Ne çabuk geçiyor zaman. Ne çabuk
unutuluyor insan. İzler ne çabuk
siliniyor. Yel gibi, rüzgar gibi, şimşek
hızında kardeş!.. Vızzzzt!. Anlamıyor,
anlayamıyorsun zamandaki hızı. Doksan dokuzun nisanındaydı babamın göçü. Yirmi beş koca yıl geçmiş üstünden. Sel gibi akmış gitmiş. Akarken, zamandan
neleri silmiş neleri süpürmüş vakit. Unuttuklarım, unutamadıklarım, hatırladıklarım,
hatırlayamadıklarım.. Azar azar, gıdım gıdım.
Bir de bakmışsınki koskoca aylar, yıllar, asra uzanan yollar. Meğer az
sandıklarım çıkarmış çoğa. Meğer zaman
unuttururmuş en belledim sandıklarını. Uf, uf!....
Bu tür düşünceler hep beni bulur. Düşündükçe
dökülür başımdaki saçlar. Düşündükçe varırım çaresizliğimin farkına.
İnsanlar öldükçe göçermiş köyler.
Köylerden göçerken başlarmış kentler yıkılmaya. Babam varken ter kokardı
köyler. Babam sağken savrulurdu samanı başakların. Yabası, diğreni, döğeni, kalburu, eleği tam tekmil olurdu. Döğenle
fıldır fıldır dönerdik. Dönerken yenerdik en zorluğu.
Şairim demem ama kendimce şiirlerim
var. “ Böyle Büyüdük” dediğim en sevdiklerimden. En unuttuğum anlarda
hatırlatır unuttum sandıklarımı. O hatırlamayla çakar şimşekler, o hatırlamayla
yeniden ve bir daha çökerim nedense. Gözlerim dolar, boğazım düğümlenir de
“gık” bile diyemem. Nefesim kesilir, saatlerce gerim gerim gerilirim. Bu
gerilmenin sonucu belki de gözümdeki kısılmalar. Omzumdaki çökmelere bile sebep budur
kardeşim. Kim bilir!.. Gerilmenin sonucu olmuyor mu depremler. Depremin sonucu
oluşmuyor mu çökükler. Gördün mü benzetmeyi, gördün mü tepkimeler dizisini.
Köyler kalabalıktı. Köyler şen
şakraktı. Her sabah zor olanı yenmek, yenilenmekti bir yandan. Babamın kendi
imalatı “yalk araba”nın üstündeki saman çitinin karnı genişti. Hatta samanı
teptikçe daha da genişlerdi. Resmini bile çekemeden çürüdü koca çit. Yalk
arabanın kanatları şehir yerinde odun sobasına yakıt oldu..Ya boyunduruğun söveleri..
Aynı kaderi yaşadı yeğenim.. Anlayacağın deprem oldu deprem!.
Dört çocuk büyüttü anam köy
yerinde. Bir çocuğu doyurmanın, hatta adam gibi yetiştirmenin kaygısında
şehirde çoklar. Köyleri küstürdüğümüz gün başladı aslında kaygılar. Köyleri
darılttığımız an sıraya girdi çökerten depremler. Artçıları geliyor sinsi
sinsi, ölçek ölçek, boy boy.
Ter kokan köylerden, is kokan
kentlere göçtükçe çöktü çok şey! Vee, neleri unutmadık ki! Unuttukça, hangi yar
başındaki hüznün karanlığında boğulur insan. Ekmekli yaşam alanıdır köyler.
Şehirlerin aylak alanına alıştıkça insan, karamsarlığa teslim eder kendini.
Biz, bizi tutamadık köyde. Şırıl şırıl suyu, tertemiz doğayı
öksüzleştirip şehirlerin isli büyüsüne kapıldık.
Şimdi unutuyoruz köye dair çok
şeyi. Unutuyoruz ataların ayak izlerini. Unutmak, unutturmaktır bir diğer
yandan. Ben bu yüzden çoğaltmaya çalışıyorum köye dair şiirleri. Bu yüzden
söylemeye çalışıyorum köylere dair türküleri. Ne varsa köyde, köylerde. Köyler
define, köyler hazine. Define avcıları nerede nerelerdesiniz? Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder