Dedem(Allah rahmet eylesin) |
Halil Oral/Tavşanlı
Sessizce girerdik yazdan kışlara.
Geçişlerin acısını bilirdik de bildirmezdik. Uzundu kış geceleri. Bu uzunluğa
ocak başı sıcaklığının yanı sıra on dört numara gaz lambasının aydınlığı eşlik
ederdi. Ninemin devli, perili masalları geceyi daha da esrarlı hale getirirdi.
Dedemin savaş hikâyeleriyle gecenin esrarından sıyrılırdık vakit vakit. Annemin
eteğine sarılan ben, bu sıyrılışla daha dik durmaya çalışırdım sanki.
Fırtınanın getirdiği kar fışkınları,
ahşap yapılı cam aralığından içeri sokulurdu çoğu vakit. Her sokuluş bir
üşüyüştü aslında. Ocak başında tutuşan dikmenin çatırtılı yanışı iyi gelirdi
üşüyüşlere. Hava üşürken, odun yanardı. Üşüyenle üşümek, yananla yanmak
gerekirdi belki de. Biri yanarken, diğeri üşümeli mi sizce? Ya da diğeri
üşürken biri yanmalı mı? Biri üşütürken diğeri yakmalı mıdır yoksa? Bu hengâme
içinde kaçardı uykular. Of ki, Of! .
Ayaz gecelere çöker, sular bile
gecelerde donardı. Yıldızlar da, ayaz kesen gecelerde bir başka parlardı. Kayda
mı düşerdi üşüyüşleri, kayıttan mı bu bilinmezdi.
Dışarısı ayaz keserken yıldızlar
neden daha berrak olurdu? Neden buz kesen kışlarda hatırlardım ben yazı. Neden
gecelerden