DOĞANIN DALGINLIĞI
Halil Oral/ Tavşanlı
Doğanın ya dalgınlığı ya da gözden
kaçırdığı vakitler olur. Olurda olanlar karşısında boyun bükmekten öte yapacak
bir şeyiniz olmaz. Kırağılar daha eylül içinde sessiz sedasız geliverdi bu yıl.
Geldiğinde börttürdü ulu kavakların en tepesindeki yeşil yaprağı. Nice yeşil
nebatat bir gecenin içinde morardı. Daha birkaç gün önce gücünü hızından alan
fırtınalar Avrupa’da ağaçları kökünden söküp bazı canlar aldı. Geçen yıllar
içinde başka ülkelerde tsunami dalgaları evleri yutup nice varlığı sürüm sürüm
sürükledi. Faylar çatladı, zelzeleler ülkemizde bile binlerle sayılı canlar
aldı önceki yıllar.
Gördünüz mü doğanın gözden
kaçırdıklarını. Çaresizliği fark ettiniz mi?
Yazıya doğayla ilgili başlayınca
ister istemez hatıralar depreşiyor, yaşananlar gözlerinizin önünden bir bir
geçiyor.
Toprağı sabanla, pullukla sürer
buğdayları avuç avuç tarlaya atardık. Nisan yağmurları güzel olurdu.
Güzelliğiyle bereket katardı her bir şeye. Nisan yağmurunu sindire sindire içti
mi toprak, atılan tohumlar daha gürbüz olurdu. Bu gürbüzlüğe nazar değmesin,
daha da bereketlensin diye atılacak tohumun içine bir miktar çörek otu ve kuru
soğan katar dı anam. Bu konuda büyüklerinden gördüğü ne varsa hiçbir şeyi
atlamaz yerli yerinde uygulardı. Lafın ucunu anama bağladık ya, hayatta korkmam
artık. Yazı evvelallah selametle biter.
Buğdayı dokuz numara kosayla biçer,
deste deste iki kanatlı yalk arabayla harman yerine taşırdık. Karnımız ağrıyor
desek başak toplamamızı tavsiye ederdi babam. “Başak topla geçer” derdi. Derken
kaytarmaya çalıştığımızı sanırdı belki de. Essahtan karın ağrısı çekseniz anlatmak
zordu. İş vakti, “hastalık vakti değildi” velhasıl. Hay Allah!
Hele biçilmiş buğday destesinin
üzerine koşarak gelen şaşkın bulutlar yağmurunu boşalttı mıydı eyvah ki eyvah.
Çok geçmeden desteleri ters yüz etmek gerekirdi ki, bu haybaye yorgunluktu. Yağmur tıpırdamaya görsün, soluğu harman
yerinde alırdık. Çullar, naylon örtüler elimize ne geçtiyse koni biçimindeki
buğday harmanının üstüne örtmeye koşardık. Kendimiz ıslansak da önemli değildi.
Güler misin ağlar mısın karışık vesselam. Aşımız o ekmeğimiz buydu. Katlanmak
gerekti. Katlanmaya çalışırken doğanın dalgınlığına ya da gözden kaçırışına
için için darlanırdınız da.
Benim bu anlatımlarıma yaşadıklarıma
bıyık altından gülenler olabilir. Olur mu, olur. Ama gerçek budur. Harmanlar umuttur.
Harmanlar beklediklerimizdir.
Doğa, emek, umut, gayret bilmezdi
kimi zaman. Asıl o vakit ağrır karnınız vesselam.
Yıllarca siyasetin harmanları da
kuruldu bir yandan. Umut edenler, bekleyenler, hayal kuranlar, vakit
kollayanlar nice harmanlarda savrum savrum savruldu. Nisan yağmuruyla
beslenememiş nice parti beklenmedik vakitlerde sessiz sedasız meydanlardan
çekildi. Önümüzde de kurulmaya hevesli bir o kadar iştahlı siyasi harmanlar
görünüyor. Adaylık süreçleri bin bir hevesle, istekle devam ediyor. Dedikodusu
mahalle aralarını bile dolduruyor. Kesin adaylar açıklanınca su alır harmanlar.
İçten içe öfkeler, kızgınlıklar belirir. Kesin listeye kadar kendi rüzgârıyla
yanı başındakini tuş etmenin gösterileri sürer sessiz sedasız. Vay ki vay!…
Belirlenen listeler darmadağın eder
kimi umutları. Bu umutsuzlukla başlar kimi soğukluklar. Siyaset doğasının da
gözden kaçırdıkları, kimi dalgınlıkları olur mu olur. Bu dalgınlıklar çoğaltır
bıyık altı gülmelerini. Şu sıralar çeşmeler gür iştahlar kabarık. Doğaysa
unutulmayacak gerçek. Doğanın dalgınlığından şamar yemiş biri olarak karın ağrım
olsa da başak toplamaya devam.
Pastırma yazları güzel. Yabani otların isimlerini ezberlemeye
gayretliyim bu yıl ki pastırma yazında.
Çobançantası, çobandağarcığı,
çobaniğnesi, çobanmayası, çobansüzgeci, çobankalkıtan, çobantuzluğu,
çobantarağı, çobanpüskülü, bir de kuş var sahi Çobanaldatan. Hemencik
sayabildiklerimden bunlar. Ezberim
nasıl? Haydi hayırlısı.. Sağlıcakla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder