18 Ağustos 2024 Pazar

MARAZLARIMIZ

 


Sosyal hayatın içinde olmak, anın ötesinde öncesi ve sonrası için gözlemlemeyi, düşünüp sorgulamayı da beraberinde getiriyor. En azından benim için bu böyle gerçekleşiyor. Merasimler, toplantılar, cenazeler, düğünler, etkinlikler, eğlenceler, sohbetler, konferanslar, sunumlar, konuşanlar, konuşulanlar, amaçlar, amaçlananlar, olanlar, olmayanlar, neticelenenler, neticelenmeyenler ühhü!... mevzu derin, mevzu hassas, mevzu kıldan ince, mevzu ağır!...

Cuma hutbelerinde bile her şey insanın emrine, hizmetine verildiği söyleniyor. Mevlana da; “sevgide güneş gibi, dostluk ve kardeşlikte akarsu, hataları örtme de gece, tevazuda toprak, öfkede ölü gibi ol. Her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” hatırlatmasında bulunuyor. Doğru mu doğru.  Sözün doğruluğunu kimse inkar etmez, edemez.. Ya uygulama? …..

Ruhi hastalıklarımız depreşiyor kardeş. Depreşen arızalarla hangi günahkâr işler ortaya çıkıyor, say say bitmez. Kinler, öfkeler, kıskançlıklar yanlışların en yanlışlarına kapı aralıyor.

Aralanan bu kapıyla dedikodunun bile belini kırıyoruz biz!

Sevgi sabırdır, sevgi şefkattir, sevgi birdir, birliktir, sevgi inceliktir!.. Eeee!

Kişisel övünçlerimiz, kıskançlıklarımız, tutkularımız, böbürlenmelerimiz, çıkarlarımız marazi ölçüsünde hastalıkları peydahlıyor.  Bu marazların kime ne faydası var oturup düşünülmesi gerekir yeğenim.

Başkalarının yaptığı iyi işleri bölmek, karalamak yerine iyilikte yarışmak, bütünlüğe katkı sağlamanın yollarını aramak değil mi doğru olan, güzel olan. Bunun için de ruhumuzu kabzeden marazi hastalıklarımızı tedavi etmenin seferine çıkmalıyız önce. Maddi şeylerin yolunda yorulduğumuz kadar, kültürel edinimlerin yorgunluğunu göze almalı, alabilmeliyiz.

Öfkelerimize göz atın, kinlendiğimiz şeylere bakın, kıskançlıklarımızı bir bir sıralayın.  Bunlara gerçekçi yaklaştığımızda sosyal insan olma yönündeki niteliklerimizi nasıl bozduğunu göreceğiz kardeş.

Öfkeyle, taş olmasa da nasıl laf attığımıza bir bakın. Sevginin rafa kalkıp, kin yanardağlarının nasıl lav püskürttüğünü düşünün. Kıskançlığın elimize kılıçları tutuşturup bizi nasıl saldırganlaştırdığını fark edin.

Toplumsal huzur ve barışın yolu, önce kendimizi sorgulamaktan, fert fert marazi hastalıklarımızı tedavi etmekten geçiyor.

Elti eltiyle, kardeş kardeşle, amca amcayla, yeğen yeğenle, elti görümceyle, eş kocayla, komşu komşuyla, arkadaş arkadaşla, müdür müdürle, siyasetçi siyasetçiyle, işçi işçiyle, köylü köylüyle karşılıklı ilişki ve davranış şekillerini gözden geçirmeli. Bu eşleştirmeleri çoğaltarak kritiğini yapılmalı. Kritiği yapmak içinde bir çaba gerekiyor.  Çaba olmadan başarı olur mu? Asla..  

Bu çabayı göstermenin acelesinde olmazsak, sosyal medya da birbirimize laf sokuşturmaktan öteye geçemeyiz. Geceler yarim oldu/ Ağlamak kârım oldu  türkülerini söyler dururuz.

Sevmek her şeyken marazlar engelimiz.

Sağlıcakla.

Hiç yorum yok: