30 Ağustos 2024 Cuma

KEYFİMİZİN SONSUZLUĞU

Hayata üstünkörü bakınca insan; ağlamaz, ağlayamaz hatta sevinemez bile..  Daha yazının bu noktasında şehirler arası yol tabelası gibi ağlamayan, gülmeyen insan, insan mıdır sorusu dikiliyor gözlerimin önüne. Sorular çoğaldıkça duygular birbirine karışıp esas olarak yazmak istediklerim birbirine dolanıyor.  Hay Allah!

Gerçi toplumsal davranışlarda birbirine karıştı ya…Komşusu ağlarken, kasıklarını tuta tuta gülenler türedi kardeş!..Ya da tam tersi.  Birlikte ağlayıp birlikte gülme vakti çoktan bitti.  Aykırı davranış ve tutumlar karşısında babamın lahavleli duruşu gözlerimin önüne geliyor.  Geliyor da, özlemlerim çoğalıyor cancağızım. Özlemler dualara sarılmama vesile oluyor.

Bu dualar esnasında geçmişe dair ne varsa önüme üşüşüyor. Üşüşen geçmişle ordan burdan, geçmişten gelecekten,  köyden,  evden, ülkeden dünden bugüne ne varsa kendi kendime laflıyorum ben. Kendi kendime laflayıp yazıya dökme gayretimi görenler “ –deli bu deli” diyecek.

Evimizin ana iskeleti kalın çamur ve taştan mamul duvarla örülmüş, iç bölüntüler dolma duvar dediğimiz yöntemle şekillendirilmişti. Oda kapıları yazlık dediğimiz geniş salona bakardı. Topu topu üç odalıydı üç!. Rüzgar tabana serili yaygıları yukarı yukarı kaldırıp indirirdi. Hele kırık cam ve çatlaklardan içeri giren yelin iniltisini hatırlamamak imkansız be kardeş.

Anadolu insanının aslı güzeldir. Paranın arsızı, küstahı ve sonradan görmeleri çoğaldıkça bozulmaya yelteniyor asıl. Bu yelteniş kahrediyor beni yeğenim! Bu gidiş ürpertiyor yüreğimi. Ben geçmişe dair ipuçlarını verdikçe şişip kabaranlar artırıyor daraltılarımı.

Daldan dala konanlar, doğduğu yöreye, köye, eve dönüp bakmayanlar, geçmişle bugünü ölçüye vurup tartmayanlar, öküzle çift sürülen günleri unutanlar asıla dair ne hissedebilir ki.

Gökmen öküzün, sarı ineğin sağlığından, ölü ya da diri olduğundan haberi olmayanlar araba modeli yarıştırıyorlar. Yazlık şortla şezlonglardan çıplak poz veriyorlar. Aklıma geldikçe sıkılıyorum.  Aklıma geldikçe buram buram terliyorum. Aklıma geldikçe sarı ineğin, çil tavuğun, gökmen öküzün resimlerine bakıyorum ben.

Geçmişimizle ne kadar övünsek azdır. Övünürken çıkarmalıyız kimi dersleri de… askerde yerinde say komutu vardır. Yerinde tempolu tepinirsin… Yerinde tepinmek yorar adamı.  Yerinde tepinmek zayıflatır. Yerinde tepinirken kaldırılan toz boğar insanı.

Boşa düşler, boşlukta bırakır yiğidim. Çözümcü babaların insanlığı nasıl çözümsüz bıraktığını görüp, geçmişe dair hikayelere de göz atarak çeki düzen vermeliyiz kendimize. Her bir bireyin hayata dair hikayeleri olmalı. Tatil sepeti, oyun sepeti derken başkaları hınzırlığın sepetiyle dikiliveriyor karşıya…sığınacak mekan, sokulacak delik aramak ne acı, ne kötü!...

Çaresiz bırakılmak ne vahşi!...

Kıbrıs, Keşmir, Karabağ, Libya,  Suriye, Irak,  Filistin,  Lübnan, İran, Rusya, Ukrayna. Çoğaltmak mümkün. Dedemin masallarını bilip misaller çıkarmak lazım. El ele vererek tarlalarda geçirilecek yıldızlı yaz gecelerinde bağımsızlığın türkülerini çoğaltmak lazım birader. Tüketmenin acımasızlığında değil, üretmenin sevincine durmalıyız.

Çocuklarımız tabiat, çocuklarımız biyoloji cahili. Köstebek misali güneşin nerden doğup nerden battığını bilemeyecek durumda gençlik.  Kırkanatlı, zar kanatlı böcekleri bilmek bile yeri geldiğinde önemli.

Keyfimizin sonsuzluğu her birimizin çoğalttığı hikayelere ne kadar da bağlı. Sağlıcakla

Hiç yorum yok: