İlkokuldan, liseye defalarca tarihimizle ilgili dersler okuduk. Ne biz tarihi anladık ne de tarih
Bizi. Tarihin dersi söz konusu
olunca, tarihten mevzu açılınca sıkıldık, sıkıştık. Bak ben söyleyeyim coğrafya
da öyle. Dersi kaynatmanın, lafı geçiştirmenin gayretinde olduk çoğu kez.
Tarihi bilmeyen, donanımı olmayan aklımla ben; dedelerimizin pozuna, duruşuna
efeliğine bürünüyorum. Hak edilmeyen elbise de, söz de eğreti kalırmış insanın
üzerinde. Üstünden geçinmek diye tam da buna denir herhalde. Kendi adıma ifade edeyim bunu. Kafalarımızda
gelgitler var kardeşim. Gelgit denen şey sularda olmuyor sadece. Düşüncelerimizde, aklımızda, davranışlarımızda an be an
gerçekleşse de farkında değiliz yiğidim. Bu durum, ya huy oluşturdu bizde, ya da
vurdumduymazlık.
Dedelerimin zaferleri yetiyor bana!
Zafer kutlamalarının resmi günlerinde marşlar kulağıma girsin çıksın yeter
yeğenim. Onun ötesine geçmeyeyim ben. Rap’li repliklere alışkın kulakların çoğu,
anlamaz bile neyin ne olduğunu.
Atalarım Eflak’tan Boğdan’a tüm Balkanlara,
Mora’ya, Kırım’a, Hicaza, Suriye’ye, Mısır’a, Yemen ve Trablusgarp’a Cezayir’e
ve dahası nice ülkeye yerleşirken bizlerin kalbine, aklına yerleşmeyen o kadar
çok şey var ki! Tarih deyince sıkılıyor çocuklar, coğrafya deyince tatillik
mekânlardan öte geçmiyor donanım. Bu iddiaya itiraz etmeye yeltenenler;
göstermelik davranışlar yanıltmasın sizi.
İlim, bilim, sanat, felsefe, topyekûn
meseleler... Kalabalıkların içinde olduğumdan biliyorum. Okumayı hayatta
sevmem! Diyor kişiler. Sadece avam değil, üniversite bitirmişler de aynı
söylemde. Bi diploma almış ya.. ezberden(!) ötesine geçmeye gerek yok.
Davulda tokmak da denk olmalı.
Okumuşla avam arasında da görünmez bir perde, kim neden koyuyorsa… Oda camları
perdeli, kapılarda sıra, tıklatmadan
girmek zor. Diplomanın havası odanın dışına koridorlara taşıyor yeğenim. Tek
başına diploma da demeyelim, etiket demek daha doğru yaklaşım herhalde. İlk mektep mezununun altında çalışan bir sürü
diplomalı da var çünkü. Liyakat nerde?. Öhhö, Öhhö!.. Bu da öksürüğün gıcığı.
Düşman uyumazmış! Yaşam içinde sık
kullandığımız bildik laflar bunlar. Uyumuyor ya! Füzelerin sesleri yakınlardan
geliyor kardeş. Gözleri de bizdeymiş! Gökyüzünde alev topları yeryüzünü
yakıyor. Protestolar yetmez, laf ebeliğimiz kurtarmaz bizi. Tarlada, bağda
bahçede benim yaptığım üretime bile “ne çalışıp duryon!” diyenler, sosyal ve
kültürel alanda yaptığım fedakârca çalışmalarımı aptallığıma verenler top
sizde…
Sanayi toplumu yaratma adı altında
köyleri boşalttıranlar, kuş gribi var
deyip köy köy tavuklarımızı itlaf ettirenler,
sınırlarda mayınları söktürenler, pandemi deyip; aşının çinini almanını bedenlerimize
şırınga edenler, bizi evlerimizde aylarca kapatanlar, navigasyon deyip sokak sokak, hane hane internette sergiletenler. Bunların dünya
için gerekli olduğunu söyleyip anarşi yetmedi savaş.. sırtlarına semer geçirecek ülke arıyor çağdaş
demokrasi cambazları!.
Fert fert bu ülkenin bireyleri
olarak; sırtımızı yorganla, sıkıntımızı uykuyla örtme vakti değil. Tembelliğin, uyuşukluğun, boş işlerin
zamanı hiç değil. Gözlerimizi kapatıp eylemsiz dualara kapılmanın da vakti
değil. Yoksa saldırganlıklar gelip kapımıza dayanır. Dayanır da, sığınacak
kapılar, doyuracak topraklara hasret kalırız.
Kendini bu ülkenin insanı olarak
görenler; bırakın ağzınız açık uyumayı. Boş
boş duruşlar, kimilerinin ağzını
sulandırıyor olabilir. Sağlıcakla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder