmeli
mi, dökülmeli mi illaki yaprak? Kuşların kanadı bile eylül yağmurlarında
ıpıslak oluyor. Kuru dallara tünemek zordur epeyce. Orman içlerindeki nice
çoban çeşmelerinin eylüllerde başlıyor yalnızlığı. Bu yalnızlığa şaşım şaşım
şaşıyor. Şaşıyor da, şaşmaktan sonuç çıkmıyor yine de.
Şu yazma zevkim olmasa kiminle
konuşabilirdim eylülü. Eylül, eylüllüğünde kalırdı. Bir eylül akşamında kendi
yalnızlığımı eylülü tartarak, kendi içimde tartışarak zenginleştiriyorum az mı?
Tartmasam tartışmasam dizilerin derinliğinde kaybolup gidecektim belki de.
Tartarken eylülü, şubatı görüyorum. Tam bu sırada vuruyor bir jübilede verilen
saatin gongu. O vurdukça vuruyor kalbim küt küt. Hay Allah! Yağacak kar suyunun ayakkabının
pençesinden girişini bile hesaba vurmaya çalışırken saat gongunun yaptığına
bak. Tetikte bekleyen eylüllük kelimeler sıra beklerken atmosfer bozuluyor öylece
kalıyorum klavyenin tuşunda. Dilimde bir türkü “ bir fırtına tuttu bizi deryaya
kardı” Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder