Hayatın masalında çok gerçekler vardır aslında. Doğduğunuz yer, zaman, ortam, coğrafya, ailen, elinde değildir. Yağmur diye yağan yokluğun ortasına düştüğünüzde her bir şeyi ciddiye alırsınız bu gelişle, topal karıncayı aç bırakmayan Allah’ın varlığını bilerek. Tembelliğin, zevzekliğin karın doyurmadığını anlarsınız gün gün. Her anlayışta altın kıymetinde değerler, evren genişliğinde sabırlar biriktirirsiniz. Hey gidi hey! Bu sabırla yollar yürürsün.
Kimileri ip atlayan kız çocuğu
kaygısızlığında ve de ağustos böceği boşluğunda cırıldayıp dururken, her bir
şeye anlam katmanın derdine düşersiniz ülken adına insanlık adına. Gün
doğduğunda anlarsınız gündüzün batacağını!. Seherin yelinde beslersiniz
yüreğinizi gün batımında sarsılmam dercesine. Bilip belledikleriniz hazırdır
yola, yollara ışık tutmaya.
Sehere benzemez gün batımları. Gün
batımları sonbaharın en hüzünlü şarkılarını besteler. Tüm bunlardan habersiz,
kayıtsız, sınırsız, umarsız çengiler düzmeye kalkar kimi insanlar. Ne kötü, ne
acı!..
Kışlar buz keser. Soğukları zehir
solur. Acımaz, aldırmaz. Azcık güneş görsün cıvır hemen. Bulaşır bulaştırır. Bu
yüzden bilmek gerekir kışın kışlığını!
Tembellik can bezdirir. İlim
irfandan bile uzaklaştırır insanı. İlim irfandan uzak kalanlar boş işlerin
çizgileri arasında şapırdar dururlar kaygan balık misali. Ne kötü, ne acı, ne
vahim! Uf, uff!
Kolaya alır kimileri her bir
şeyciği, hele de hayatı. Kendi kolaycılığına ve de sulanan ağzına destek arar kimileri. Olmayan ilim irfanıyla
şapırdar durur. Aklının estiğince yol düzer durduk yere. Aklından geçen akıl almazlıklar
sevgiyi, sevdayı, iyiyi, doğruyu, insanlığı, vefayı, biri, birliği, dirliği
sıfırlar kendi içinde. Kıyamazken, üzülürüm böylelerine. Böyle anlarda
mırıldanırım Sezen’in “Ağlama gözbebeğim sana kıyamam” şarkısını. Mırıldanırken buğulanır gözlerim. Başkalarının
kayıtsızlığının kaygısındayken yetişir imdada bu şarkı. Kendi insanlığınıza
kıymanın hesabını yaparsınız bir vakit. Yorar, yorulursunuz içinde sisler
uçuşan gecelerde. Üşüyüp üşüyüp giderken, pencereden ay’ı görür ayar,
aydınlanırsınız. İçinizdeki güzelliğin sesini kısamazsınız. Ufukları
küçültemezsiniz, hayalleri söküp atamazsınız, iyiliklerden vazgeçemezsiniz,
kötülük besleyemezsiniz. Tüm bunlar sizin insanlığınızın asil elemanlarıdır.
Vazgeçtiğinizde neler ölmez ki….Of, Offf!..
Oflayıp üflemelerimi içinde duygusu
olanlar anlar sadece. Vurgusu bir başkadır kardeş. Okutmaya kalkın bunları bakalım
yapay zekaya. Iııh, veremiyor kardeş duyguyu. Beceremiyor vurguyu. Sayısal hesaplarda
üstüne olmasa da, duygu sıfır cancağızım!
Toplumsal hizmete soyunan
kimilerinin vallahi bu robotlardan farkı yok. Anlamıyor, anlayamıyor. Katımı
katı. Demir yığını. Taş mı taş! Taşta ot mu biter bee!..Yuhhii! Bu da bir
haykırış! Nasıl?
Şu yazıyı bitirince fasılasız gün
göbeğe vuruncaya, kış kırağısının esamisi kalmayıncaya kadar uyumanın hayali
depreşiyor içimde. Hayal de hayaldir işte, gel de gör! Bu kadar düşüncenin, bu
kadar kaygının, bu kadar meselenin içinde döşek taşlaşır be yeğen! Dön babam
dön!... Düşünce uykumu bırakır insanda. Düşünce rahatlık mı verir? Sezen’in göz
bebeğine kıyamaması, kaygısını çektiklerinin değmezliğine dair mi dir?
Gel de sav bu düşünceyi içinden.
Gel de yüreğine dokunanları sil at! Duygular preslenmiş içimde. Çıkıp çıkıp
geliyor gecenin orta yerine türküler. Geceler haram oldu! Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder