Sosyal hayatın içinde olmak, anın
ötesinde öncesi ve sonrası için gözlemlemeyi, düşünüp sorgulamayı da
beraberinde getiriyor. En azından benim için bu böyle gerçekleşiyor.
Merasimler, toplantılar, cenazeler, düğünler, etkinlikler, eğlenceler,
sohbetler, konferanslar, sunumlar, konuşanlar, konuşulanlar, amaçlar,
amaçlananlar, olanlar, olmayanlar, neticelenenler, neticelenmeyenler ühhü!...
mevzu derin, mevzu hassas, mevzu kıldan ince, mevzu ağır!...
Cuma hutbelerinde bile her şey insanın
emrine, hizmetine verildiği söyleniyor. Mevlana da; “sevgide güneş gibi, dostluk
ve kardeşlikte akarsu, hataları örtme de gece, tevazuda toprak, öfkede ölü gibi
ol. Her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”
hatırlatmasında bulunuyor. Doğru mu doğru.
Sözün doğruluğunu kimse inkar etmez, edemez.. Ya uygulama? …..
Ruhi hastalıklarımız depreşiyor
kardeş. Depreşen arızalarla hangi günahkâr işler ortaya çıkıyor, say say
bitmez. Kinler, öfkeler, kıskançlıklar yanlışların en yanlışlarına kapı
aralıyor.
Aralanan bu kapıyla dedikodunun
bile belini kırıyoruz biz!
Sevgi sabırdır, sevgi şefkattir,
sevgi birdir, birliktir, sevgi inceliktir!.. Eeee!
Kişisel övünçlerimiz, kıskançlıklarımız,
tutkularımız, böbürlenmelerimiz, çıkarlarımız marazi ölçüsünde hastalıkları
peydahlıyor. Bu marazların kime ne
faydası var oturup düşünülmesi gerekir yeğenim.
Başkalarının yaptığı iyi işleri bölmek,
karalamak yerine iyilikte yarışmak, bütünlüğe katkı sağlamanın yollarını aramak
değil mi doğru olan, güzel olan. Bunun için de ruhumuzu kabzeden marazi
hastalıklarımızı tedavi etmenin seferine çıkmalıyız önce. Maddi şeylerin
yolunda yorulduğumuz kadar, kültürel edinimlerin yorgunluğunu göze almalı,
alabilmeliyiz.
Öfkelerimize göz atın,
kinlendiğimiz şeylere bakın, kıskançlıklarımızı bir bir sıralayın. Bunlara gerçekçi yaklaştığımızda sosyal insan
olma yönündeki niteliklerimizi nasıl bozduğunu göreceğiz kardeş.
Öfkeyle, taş olmasa da nasıl laf attığımıza
bir bakın. Sevginin rafa kalkıp, kin yanardağlarının nasıl lav püskürttüğünü
düşünün. Kıskançlığın elimize kılıçları tutuşturup bizi nasıl
saldırganlaştırdığını fark edin.
Toplumsal huzur ve barışın yolu,
önce kendimizi sorgulamaktan, fert fert marazi hastalıklarımızı tedavi etmekten
geçiyor.
Elti eltiyle, kardeş kardeşle, amca
amcayla, yeğen yeğenle, elti görümceyle, eş kocayla, komşu komşuyla, arkadaş
arkadaşla, müdür müdürle, siyasetçi siyasetçiyle, işçi işçiyle, köylü köylüyle
karşılıklı ilişki ve davranış şekillerini gözden geçirmeli. Bu eşleştirmeleri çoğaltarak
kritiğini yapılmalı. Kritiği yapmak içinde bir çaba gerekiyor. Çaba olmadan başarı olur mu? Asla..
Bu çabayı göstermenin acelesinde
olmazsak, sosyal medya da birbirimize laf sokuşturmaktan öteye geçemeyiz.
Geceler yarim oldu/ Ağlamak kârım oldu
türkülerini söyler dururuz.
Sevmek her şeyken marazlar
engelimiz.
Sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder