9 Ekim 2024 Çarşamba

ÖKSÜRÜĞÜN GICIĞI

İlkokuldan, liseye defalarca tarihimizle ilgili dersler okuduk.  Ne biz tarihi anladık ne de tarih

Bizi. Tarihin dersi söz konusu olunca, tarihten mevzu açılınca sıkıldık, sıkıştık. Bak ben söyleyeyim coğrafya da öyle. Dersi kaynatmanın, lafı geçiştirmenin gayretinde olduk çoğu kez. Tarihi bilmeyen, donanımı olmayan aklımla ben; dedelerimizin pozuna, duruşuna efeliğine bürünüyorum. Hak edilmeyen elbise de, söz de eğreti kalırmış insanın üzerinde. Üstünden geçinmek diye tam da buna denir herhalde.  Kendi adıma ifade edeyim bunu. Kafalarımızda gelgitler var kardeşim. Gelgit denen şey sularda olmuyor sadece.  Düşüncelerimizde,  aklımızda, davranışlarımızda an be an gerçekleşse de farkında değiliz yiğidim.  Bu durum, ya huy oluşturdu bizde, ya da vurdumduymazlık. 

Dedelerimin zaferleri yetiyor bana! Zafer kutlamalarının resmi günlerinde marşlar kulağıma girsin çıksın yeter yeğenim. Onun ötesine geçmeyeyim ben. Rap’li repliklere alışkın kulakların çoğu, anlamaz bile neyin ne olduğunu.

Atalarım Eflak’tan Boğdan’a tüm Balkanlara, Mora’ya, Kırım’a, Hicaza, Suriye’ye, Mısır’a, Yemen ve Trablusgarp’a Cezayir’e ve dahası nice ülkeye yerleşirken bizlerin kalbine, aklına yerleşmeyen o kadar çok şey var ki! Tarih deyince sıkılıyor çocuklar, coğrafya deyince tatillik mekânlardan öte geçmiyor donanım. Bu iddiaya itiraz etmeye yeltenenler; göstermelik davranışlar yanıltmasın sizi.

İlim, bilim, sanat, felsefe, topyekûn meseleler... Kalabalıkların içinde olduğumdan biliyorum. Okumayı hayatta sevmem! Diyor kişiler. Sadece avam değil, üniversite bitirmişler de aynı söylemde. Bi diploma almış ya.. ezberden(!) ötesine geçmeye gerek yok.

Davulda tokmak da denk olmalı. Okumuşla avam arasında da görünmez bir perde, kim neden koyuyorsa… Oda camları perdeli, kapılarda sıra,  tıklatmadan girmek zor. Diplomanın havası odanın dışına koridorlara taşıyor yeğenim. Tek başına diploma da demeyelim, etiket demek daha doğru yaklaşım herhalde.  İlk mektep mezununun altında çalışan bir sürü diplomalı da var çünkü. Liyakat nerde?.  Öhhö, Öhhö!.. Bu da öksürüğün gıcığı.

Düşman uyumazmış! Yaşam içinde sık kullandığımız bildik laflar bunlar. Uyumuyor ya! Füzelerin sesleri yakınlardan geliyor kardeş. Gözleri de bizdeymiş! Gökyüzünde alev topları yeryüzünü yakıyor. Protestolar yetmez, laf ebeliğimiz kurtarmaz bizi. Tarlada, bağda bahçede benim yaptığım üretime bile “ne çalışıp duryon!” diyenler, sosyal ve kültürel alanda yaptığım fedakârca çalışmalarımı aptallığıma verenler top sizde…

Sanayi toplumu yaratma adı altında köyleri boşalttıranlar,  kuş gribi var deyip köy köy tavuklarımızı itlaf ettirenler,  sınırlarda mayınları söktürenler, pandemi deyip; aşının çinini almanını bedenlerimize şırınga edenler, bizi evlerimizde aylarca kapatanlar,  navigasyon deyip sokak sokak, hane  hane internette sergiletenler. Bunların dünya için gerekli olduğunu söyleyip anarşi yetmedi savaş..  sırtlarına semer geçirecek ülke arıyor çağdaş demokrasi cambazları!.

Fert fert bu ülkenin bireyleri olarak; sırtımızı yorganla, sıkıntımızı uykuyla örtme vakti  değil. Tembelliğin, uyuşukluğun, boş işlerin zamanı hiç değil. Gözlerimizi kapatıp eylemsiz dualara kapılmanın da vakti değil. Yoksa saldırganlıklar gelip kapımıza dayanır. Dayanır da, sığınacak kapılar, doyuracak topraklara hasret kalırız.

Kendini bu ülkenin insanı olarak görenler; bırakın ağzınız açık uyumayı.  Boş boş duruşlar,  kimilerinin ağzını sulandırıyor olabilir. Sağlıcakla…

Hiç yorum yok: