13 Ocak 2024 Cumartesi

İP ATLAYAN KIZ ÇOCUĞU!

 

Hayatın masalında çok gerçekler vardır aslında. Doğduğunuz yer, zaman, ortam, coğrafya, ailen, elinde değildir. Yağmur diye yağan yokluğun ortasına düştüğünüzde her bir şeyi ciddiye alırsınız bu gelişle, topal karıncayı aç bırakmayan Allah’ın varlığını bilerek. Tembelliğin, zevzekliğin karın doyurmadığını anlarsınız gün gün. Her anlayışta altın kıymetinde değerler, evren genişliğinde sabırlar biriktirirsiniz. Hey gidi hey! Bu sabırla yollar yürürsün.

Kimileri ip atlayan kız çocuğu kaygısızlığında ve de ağustos böceği boşluğunda cırıldayıp dururken, her bir şeye anlam katmanın derdine düşersiniz ülken adına insanlık adına. Gün doğduğunda anlarsınız gündüzün batacağını!. Seherin yelinde beslersiniz yüreğinizi gün batımında sarsılmam dercesine. Bilip belledikleriniz hazırdır yola, yollara ışık tutmaya.  

Sehere benzemez gün batımları. Gün batımları sonbaharın en hüzünlü şarkılarını besteler. Tüm bunlardan habersiz, kayıtsız, sınırsız, umarsız çengiler düzmeye kalkar kimi insanlar. Ne kötü, ne acı!..

Kışlar buz keser. Soğukları zehir solur. Acımaz, aldırmaz. Azcık güneş görsün cıvır hemen. Bulaşır bulaştırır. Bu yüzden bilmek gerekir kışın kışlığını!

Tembellik can bezdirir. İlim irfandan bile uzaklaştırır insanı. İlim irfandan uzak kalanlar boş işlerin çizgileri arasında şapırdar dururlar kaygan balık misali. Ne kötü, ne acı, ne vahim! Uf, uff!

Kolaya alır kimileri her bir şeyciği, hele de hayatı. Kendi kolaycılığına ve de sulanan ağzına  destek arar kimileri. Olmayan ilim irfanıyla şapırdar durur. Aklının estiğince yol düzer durduk yere. Aklından geçen akıl almazlıklar sevgiyi, sevdayı, iyiyi, doğruyu, insanlığı, vefayı, biri, birliği, dirliği sıfırlar kendi içinde. Kıyamazken, üzülürüm böylelerine. Böyle anlarda mırıldanırım Sezen’in “Ağlama gözbebeğim sana kıyamam” şarkısını.  Mırıldanırken buğulanır gözlerim. Başkalarının kayıtsızlığının kaygısındayken yetişir imdada bu şarkı. Kendi insanlığınıza kıymanın hesabını yaparsınız bir vakit. Yorar, yorulursunuz içinde sisler uçuşan gecelerde. Üşüyüp üşüyüp giderken, pencereden ay’ı görür ayar, aydınlanırsınız. İçinizdeki güzelliğin sesini kısamazsınız. Ufukları küçültemezsiniz, hayalleri söküp atamazsınız, iyiliklerden vazgeçemezsiniz, kötülük besleyemezsiniz. Tüm bunlar sizin insanlığınızın asil elemanlarıdır. Vazgeçtiğinizde neler ölmez ki….Of, Offf!..

Oflayıp üflemelerimi içinde duygusu olanlar anlar sadece. Vurgusu bir başkadır kardeş. Okutmaya kalkın bunları bakalım yapay zekaya. Iııh, veremiyor kardeş duyguyu. Beceremiyor vurguyu. Sayısal hesaplarda üstüne olmasa da, duygu  sıfır cancağızım!

Toplumsal hizmete soyunan kimilerinin vallahi bu robotlardan farkı yok. Anlamıyor, anlayamıyor. Katımı katı. Demir yığını. Taş mı taş! Taşta ot mu biter bee!..Yuhhii! Bu da bir haykırış! Nasıl?

Şu yazıyı bitirince fasılasız gün göbeğe vuruncaya, kış kırağısının esamisi kalmayıncaya kadar uyumanın hayali depreşiyor içimde. Hayal de hayaldir işte, gel de gör! Bu kadar düşüncenin, bu kadar kaygının, bu kadar meselenin içinde döşek taşlaşır be yeğen! Dön babam dön!... Düşünce uykumu bırakır insanda. Düşünce rahatlık mı verir? Sezen’in göz bebeğine kıyamaması, kaygısını çektiklerinin değmezliğine dair mi dir?

Gel de sav bu düşünceyi içinden. Gel de yüreğine dokunanları sil at! Duygular preslenmiş içimde. Çıkıp çıkıp geliyor gecenin orta yerine türküler. Geceler haram oldu! Sağlıcakla..

Hiç yorum yok: