30 Kasım 2025 Pazar

YÜREKTEKİ ÇUKUR!

Samimiyetin terk ettiği yüreklerde derin bir boşluk ve çukurdan öte ne kalır? Ortaya çıkan çukurları elle, kürekle doldurmak mümkün gözükmüyor.  Ne acı, ne kötü! Aynı sınırlar, aynı bayrak, aynı toprak üzerinde yaşayan insanlar birbiriyle yarışır durumda. İçimizdeki bölünmüşlüğe, yüreklerdeki çukura kazma vuruyor her bir insan.

Her birimiz birer ana, birer babadan dünyaya gelmişken, aynı havayı solumuşken,  okul bahçelerinde oyunlar oynamışlığımız bilinirken, aynı öğretmenlerden alfabeyi öğrenmişken senlik- benlik kavgaları nasıl hortladı yeğenim!

Kültür, yaşayan bir şeydi, aynı zamanda gelişen! Şaka gibi kaybolan değerler cancağızım! Birbirimizle “yakan top”, “saklambaç”, “mendil saklamaca” oynar gibiyiz.  Çocukluğumuzun okul bahçelerinde, sokak aralarında öğrendiğimiz bu oyunların algısı bile farklı oluşmuş her birimizde.

Birlikte oynadığımız arkadaşımızı yakmak, bazı gerçekleri saklamak, birbirimize lazım olduğumuzda da saklanmak! Vay be!  “Böyle düşünmemiştik” dense de, her birimizin davranışı kendini ele veriyor cancağızım!

Yüreğimizdeki çukurlar çoğaldıkça, içimizdeki kalite bozuluyor. Üstümüzü örten esvap etiketli, diplomalar çift yıldızlı olsa n’olur? Öteki berikini, beriki diğerini ütmenin hatta alt etmenin hevesinde. Kültürel birikimlerimiz, yaşam şeklimiz, duruşlarımız,  dini ve ahlaki tutumlarımız, davranış şekillerimiz insanlığımızın etiketiydi oysa. Her şey birbirine karıştı birader!

Makam sahipleri bile koltuklardan birbirini ittirmek, düşürmek için zemin oluşturuyor. İtiş kakışların arasında huzur olur mu Allah aşkına? İlim- bilim için aynı okulları okuyanlar farklı kimliklerin de adamı olup çıktılar. Gerçi bu türden şeylerin tarihsel örneklerini çoğaltmak da mümkündür. Kimi sinsi dünya devletlerinin yüzyıllardır üzerimizde ne tür oyunlar oynadığı, ilim – bilim öğrensin diye gönderilen insanları nasıl kendi saflarına çekip, kendi çıkarlarına hizmet ettirdiklerini tarih notlarından okumuşuzdur. Hatta yakın yıllarda yaşadıklarımız verilebilecek örneklerdendir.

Biz, senlik- benlik derdindeyken kimileri iki bin yıllık tarihsel hedeflerinden vazgeçmiyor yeğenim! Biz,  birbirimize yakan top fırlatmanın kaygısızlığındayken hedefleri uğruna sinsice planla dünyayı kana bulayanları bilmek, görmek lazım.

Ülkemiz topraklarında bir zaman dilimini yaşayan insanlar olarak bireysel hırslarımızı, çıkarlarımızı, minnacık payelerimizi, etiketlerimizi, gösterişlerimizi bir kenara bırakarak ülkemize gerçek anlamda hizmet etmenin gayretinde olmak, fabrikalar kurmak kadar dev bir adımdır herhalde.

Haberlerde, programlarda güncel konu,  aşk- meşklerimizden bile kan çıkıyor, ölüm çıkıyor birader. “Türkanların”,  “Bayramların” (!), “Narin’i öldürenlerin” duruşuna anlam vermekte zorlanıyor benim gibiler.

“ Çok gülen, sonunda ağlarmış!”  Ağlamayalım kardeş! Ağlamamanın yolu fert fert hepimizin duruşundan, davranışından, gayretinden, özverisinden, yaşam şeklinden, düşünce yapısından, hissedişinden geçiyor. Değersiz ve bencil davranış biçimlerinin hepimizin canını yakacağı muhakkak. Nisan yağmuru kadar bereketli olmalı düşüncelerimiz.  Yanı başımızdakini duygusal yönden bile ezmek, üzmek, yok saymak birliği bozmaya yeter artar. Dertler böyle çoğalır cancağızım.

İçten tebessümler bile yeter artar huzuru çoğaltmaya. Gün gelir yırtılmış, üst üste birikmiş takvim yaprakları arasında yitirdiğimiz değerleri anımsayıp iç geçirmeler eksikliğimizi örtmez. Yüreklerimizde boşalan çukurlarda engin ovalar yaratmaya ne dersiniz? Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: